11 Mayıs 2024 Cumartesi

 Anı-Öykü

MEHMET ALİ YILMAZ

Kendisini Trabzonspor’un başkanı olarak tanır herkes. Daha sonra da siyasetçi ve spordan sorumlu devlet bakanı olarak... Bizler de öyle.

Hâlbuki mahallemizin çocuğudur. Açıkçası kendisiyle tanışmadım. Ama belli ki Yeldeğirmeni’nde, tanışmadan birbirimize yakın mesafelerde olmuşuz. Aynı havayı teneffüs etmişiz.

Onun komşularından olan eski milli basketbolcu Emin Özer, Blog’unda yazdığı yazıda 1960’larda evinin karşısındaki Ramiz ve Mehmet Amcaların bakkalından bahseder. İskele Sokak’la Yeldeğirmeni Sokak’ın kesiştiği meydan yakınındaki bakkal… Mehmet Ali, Mehmet amcanın oğluymuş.

Emin basketbol oynarmış. O güreşirmiş. Ancak okulun Güreş Takımına giremezmiş. Çünkü ağır sıkletteki milli güreşçi Hamit Kaplan'ın kardeşi İrfan Kaplan'da onun gibi 82 kiloda güreşir ve Mehmet’i yenermiş.

Emin Özer der ki ‘Mehmet’in elleri çok kuvvetli idi ve benimle el sıkışırken bütün keyfini çıkarırdı. Bana da parmaklarımı birbirinden ayırmak kalırdı.’

Alttaki öyküyü de tiyatro oyuncusu Ahmet Gülhan ve sinema oyuncusu Yalçın Gülhan’ın kardeşi prodüktör Metin Gülhan’dan dinlemiştim…

Yalçın Gülhan 1980’li yıllarda şarkıcılık ta yapmış. Sanırım Adana’da bir mekânda sahneye çıkıyormuş. Bir gece oraya yine Eski Yeldeğirmenli M. Ali Yılmaz gelmiş. Etrafındakilerle tabii… Trabzonspor Başkanı, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı, İşadamı.. Yalçın Gülhan Yeldeğirmenli Mehmet Ali’yi tanıyormuş ama Onun M. Ali Yılmaz’la aynı kişi olduğunu bilmiyormuş.

M. Ali Yılmaz program sonrası kulise gelmiş. Tedirginlik yaşayan Yalçın Ağbiye ‘Yahu Yalçın ben Yeldeğirmenli Karpuzcu M.Ali’ deyince sarılmışlar. Kendisi, yaz mevsiminde harçlık çıkarmak için Ortaokulun karşısındaki arsada karpuz satarmış.

Metin’den duyduğum bir öyküsü daha vardı… 1950-1960'lı yıllarda gazyağı sıkıntısı yaşanmaktaydı. Evlerde gazocağı ve gaz sobası kullanılırdı. Bakkalların önünde gaz varili olur, o varilden pompayla gazyağı çekilerek önce 1 litrelik kaba, sonra da müşterinin getirdiği tenekeye doldurulurdu. Genellikle de bu işlerle bakkalların çocukları ilgilenirdi. Mehmet Ali de babasının bakkalında bu işi yapıyormuş. O sebepten Gazcı Mehmet de dermiş sokaktaki arkadaşları.

Okulu bitirdi. İş hayatına atıldı. Tek-Art isimli firmasını kurdu. İnşaatçılıkla başladığı işlerini geniş çaplı bir holding haline getirdi. Onu herkes tanır. Ben Yeldeğirmenli M.Ali’yi anlatmaya çalıştım.

Mahallemizden çıkmış… Önce mühendis olmuş... Sonra da işadamı, bakan…

Kendisini geçtiğimiz günlerde kaybettik. Allah Rahmet Eylesin semtimizin çocuğuna…

A.Atılgan 24.NİSAN.2024

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/mehmet-ali-yilmaz-kendisini.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/mehmet-ali%CC%87-yilmaz

10 Mayıs 2024 Cuma

 Köşe Yazısı

65 ÜSTÜLER

1970’li yıllarda başlayan apartmanlaşmayla Büyük Aile şekli yok edildi. Daha sonraki yıllarda neredeyse aile yok oldu. Bunlar uzun yazılacak konular. Sadece aile büyüklerinin giderek yalnız yaşamaya mecbur bırakıldıklarını belirtelim. Biz yakın geçmişe ve bugünlere gelelim.

2020 yılında corona salgını dolayısıyla tüm dünyada 1 yıl sokağa çıkma yasağı başlatıldı. Bu yasakların tam anlamıyla bitmesi 2022 yılına kadar sürdü. Ancak bir süre sonra bu hastalığın daha çok 65 yaş üzerindekiler için çıkarıldığı anlaşıldı.

Bir süre 65 üstülerin sokağa çıkmaları yasak oldu. Bakkala giden bir 65 üstü hanımefendiye sokaktaki gençlerin ‘Evine gir. Seni polise ihbar ederim.’ Dedikleri durumlar oldu. Yani 65 üstüler ile 65 altındakiler arasında kopuşlar başladı.

Bugün bambaşka bir durum görülmektedir. Önce emeklilerin maaşları düşük tutuldu. Şimdi ise 65 üstü vatandaşlarımız kamu idaresinde yapacakları her iş ve işlem için devlet doktorundan ‘Aklı Başındadır.’ Raporu almak zorundadır.

Düşünün. 65 üstü bir vatandaşa ki bu bir profesör de olabilir, karşısındaki Doktor ‘Bugün günlerden hangi gün? veya 100’den geriye yedişer yedişer say?’ diyebilir. Şaşırırsa yandı. Yaşamı boyunca binlerce sınava girmiş veya sınav yapmış bir insanın girdiği en önemli sınavı bu olmaktadır. Üstelik kazandığında geçerlilik zamanı sadece 24 saat.

Yasa araştırıldığında, ilgili memur karşısındaki 65 üstü vatandaşın davranışından şüphelendiğinde bu raporu istemek durumundaymış. Anladık ta hangi memur bu riske girer? Ya ileride tersine bir durum olursa? 65 üstü olup okullarda ders veren, şirketlerde iş yapan ve çeşitli alanlarda yetkisi olan yani lafı dinlenen birçok insan var. Hepsi rapor almak zorunda artık…

İnsanların güvenip seçtiği kişiler olan siyasetçiler… Onlar hepimiz hakkında kararlar vermiyorlar mı? Her defasında her gün rapor mu almaları gerekir? Olmaz böyle şey.

Can alıcı soruyu sorayım. 65 altındakilerde aklı başında olmayan olmaz mı?

Sonuçta yeni durumun sessizce normalleştiğini görüyoruz. Mal varlığı olan bir 65 üstü kişi varlığını satamıyor. Emekli maaşıyla sefil bir hayat yaşamak zorunda kalıyor. Amaç bu mudur?

Gelelim daha büyük görüntüye…

Dünyada covid ile başlayan bir uygulama var. Nüfus azaltılmak isteniyor. Hâlbuki bu konu kendiliğinden gerçekleşecektir. Günümüzde aile yok edilmektedir. İnsanlar evlenmek ve çocuk sahibi olmak istemiyor artık. 3-4 çocuk yapan aileler yok. Diğer yandan olumsuz anlamda değişen gıda vs gibi şeyler insanların ömrünü kısaltmaktadır.

Dünyayı yönetenler biraz daha sabretsinler. Nüfus aşağı yöne hareket edecektir.

Son olarak yöneticilerimize seslenmek istiyorum. 65 üstünü rahat bırakın. İnsanları sınava sokar gibi çocuğu hatta torunu yaşındaki doktorların karşısına çıkarmaktan vaz geçin.

Bir de rakamlara bakalım. Ülkemizde 17.5 milyon emekli yani 65 üstü var.. Yaşayan eşleriyle 30 milyon ederler. Çocuklarıyla birlikte oturanları da sayarsak bunlar kabaca 35 milyon seçmen demektir. 61 milyon seçmenimizin yaklaşık %60’ıdır. Siyaset onları rahatsız etmemelidir.

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS

  

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/yazs-65-ustuler-1970li-yllarda-baslayan.html

 

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/65-%C3%BCst%C3%BCler

  

7 Mayıs 2024 Salı

 Öykü

GÜZEL KIZ OLMAK

1950’li yılların sonları… İlkokul sonlardayım… Yeldeğirmeni’ndeki evimizin cumbasında oturuyorum.

Cumba, üst katta iki yandan 1.50mt çektikten sonra ortada kalan kısmın sokağa 1mt civarı yapılan kapalı çıkıntısına deniyor. Buralarda seki denilen, cumbanın tamamını kaplayan oturma yeri bulunur. Etrafı sert minderlerle çevrilidir. Üç tarafında pencereler olur ama iki yanındaki dar pencerelerden sokağı seyretmek oldukça keyiflidir.

Cumbalı Evler

Bir yanımızda Rum komşumuzun cumbası var. Diğer yanımızda cumbalı ev yok. Bütün sokak görülebiliyor. Neredeyse köşe başına kadar…

Mevsimi anımsamıyorum ama güzel bir hava vardı o gün. Çocuklar sokakta oynuyordu çünkü. Karakolhane Caddesi tarafına bakıyorum. Evimizin tarafındaki kaldırımda abla dediğim bir kız duruyor, karşısında ise kaldırımın altında ağbi dediğim bir erkek bisikletiyle durmuş. Sohbet ediyorlar. Bu arada Acıbadem tarafında bitirim bilinen, yaşça onlardan da büyük birinin kaldırımda yürüdüğünü gördüm. Kızın arkasından geçerken elini kızın poposuna değdirdi. Bu anlık olayı benden başka kimsenin gördüğünü sanmıyorum. Beni de o üç kişi dâhil kimsenin görmediğini biliyorum. Yani bu olayın tek şahidi bendim. Kız belli etmedi. Belli etse karşısındaki genç ile o kişi arasında hır çıkacaktı. Ama sonunda maalesef kız kötü anılacaktı. Sadece belli bir süre sonra o tarafa başını çevirdi ve o terbiyesizliği yapan tipi gördü. O kişi ise hiç açık vermeden devam etti gitti.

Çok kızmıştım… Güzellik suçtu sanki.

Biraz daha büyüyüp kitaplar okumaya başladığımda erkeklerde testosteron isimli bir hormon olduğunu, kişiliği zayıf olanların o hormon etkisiyle bu tip saçmalıklar yapabileceğini öğrenmiştim. Neyse. Konudan uzaklaşmayayım.

Aradan çok yıllar geçti. Ben çoluk çocuk sahibi bir yetişkin olmuştum. Küçükyalı tarafında oturuyorum. Gariptir… O iki kişi de aynı sokakta oturuyor. Adam mülayim olmuş.

Bakkala gazete almaya gitmiştim. Malum. Berberlerden sonra en iyi muhabbet edilen esnaf mahalle bakkalıdır. Laflıyorum. O arada içeri ardı ardına Ablayla Acıbademli eski bitirim girmez mi? O olayı anımsadım. İkisi de yaşlanmış. Ve tabii birbirlerini hiç tanımıyorlar. Günaydınlaştık. Onlar raflardan alacaklarını seçmeye geçtiler. Bir ara erkeğin kadına ‘Özür dilerim’ dediğini duydum. Aynı rafa uzanmışlar... Hepsine ‘İyi günler’ deyip dışarı çıktım.

Yürürken kendi kendime diyordum ki ‘O özür aslında yıllar önce yaptığının özrüydü. Adamın borcuydu.' Bilerek veya bilmeyerek… Borç ödenmişti sonunda.

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS

 

 https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/guzel-kiz-olmak-1950li-yllarn-sonlar.html

 https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/g%C3%BCzel-kiz-olmak


 

 


5 Mayıs 2024 Pazar

 Köşe Yazısı

SERVİSLER

1974… İlk arabamı almışım. Gıcır gıcır. Sıfır. Acente… Bostancı’da arkadaşlarla buluşup bir yerde yemek yiyeceğiz. Kadıköy’den başka bir arkadaşımı alıp yola çıktım. Diğerleriyle buluşacağız. Fenerbahçe Stadı’nın önünde iki kişi ‘Hop hop’ deyip el sallıyorlar. Duruyorum. ‘Egzozdan kıvılcım çıkıyor. Karbüratörünüz bozuk. Arabayı yakacaksınız.’ Diyorlar. Korkuyoruz doğal olarak. Ne yapacağımızı düşünürken ‘Biz tamirciyiz. Karbüratörü temizleyiverelim.’ Diyorlar. ‘Pekiyi’ diyoruz. Karbüratörü söküp takıyorlar. Kurcalıyorlar yani. Sonra da ‘Borcunuz şu kadar. Arabayı yanmaktan kurtardık.’ Diyorlar. Veriyoruz. Neyse Bostancı’daki arkadaşlara gecikmemizin sebebini anlatıyoruz. Onlar da ‘Geçmiş olsun’ filan diyorlar. Ertesi gün doğru servise gidiyorum ve durumu anlatıyorum. Onlar onları tanıyorlarmış. ‘Üçkâğıtçılar. Millettin arabasını bozuyorlar.’ Deyip arabamı kontrol ediyorlar. ‘Neyse. Sana zarar vermemişler.’ Diyorlar. Bir süre sonra gazetelerde bunların yakalandığını okuyorum. Ama akıllanıyorum.    

4-5 yıl önce… İstanbul’daki evde bulunan TV arızalandı. Doğal olarak internetten servisini buldum ve telefon ettim… Geldiler. Dediler ki ‘Burada yapamayacağız. Atölyeye götürmemiz gerekiyor.’ ‘Atölyeniz nerede?’ diye sorduğumda Levent’te olduğunu söylediler. Bu sefer huylandım. ‘Fabrikanın Anadolu yakasında servisi yok muymuş? Niye karşıdan gönderdiler?. Onlara telefon açıp bir sorayım.’ Dediğimde ‘Biz özel servisiz.’ Dediler. ‘Pekiyi de ben sizi nereden bulacağım kardeşim.’ Dedim ve servis paralarını ödeyip gönderdim. Sonra daha titiz arayarak esas servisi buldum ve aradım. TV’yi alsalardı. Gitmişti. Ara ki bulasın.

2-3 yıl önceydi… Yalova’daki evdeyiz. Kurban bayramının arife günü buzdolabı arızalandı. Alet yeni olduğu için broşür vs si duruyor. Yani doğru yeri arıyorum. Ama onlar da bayram sonrasına kadar kapalılarmış. Eşim tutturuyor ‘bayram üstü dolaba bir sürü şey konacak mutlaka yapılması gerek’ diye. Haklı da… Mübarek aletler de ne zaman bozulacağını biliyorlar sanki. İnternetten en güvenilir gördüğüm (Nasıl oluyorsa)  servisi arıyorum. Geliyorlar. Diyorlar ki ’Motorunu çıkarıp atölyeye götürmemiz gerekiyor. Burada da yaparız ama ortalığa yayılmamız gerekir. Bayram üstü evinizi kirletmeyelim. Birkaç saatte yapar getiririz’ diyorlar. Yerlerini sorduğumda uzak bir ilçeyi tarif ediyorlar. Eşim sağlam dolap istiyor. Çünkü gelen-giden olacak ve içini dolduracağız. Ben ‘Hayır.’ Diyorum. Bayram sonrası yaptırmayı söyleyerek adamların servis parasını verip gönderiyorum. Eşim kızıyor tabii. Bir şekilde bayramı geçiriyoruz. Bayramdan sonra resmi servis geliyor ve basit bir parçayı değiştirip makul bir ücret alarak gidiyorlar. Motoru verseydim. Gitmişti.

Ve 2024 geçen hafta… İstanbul’daki evde 24 yıllık buzdolabı var. Termostat düğmesi bozuldu. Kapanmıyor, açılmıyor. Yalova’ya gelirken kapatıyoruz hâlbuki. Düğmenin çalışması gerek yani. İnternetten bir telefon buluyorum. Aradığımda ‘Siz resmi servis misiniz?’ diye soruyorum. Dürüstçe ‘Hayır’ diyorlar. Bu sefer başka bir servise telefon ediyorum. Onlar ‘Evet’ diyorlar. Adresi veriyorum. Sonra da sabah yürüyüşü için evin karşısındaki parka çıkıyorum. Yürüyüş sonrası bankta oturup çay içiyorum. Bu arada kafama takılıyor. ‘Ya bunlar da özelse’ diye. Eve gidip arabanın anahtarını alıyorum. Eşim ‘her şeyden şüphelenme diyeceğim ama karışmayayım’ diyor. Atlayıp arabaya cadde üzerinde o markanın bayiini arıyorum. İlk bulduğuma giriyorum ve o telefonun resmi servis olup olmadığını soruyorum. Adam ’Hayır’ diyor ve resmi servisin kartını veriyor. Hemen öncekinden randevuyu iptal edip resmi servisi arıyorum. İptal edince biraz sonra biri arıyor ve iptalden habersizmiş gibi birazdan geleceğini söylüyor. İptal ettiğimi söylüyorum. Daha sonra esas servis geliyor. Bu arada yine diğerleri arıyor ve iptal nedenini soruyorlar. İstemediğimi söylüyorum. Gelenler düğmeyi değiştiriyorlar, derdimi gideriyorlar.

Arkadaşlar.

Bozulan eşyalarınız için servis seçerken titizlik gösterin. Bana sorarsanız RESMİ SERVİSİ seçin.

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS  

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/yazs-servisler-1974-ilk-arabam-almsm.html

 https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/servi%CC%87sler

  


27 Nisan 2024 Cumartesi

 FALANİSTAN

FALANİSTAN’DA FUTBOL

Bu başlık altında yazdıklarım ve yazacaklarım tamamen hayal ürünüdür!..

İlginç bir ülkedir Falanistan. Her konuda gerekli yasa ve yönetmelikler vardır aslında. Ama herkes kendi bildiğini yapar. Sanki yasalar ayrıcalıklı olanların ayrıcalıkları için yapılmıştır burada. Örneğin, en ilgi çekici konuya bakalım. Futbol...

Önceleri şehirlerde veya bölgelerde lig vardır. Sonrasında lig ülke çapına genişletilir. Dolayısıyla taşra şehirlerinde futbolcuya ihtiyaç oluşur. En önemli ve en büyük şehrinin mahalle takımlarında bile oynayanlar oralara transfer olmaya başlar.

Transfer olanların oralardaki durumları pek te araştırılmaz. Bu çocuklar bir yerlerde barındırılır. Kulüp adı altında bir mekânda zamanlarının geçirilmesi sağlanır. Transfer adı altında kazançları oldu mu pek soran, araştıran olmaz. Kendilerine senetler verilir. Ama senet para değildir.

Antrenmanları iple çekerler. Yoksa kaldıkları binalarda sporcuya uygun olmayan alışkanlıklar edinirler. Zaman geçmez çünkü.

Rest çekip gidemezler. ‘Ben oynamak istemiyorum. Gideyim tahsilimi tamamlayayım’ da diyemezler. Gidemezler yani… Zira şehri terk edemezler. Otobüs terminallerinde görünseler hemen idareciler haberdar edilirler.

Örneğin, her şeyi göze alıp kaçmaya karar veren bir genç düşünelim... Eşyalarını toparlar. Yakın bir arkadaşının arabasıyla otobüs terminaline gitmek üzere yola çıkar. Ancak her şeye rağmen hemen terminale gitmek yerine yolda tarlaların arasında bir ağaçlık ara yola girerek arabayla saklanırlar. Birazdan tahmin ettikleri gibi bir idarecinin arabasının son sürat terminale doğru gittiğini görürler. Beklerler. Bir süre sonra o araba geri döner. Oyuncu yine de terminalden değil de daha uzak bir yerde yoldan biner otobüse. Zaten bilet te başka isimle alınmıştır. Büyükşehirdeki evine gelir. Ama yine de birkaç gün sonra idareciler evine gelir. İkna etmeye çalışırlar.   

Tek çareleri vardır bu çocukların. Önemli büyük şehir takımlarıyla oynadıkları maçlarda kendilerini gösterebilmek... O zaman belki oranın büyük takımlardan birine transfer olup kendilerini kurtarırlar.

Bazı şehirlerde sahaya her çeşit yabancı madde atılır. Medya bahsedemez bunlardan. Bahsederse eğer o şehre bir daha giremezler. Bazı şehirlerde kale arkasından kalenin içine akrep atılır mesela. Kaleci atlayamaz gelen topu kurtarmak için. Soyunma odalarına giden koridorlar ile soyunma odalarında olanları ise ancak oralarda yaşayanlar bilir. En ilginci de kötü anı yaşayan spor kulüpleri bunlardan şikâyetçi olmazlar. Rakip takımlar da gelip yaşasın bunları, onlar da puan kaybetsinler diye.

Ülkeye gelen yabancı oyuncuların bazıları bu tip olayları yaşadıklarında ülkelerine kaçarlar. Kızılır o zaman onlara. ‘Başka ülkelerde olmuyor mu sanki’ diyerek yapılanların devamı sağlanır adeta.

Ama bazı yabancı oyuncular derler ki transfer anlaşmama ‘şu, şu şehirlere deplasmana gitmeyeceğim’ şartı konsun.

ARİF ATILGAN 

 

25 Nisan 2024 Perşembe

 Köşe Yazısı

HASTANELER

Devletimize ait sağlık kuruluşlarına bakalım… En küçük birim olarak her mahallede Aile Sağlık Merkezleri bulunuyor. Ondan biraz büyük ve kapsamlı olarak sırasıyla Dispanserler ve Devlet Hastaneleri gelmektedir. Aile Sağlık Merkezlerinde basit teşhis-tedaviler, Dispanserlerde daha kapsamlı ve Devlet Hastanelerinde risksiz ameliyat vs yapılabilmektedir. Bir de üniversitelere bağlı Eğitim ve Araştırma Hastaneleri vardır. Bunların çalışma sistemi adlarıyla belirtilmiştir. Bu arada kalp rahatsızlıklarının ayrı hastanesi kurulmuştur.

Önemli rahatsızlıklar için teşhis-tedavi ve ameliyatlar Şehir Hastanelerinde yapılabilmektedir. Buraları yap-işlet-devret veya kamu-özel ortaklığı sistemlerine göre çalışmaktadır. Kabaca tarif edersek arsayı devlet verir. Özel şirket tesisi yapar, devlete kiralar. 10-20 yıl gibi belli bir süre sonra tesis devletin olur. Amacım sistemi değil sağlık hizmetini tartışmaktır. Bu hastanelerde en kapsamlı ameliyat vs yapılabilmektedir.

 Kartal Lütfü Kırdar Şehir Hastanesi

Ancak… Görüldüğü gibi sağlık sistemi biraz karmaşık olmaktadır. Bana göre Kalp Hastaneleri gibi Kanser Hastanelerinin de ayrı olması gerekir. Zira kanser hastası için zaman kıymetlidir. MR vs anlamındaki bölümlerin randevusunda öncelik olmalıdır. Ama bugünkü durumda basit bazı rahatsızlıklara da aynı yerlerden randevu verildiğinden kanser hastalarının raporlarının tamamlanması çok uzun sürede olabilmektedir. Bu durum hastalığın ilerlemesine sebep olmakta, hastalara sağlık bakımından, devlete ise mali bakımdan zararlı olmaktadır.

Aslında yakın gelecekte Göz ve Diş hastanelerinin de ayrılmasında yarar vardır.

Devletin sağlık sistemini kabaca,

1-Aile Hekimlikleri,

2-Dispanserler,

3-Devlet Hastaneleri ile Üniversite Hastaneleri,

4-Şehir Hastaneleri olarak sıralayabiliriz.

Özelliği itibariyle Kalp Hastaneleri bu sıralamanın dışındadır. Aynı şekilde Kanser Hastanelerinin de ayrı olması gerekmektedir.

Bu sıralama şehirlerin büyüklüğüne göre şekillenmelidir.

Özel Sağlık Kuruluşları da vardır. Bunlar da devletin sağlık tesislerine uygun şekle sokulmalıdır. Yani yukarıdaki sıralamada her numaradaki tesiste hangi bölümlerin tüm araç-gereç ve elemanlarıyla bulunacağı ve hangi işlemlerin yapılabileceği belirlenmelidir. Örneğin MR’a veya laboratuvara başka yerlere gidilmemelidir. Özel Hastane denilen tesisler, devletin tesislerindeki gibi bir şablona sokulmalıdır.

Son söz… Özel hastane sahipleri devletin sağlık bakanı olmamalıdır. Özel tatil sitesi sahipleri de turizm bakanı olmamalıdır. Kısacası hiçbir özel sektör patronu kamuda bakan olmamalıdır.  

Benim fikrim şaşmaz. Sağlık ve eğitim hizmetleri özelde olmamalıdır.

ARİF ATILGAN 2024 NİSAN

 https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/yazs-hastaneler-devletimize-ait-saglk.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/hastaneler

 

 

 

 

 

 

22 Nisan 2024 Pazartesi

 Köşe Yazısı

EMEKLİLERE HİZMET NASIL OLMALIDIR?

Önce bu iki linkteki yazıları okumanızı öneririm.

https://atilganblog.blogspot.com/2024/01/yazisi-yaslilik-ve-huzurevleri-1970li.html

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/yazisi-iktidar-niye-kaybetti-en-az-10.html

Emekli maaşlarıyla ilgili kişileri saymaya kalkarsak… Ülkemizdeki emekli sayısı 17.5 milyon olup yaşayan eşleriyle 30 milyon civarını bulurlar. 5 milyon kadarının da çocuklarıyla birlikte oturduğunu düşünürsek 35 milyon emekli ve yakını var diyebiliriz. 61 milyon seçmen olduğu düşünüldüğünde toplam seçmen sayısının yarısından çok oldukları görülür. İktidardan indirir, iktidara getirirler. Ayrıca onlar siyasetçilerin çoğundan daha bilgili ve tecrübelidirler. Bu durum kulak arkası edilmemelidir.

Yıllarca istenilen sigorta bedellerini ödemişler, emekli olmuşlar ve artık rahat yaşamayı beklemektedirler. Bu çok zor değildir.

Seçim vaatlerine baktığımızda bütün siyasetçiler her mahalleye çocuklar için kreş açacaklarını söylemektedirler. Pekiyi de yaşlılar için ne yapacaksınız? Böyle bir şey düşünmüyorlar. Düşündürelim…

Her mahalleye bir de huzurevi açmalısınız. Çok mu zor? Değil.

Günümüzdeki huzurevlerinin çoğunluğu özeldir ve aylığı 30 Bin TL civarından başlamaktadır. Kaç kişi verebilir? Kamuya ait olanlar ise yaşlı kişinin tüm mal varlığını alarak kapısını ona açmaktadır. Varlıksız olanlara ise yaşarken gelmeyecek sıra verilmektedir. 177. gibi… Gelmek isteyen insanların buralara yük olduğu belli edilmektedir sanki.  

Bu arada iktidara veya belediyelere ait huzurevlerinin lüks olduklarını ifade etmek isterim. Az katlı evlerden meydana gelen mahalleler veya siteler şeklinde. Bu şekilde çözüm değil o kamu kurumunun güç gösterisi oluşmaktadır ancak.

Huzurevindeki İnsanlar Mutlu Olmalıdır

Hâlbuki öyle çözümler bulunmalıdır ki hem sorun ortadan kalkmalı hem de devlet zarar etmemelidir. Hatta kazanç sağlamalıdır.

Örneğin,

1-Çok katlı binalarda fazla kişinin kaldığı odalarda sadece emekli maaşı karşılığında hizmet verilebilir. En nezih şekilde yeme, içme, yatma, yıkanma, çamaşır, bakım, sosyalleşme vs. Tabii periyodik sağlık kontrolleriyle…

2-Daha geniş bahçeli, daha az katlı binalarda emekli maaşından daha yüksek bir ücret karşılığında konuk edilebilirler.  

3-Geniş bir yeşil alan içindeki 1-2 katlı binalarda tek kişilik veya 2 kişilik odalarda daha da yüksek bir ücret karşılığında veya belli bir miktarı geçen değerdeki mülk bağışıyla bakılabilirler.

Üç bölümde de her çeşit kişisel sağlık ve sosyal hizmetlerin yapılacağını yazmaya gerek görmüyorum.

Dolayısıyla bu hizmetler yapılırken gelir de elde edilir. Tabii ki ücretsiz bakılan vatandaşlarımız da olacaktır. Onların masrafı elde edilen gelirden karşılanabilecektir. Buralarda konuk edilen yaşlılarımız sağlık durumlarına göre dışarı da çıkabilmelidir. Çalışmakta olanlar varsa, işlerine gidebilmelidir. 

Ben kabaca üç tip hizmet sunumunu öngördüm. Amacım sistemi tarif edebilmektir. Daha fazla da olabilir.

Yaşlılar toplumun yükü olarak değil zenginliği olarak görülmelidir. Onlar her şeyi yaşayarak görmüş, geçirmiş insanlardır. Çok değerli tecrübeler edinmişlerdir. Yararlanmak gerekir. Unutulmamalıdır ki herkes o yaşlara gelecektir.

Maalesef eski yaşamdaki büyük aile tipi yok olmuştur. Nedenlerini tartışmayalım. Olmuştur bu. O zaman yeni duruma uygun çözümler bulunmalıdır.

Çocuklar ve yaşlılar toplumun önemli fertleridir. Biri geleceğimizdir, diğeri geçmişimiz… İkisi de çok değerlidir.

Mimarlık bölümlerinde sömestr ödevi olarak kreş ve huzurevi projeleri yaptırılmalıdır. İkisi de önemlidir. Huzurevleri unutulduğu için yazımın konusu olmuşlardır.

Bu tesisler devletin işi olmalıdır. Belediyelere kalmamalıdır. Zira oralarda siyaset vardır. Birinin yaptığını diğeri geldiğinde kaldırmaktadır. Genel olarak böyle… Yaşlılar siyasi çekişmelerin dışında tutulmalıdır.

Hep söylerim. Sağlık ve eğitim devlete ait hizmetler olmalıdır. Dolayısıyla huzurevleri, kreşler de… Ama kapitalist sistemde özeller kaçınılmaz deniyorsa devlet optimum çözümü yapmalı özeller onu örnek almalıdır.  

ARİF ATILGAN 2024 NİSAN

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/yazs-emeklilere-hizmet-nasil-olmalidir.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/emekli%CC%87lere-hi%CC%87zmet-nasil-olmalidir