18 Kasım 2024 Pazartesi

Köşe Yazısı

BEYLİKDÜZÜ TÜYAP DEPREM PANELİ İÇİN YORUMLARIM

Bu paneldeki konuşmamı alttaki LİNKlerde açıklamıştım.

İlk Yazım:

https://atilganblog.blogspot.com/2024/11/yazs-beylikduzu-tuyap-deprem-paneli.html

Yedek LİNK:

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beyli%CC%87kd%C3%BCz%C3%BC-t%C3%BCyap-deprem-paneli%CC%87-konu%C5%9Fmamdan-1-b%C3%B6l%C3%BCm-4-kas%C4%B1m-2024

İkinci Yazım:

https://atilganblog.blogspot.com/2024/11/yazs-beylikduzu-tuyap-deprem-paneli_15.html

Yedek LİNK:

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beyli%CC%87kd%C3%BCz%C3%BC-t%C3%BCyap-deprem-paneli%CC%87-konu%C5%9Fmamdan-2-b%C3%B6l%C3%BCm-4-kas%C4%B1m-2024

Bu anlattıklarımı yorumlayarak eklemek istediklerimi de yazmak istiyorum.

Öncelikle 1975 yılında İstanbul’u 2. Derece Deprem Bölgesi ilan edenlerin gerekçelerini ve kim olduklarını açıklamak gerekir. Buradan ders çıkarılacaktır. Ben yine de dürüstçe yapılan binalara güveniyorum. Bir de deprem sonrası İstanbul’da yaklaşık 500.000 hiçbir kaydı olmayan bina bulunmasının sorumluları açıklanmalıdır. Yanlış planlar yaparak az kat olması gereken yerde çok kat olmasına sebep olanlar ile hiç yapılaşma yapılmaması gereken yerlere yaptıranların da sorgulanması gerekir.

Ben belediyede çalışanların veya kamu binalarında ilgili bakanlıklarda çalışanların en sorumlu olduklarını düşünüyorum. Zira onlar onay ve izin vermedikçe hiçbir yanlış yapılamaz.

Panelden Görüntü

Bunların dışında değinmek istediğim konular var.

2000-2010 yılları arasında Mimarlar Odası ve TMMOB’nin Afet Komitesi Başkanı ve Kandilli Rasathanesi’nin Deprem Uzmanı idim. Başka birçok konuda da sıfatlarım ve çalışmalarım oldu. İlgili diğer meslek insanlarıyla birlikte sık sık medyada görünürdüm. Demek istediğim, yer bilimci değilim ama kimin ne söylediğini anlarım. Tanıdığım yer bilimcileri vardır. Hepsine saygılıyım ama bazılarını ciddiye alırım. Örneğin Şener Üşümezsoy… Kendisi Kumburgaz çukurunda olacak fay kırığından dolayı 6-6.5 büyüklüğünde bir deprem olacağını ifade ediyor. Yani beklenen İstanbul depreminin öncekinden daha fazla zarar vermeyeceği anlaşılıyor. Dolayısıyla panik yapmadan hazırlanmalıyız.

İstanbul’un batısından başlayalım... Detaya girmeyeceğim. Amacım insanları ürkütmek değildir.

Avrupa yakasında Gürpınar ve Avcılar’da, Anadolu yakasında Cevizli sahilinde gerekenler yapıldı mı? Yoksa buralarda yapılaşma devam mı ediyor? İstanbul’da kıyı boyunca Bakırköy, Salacak, Haydarpaşa, Moda, Dragos gibi bilinen falez yükseklileri vardır. Onların haricinde kıyılardaki yüksekliklerin toprak yapısı ilginçtir. Üstteki toprak alttakinden yaşlıdır. Zira jeolojik zamanlarda tepelerden kayıp gelmiştir. Güvensizdir. Buralardaki yapılaşmalar ne durumdadır?

Bir de İstanbul’daki binaları inceleyelim…

Çoğunda kullanım arızaları vardır. Örneğin sıva düşmesinden dolayı demirlerin açığa çıkması, bodrum katlarda rutubetten dolayı perde betonun üzerindeki demirlerin korozyona uğraması, zarar verilen kolon-kirişler vs. Bunlar hızla tespit edilir ve onarılır. Onarılamayacak olanlar yıkılır-yapılır. Bu şekilde beklenen depreme hazırlık yapılmış olur. Zaman kazanılır.

Buraya kadar yazdıklarım acil deprem hazırlıklarıdır. Bir nevi Deprem seferberliğidir. Sonrasında daha nefesli bir şekilde Kentsel Dönüşüm programlanabilir. Sonuçta İstanbul’da yaşayanların yine İstanbul’da kalmaları sağlanır. Kazancımız bu olur. Az mıdır?

ARİF ATILGAN 2024 KASIM

https://atilganblog.blogspot.com/2024/11/kose-yazs-beylikduzu-tuyap-deprem.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beyli%CC%87kd%C3%BCz%C3%BC-t%C3%BCyap-deprem-paneli%CC%87-i%CC%87%C3%A7i%CC%87n-yorumlarim


15 Kasım 2024 Cuma

 Köşe Yazısı

BEYLİKDÜZÜ TÜYAP DEPREM PANELİ (Konuşmamdan 2. Bölüm)

4 Kasım 2024

İnşaat bittiğinde binaya yerleşiliyor. Herkes kendi konutu içinde keyfine ve cehaletine göre her çeşit tadilat yapabiliyor. Bilerek cehaletine göre diyorum. Zira anlamadıkları konuda yapıya hayati önemde zararlar verebiliyorlar. İnceleyelim.

Bitmiş Binalarda Kullanım Hataları:

-Kolon, kirişlerin tıraşlanması: Kolon, kirişlerin duvarlardan daha kalın olmaları dolayısıyla yaptıkları çıkıntılar kesilip dümdüz bir duvar elde ediliyor. Bu arada etriye demirleri de kesilip atılıyor. En çok görülen uygulamadır.

-Kolon, kiriş kesilmesi: Daha çok kolonlara yapılıyor. Özellikle alt katlarda ortaya gelen kolon olduğunda o kolon kesilip atılıyor. Sözüm ona daha ferah bir mekân elde ediliyor. Özellikle işyerleri bu uygulamayı yapıyor. Kurumsal ve saygın bilinenler de...

-Kolon, kiriş delinmesi: Bu durum daha çok boru geçirmek için yapılıyor. Bu arada demirler de kesiliyor. Çok görülen uygulamalardandır.

-Çatı arasına konan su depoları: Akıntıyla betonarme içindeki demirlere zarar vermektedirler. Ayrıca binanın ağırlık merkezini değiştirmektedirler.

-Bodrum kata yapılan su depoları: Buhar ve rutubet yaparak perde betondaki demirleri çürütmektedirler. Bu sebepten birçok binanın bodrum katıyla üst katların taşıyıcı sistemi birbirinden kopmuş durumdadır.

-Konutlarda onarılmayan su patlağı: Su parasının ortak verildiği binalarda, altında daire olmayan giriş katlardaki arızalar tamir edilmez. Rutubet betonun demirini çürütür. Tüm binaya zarar verilmiş olur.

-Yığma binalarda duvar kaldırılması: Özellikle eski eser yığma binalarda alt katlardaki işyerleri geniş mekân elde etmek için duvarları kaldırırlar. Hâlbuki o duvarlar taşıyıcı sistemin parçasıdırlar.

-Betonarme binalarda duvar kaldırılması: Duvarlar taşıyıcı değildir. Bölme görevi yaparlar. Ancak deprem anında yatay sarsıntıda sisteme yardımları vardır. Kaldırılan duvarlar dolayısıyla binaya zarar verilmiş olunur.

-Çatı katlarında çatının yüklendiği duvar, kolon gibi elemanların kaldırılması: Çatının deprem bile beklemeden hareketlenmesine sebep olur.

Anlaşıldığı gibi dört dörtlük bir bina yapılsa bile bittikten sonra kendi haline bırakılmamalıdır. Aksi takdirde kısa süre sonra akla gelmeyecek sakatlıklar oluşabilecektir. Bu yanlışların yapılmaması için alttaki önlemler alınmalıdır.

Bircan Ünver-Yöneten, İBB Kentsel Dönüşüm Şb. Md. Dr. Gökçer Okumuş, Mimar Arif Atılgan, Prof. Dr. H. Semih Eryıldız, Şehir Plancı Faruk Göksu, Stajyer Avukat Canan Bulut.    

Yapılması Gerekenler:

-Binalar kullanılırken de kontrol edilmeye devam edilmelidir: Her binanın bir sorumlu mimarı veya mühendisi olmalıdır. Bu düzenleme bağlı olduğu Belediye veya Yapı Denetim Kuruluşu vasıtasıyla yapılabilir. Bina içinde yapılan en küçük değişiklik sorumlu mimarına bildirilmelidir. Yani musluk bile değiştirilse bu kişinin izni ile yapılabilmeli, yapılan her değişiklik belediyedeki dosyasına işlenmelidir. Belediyedeki bina dosyası o binanın kütüğü gibi olmalı, kullanılmaya başlandıktan sonra yapılan her işlem dosyasında görülebilmelidir.   

-Binalara periyodik bakım yapılmalıdır: Nasıl ki arabalarımıza periyodik bakım yaptırıyorsak binalarımıza da yaptırmalıyız. Arabalarımızın her parçasının yıpranma süresi vardır. Bu süre dolduğunda değiştirmek zorundayız. Örneğin lastiklerin diş derinliği azalınca araba trafik muayenesinden geçirilmez. Yani kullanılamaz. Onlarca insanın yaşadığı binalarda da yıpranan kısımlar belli süreler sonunda onarılmalıdır. Örneğin bacalar temizlenmezse yangın çıkarabilirler. Asansör bakımı yapılmazsa kaza olabilir. Kesinlikle 1-5-10 yıllık gibi periyodik bakımlar olmalıdır.

-Binaların doğru kullanılması yasa-yönetmeliklerle sağlanmalıdır: Binaların kullanımı, içinde yaşayan kişilerin keyfine bırakılmamalıdır. Yasa-yönetmeliklerle bu durum sağlanmalıdır. Kat Mülkiyeti Kanunu içindeki Bina Yönetim Planı yeniden ele alınarak düzenlenmelidir.

-Otoparklar bina dışına çıkarılmalıdır: Kolonlar zarar görebilir. Semt veya sokak kat otoparkları yapılmalıdır. Bina altlarındaki otoparklar kullanılmamaktadır. Bir sürü sebebi vardır. Herkes arabasını sokaklara bırakmaktadır. Belediyeler 1977 yılından beri inşaat ruhsatı verirken otopark parası toplamaktadırlar. Hiç otopark yapmamışlardır. Bundan sonra sokak veya mahalle ölçeğinde, oradaki konut sayısı kadar yer altında veya üstünde otoparklar yapıp daha sonra bunun parasını kat maliklerinden alabilirler.

-Çatı katları kaldırılmalıdır: Yıllardır incelerim. Çatı katları sadece insanların aç gözlülüklerinden yapılmaktadır. Doğru düzgün kullanılanını görmedim. Bu eklentiler çoğunlukla sağlıklı taşıyıcı sistemle yapılmamaktadır. Zaten oturanların yaptığı en ufak düzenlemeler bile o katı tehlikeye sokmaktadır. Çirkinliklerini saymıyorum. Yasaklanmalıdır.

2023 yılında Doğu Anadolu’daki depremde Yapı Denetimli binalar yüzde yüze yakın bir sağlamlık göstermiş. Onların deyişine göre, yüzde yarımı geçmeyen hasarlı binaya, bittikten sonra oturanların müdahalesi olmuş. Doğrudur veya yanlıştır. Akıllarda soru kalmamalıdır.    

Binaları kontrol eden kamu görevlileri olan mimar-mühendisler birinci derece sorumlulardır. Bunun sağlanması için 657 sayılı kanunda değişiklikler yapılmalıdır. 

Yerleşimler fay üstüne gelmeyecek şekilde planlanmalı, o yerleşimlere binalar projesine uygunluğu kontrol edilerek yapılmalı, yapılan binalar periyodik kontrollerle sağlam tutulmalıdır. Dolayısıyla güvenli yerleşimlerdeki sağlam binalarda endişesiz yaşanmalıdır.  

Deprem bir doğa harikasıdır aslında. Toprağı alt üst ederek verimli hale getirir. Üzerlerine çürük binalar yapan insanlar onu felaket haline getirmiştir.

ARİF ATILGAN 2024 KASIM

https://atilganblog.blogspot.com/2024/11/yazs-beylikduzu-tuyap-deprem-paneli_15.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beyli%CC%87kd%C3%BCz%C3%BC-t%C3%BCyap-deprem-paneli%CC%87-konu%C5%9Fmamdan-2-b%C3%B6l%C3%BCm-4-kas%C4%B1m-2024

 

 

 

 

 

 

 

 


13 Kasım 2024 Çarşamba

 Köşe Yazısı

BEYLİKDÜZÜ TÜYAP DEPREM PANELİ (Konuşmamdan 1. Bölüm)

4 Kasım 2024

 Deprem konuşulacaksa öncesini de bilmek gerekir.

1950’ler… Türkiye sanayileşmeye özel şirketler vasıtasıyla da devam etmeye başlıyor. Ancak patronlar fabrikalarını İstanbul’da kuruyorlar. Ucuz işçi için köylere traktör dağıtılıyor. Boş kalan köylüler İstanbul’a göç etmeye başlıyor.

1960’lar… İstanbul’a gelen köylüler gecekondular yapıyor ve gecekondu mahalleleri oluşuyor. Ekonomik durumu iyileşenler kentin içine taşınıyor. Apartmanlaşma başlıyor. Henüz Kat Mülkiyeti yok. İlk zamanlarda her daire tüm apartmana ortak oluyor. Sonra noter mukavelesiyle daire sahipleri belirleniyor. Ancak yasal olarak herkes eşit ortaktır aslında.

1965… Kat Mülkiyeti Kanunu çıkıyor. Dolayısıyla her dairenin tapusu ayrılıyor. Kat Karşılığı İnşaatçılık başlıyor.

1975… Marmara Bölgesi 2. Derece Deprem Bölgesi ilan ediliyor. Taşıyıcı sistem buna göre hesaplanıyor. Beton elle karılıyor. B160 yani 160 Kg/cm2 basınca mukavim olan beton ancak B100 olabiliyor. Yuvarlak demir kullanılıyor. Uçlarına mutlaka kanca yapılmalıdır. Çoğu demir ustası buna uymuyor.

1980’ler… İnşaatçılar KAŞARLANMIŞTIR. Yani hile yapma cesaretindedirler artık. Örneğin eksik demir koymalar vs. Ama malzeme satıcıları da aynıdır. Örneğin: 8mm’lik demir çekilerek 7mm’lik halinde satılmaya başlanmıştır. En kötü binaların bu yıllarda yapıldığı söylenebilir.

1990’lar… Hazır Beton kullanılmaya başlandı. Hiç değilse istenen basınç mukavemetinde beton üretilmiş olabiliyor.

1998… Yeni DEPREM YÖNETMELİĞİ çıkıyor. Marmara Bölgesi 1. Derece Deprem Bölgesi ilan ediliyor. Yani o güne kadar yapılan bütün binalar yasal olarak çürüktür artık.

17 Ağustos 1999… Marmara Depremi oluyor. Kocaeli, Gölcük, Sakarya, Adapazarı, Düzce ağır hasar görüyor. Yaklaşık 100 bin bina yıkılıyor, 20 bin insan ölüyor. İstanbul ve çevresinde de hasarlar vardır.

Ertesi gün İnşaat Mühendisleri Odası ile Mimarlar Odası kalabalık bir toplantı yapıyor. 2 gün sonra ekipler halinde deprem bölgelerine dağılıyoruz.

Gittiğim Gölcük’te bilirkişi heyetinde tuttuğumuz raporlara göre binaların yıkılma sebepleri:

- Fay hattının üzerinde bulunmak,

- Yumuşak zeminde 2 kat yapılacak yere 7-8 kat yapmak,

- Yumuşak kat olması,

- Kısa kolon olması,

- Yeterli donatı olmaması,

- Etriye olmaması,

- Yuvarlak demirlerde kanca bulunmaması,

- Kolon demirlerinin filizlerinin kısa olması,

- Beton malzemesinde çakıl yerine midye kabuğu veya çamur bulunması,

- Betonun dökülürken iyi karıştırılmaması,

- Betonun döküldükten sonra iyi sulanmaması,

 Gibi.  

Yani binalar 1-2 sebepten değil 8-10 sebepten yıkılıyor.

Ayrıca inşa edildikten sonra bazı kullanım hataları da yıkıma sebep olabilmektedir. Örneğin: Çeşitli amaçlar için kolon kiriş kesilmesi veya tıraşlanması, bodrum katlarda korozyon sebebi ile demirlerin çürümüş olması gibi. 

Panel Afişi

 13 Temmuz 2001… 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası çıkarılıyor. Ardından 12 Ağustos 2001 tarihinde Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliği çıkarılıyor.

Hesap yöntemi değişmiştir. Dolayısıyla beton ve demir kesitleri daha büyük çıkacaktır.

Malzemelerin standardı da değişmiştir. Beton olarak C 35 kullanılacaktır. Yani 325 Kg/cm2 basınca mukavim beton. Demir olarak ise nervürlü demir kullanılacaktır. Yani artık uçlarına kanca yapmak derdi kalkmıştır. Nervürler o görevi yapmaktadır. B160 ve yuvarlak demir literatürde bile yoktur artık.

Deprem Sonrası İstanbul’da kabaca 500.000 Ruhsatlı-iskânlı, 500.000 ruhsatlı-iskânsız ve 500.000 hiçbir kaydı olmayan bina vardır. Bu rakamlar belediyedeki dosyalardan ve hava fotoğraflarından çıkarılmıştır.

Tüm binaları gerek güçlendirme gerekse yenileme şeklinde depreme dayanıklı bir kent elde etmek isteğine ise KENTSEL DÖNÜŞÜM dendi. Bu iş 3 yolla yapılabilecektir. Devlet (Hükümet), İBB ve Müteahhit vasıtasıyla. (Bu konu ayrı bir yazı konusudur.)

Şu uyarıyla bu bölümü bitirmek istiyorum... Kentler planlanırken az katlıların yumuşak zeminde, çok katlıların sert zeminde olmalarına dikkat edilmelidir.

ARİF ATILGAN 2024 KASIM

Not: ‘Ne yapılmalı? Sorusunun cevabı’ bölümünü yakında yayınlayacağım.

https://atilganblog.blogspot.com/2024/11/yazs-beylikduzu-tuyap-deprem-paneli.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beyli%CC%87kd%C3%BCz%C3%BC-t%C3%BCyap-deprem-paneli%CC%87-konu%C5%9Fmamdan-1-b%C3%B6l%C3%BCm-4-kas%C4%B1m-2024

 

23 Ekim 2024 Çarşamba

 Köşe Yazısı

KADIKÖY-ÜSKÜDAR KIYISI İÇİN KOMPLO TEORİM

Konu 1970’li yıllarda başlar. Kıyılar doldurulacaktır.  Plajlar hafta sonu insanlara yetmemektedir. Denir ki kilometrelerce plaj oluşturacağız. Hâlbuki bu uygulamanın doğuracağı sorunlar olacaktır.

1-Doğa katledilecektir. Tüm deniz dibi çamurla kaplanacak yıllarca balık olmayacak, denize girilemeyecektir.

2-Kıyıların coğrafyası değişecektir. Küçük koy ve burunlar kaybolacaktır.

3-İstanbul’un özelliklerinden olan Yalılar yok olacak, hepsi bahçeli ev haline gelecektir.

4-Burası başka yerlere de örnek olacaktır.

5-Deniz lodos ve poyrazlarda içindeki tüm yabancı maddeyi kıyılara atarak kendini temizleyemeyecektir. Zira dik kıyıların içinde havuz gibi olacaktır.

Tüm kıyılar dolduruldu ve yazılanların hepsi oldu. Buna karşın insanların denize girme ihtiyacı unutuldu. İnsanlar da İstanbul’da deniz olduğunu unuttu zaten.

1980’li yıllarda Kalamış İskelesinden parkın ortasına kadar olan bölüm birileri tarafından tel örgüyle çevrilip Tekne Çekek Yeri yapıldı.

İşte bu Tekne Çekek Yeri sonraki yıllarda Kadıköy’ün başına dert olacaktır.

1998 yılında 10 yıllık kira sözleşmesi yapılıyor. 2011 yılında Özelleştirme kapsam ve programına alınıyor. Sonra da Fenerbahçe’ye kadar genişletiliyor. Karada ve denizde birbirini bütünleyen imar hakkı çıkarılıyor. Son olarak bu yıl yeni bir kişiye ihaleyle veriliyor.

Bu alanın içindeki Kalamış İskelesi planlarda görüldüğü halde yok farz ediliyor.

Kaba bir tarifle yat, 10 metreden büyük teknelere deniyor. Yat Limanları şehir içinde olmamalıdır. Bir sürü sorun yaratırlar. Şehir içinde 10 metreden küçük tekneler için Tekne Barınakları olabilir. Zira halkın denizciliği sevmesi sağlanır bu şekilde.

Bu tesislere karşı çıkarken top yekûn karşı çıkılmalıdır. Hele halk karşı çıkarken Belediye ‘Biz işletelim’ dememelidir.

Karşı çıkan vatandaşlar bu planlar daha küçükken karşı çıkarlarsa daha kolay sonuç alabilirler.

Aslında öteden beri zaman zaman yazdığım bazı konular vardır. Hepsini toplayarak Kadıköy ve Üsküdar kıyılarının bir kısmı için ‘Komplo Teorimi’ paylaşayım.

Dalyan’dan Üsküdar’a Tüm Kıyı.

Dalyan’dan başlayıp DDY Kampı, Fenerbahçe Plajı, Fenerbahçe Yarımadası, Kalamış, Yoğurtçu Park, Kuşdili Çayırı, Söğütlüçeşme, Kadıköy Çarşı, Moda, Yeldeğirmeni, Haydarpaşa, Salacak ve Üsküdar kıyıları… Yani Dalyan’dan Üsküdar’a kadar tüm kıyı içerilere de girerek bugünkünün çok dışında bambaşka bir şekilde değerlendirilecek. Zaten neredeyse tamamı için planlar yapıldığı bilinir. Ama bana göre önemli tarafı şu… Buralarda bugünkünden çok daha yüksek gelir sahibi insanlar yerleşecek. Yani günümüzde yaşayanların yaşayamayacağı bir durum… Üzülürüm.

ARİF ATILGAN 2024 EKİM

Not: Bu konuda benimle yapılan röportajın videosunun özetidir...

https://atilganblog.blogspot.com/2024/10/yazs-kadikoy-uskudar-kiyisi-icin-komplo.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/kadik%C3%B6y-%C3%BCsk%C3%BCdar-kiyisinda-komplo-teori%CC%87m

 

22 Ekim 2024 Salı

 İstanbul İskeleleri

BEBEK İSKELESİ

Bebek… İstanbul Boğazı’nın eski köylerinden… Günümüzde Beşiktaş ilçesine bağlı bir mahalle… Arnavutköy ile Rumeli Hisarı arasında kalıyor. Karşı kıyıda da Kandilli... Kuzeyinde Büyük Bebek Deresi olan kısma Büyük Bebek, güneyinde Küçük Bebek Deresi olan kısma Küçük Bebek denirmiş. Büyük Bebek poyraz alır, Küçük Bebek lodos… Küçük Bebek’te Şehitlik Tepesi bulunur. Bunlara Cici Bebek ve Kaka Bebek te dendiği söylenir. Günümüzde dereler yoktur. Üzerlerinde sokaklar olup sadece adları vardır.

Bebek. (Derelerin Devamı Gösterilmemiştir)

Bebek’in eski ismi olarak iskeleler anlamında Challae, Chilaş, Khile, Skallia, Hallai kelimeleri kullanılmış.

Fatih Sultan Mehmed’in Rumelihisarı’nı yaptırdığı zamanlarda bu havalide asayişi sağlaması için görevlendirdiği Bölükbaşı Mustafa Çelebi’ye yakışıklılığı dolayısıyla Bebek Çelebi denirmiş. Lakabı o yerleşimin adı olmuş.     

Semtin tarihi çok eskilere uzanır ama Fatih’in İstanbul’u almasından sonra bilinmeye başlamış. 18. Yüzyıla kadar eşkıyaların yaşadığı bir yermiş. Padişah 3. Ahmed ve sadrazamı Damat İbrahim Paşa döneminde tanınmış. 19. Yüzyıl sonlarında Atlı Tramvay, 20. Yüzyıl başlarında elektrikli tramvay çalışır olmuş. 

Mısır Konsolosluğu (1781), Yılanlı Yalı (1700’lerin sonları), Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi (1863), Sacré Coeur (Kutsal Kalp) Katolik Kilisesi (1908), Ayios Haralambos Rum Ortodoks Kilisesi (1830), Ermeni Kavafyan Konağı (1751) bilinen tarihi yapılarıdır.

Bunlardan başka Kayalar Mescidi 17. Yüzyılda yapılmış ancak harap olmuş. Bugünkü hali 1877 yılında yapılmış... Bebek (Hümâyûn-u Âbâd) Camii 1726 yılında Hümayun-u Abad Kasrı yanına yaptırılır. 1900’lü yıllarda harap olur. 1913 yılında yerine Mimar Kemalettin Beyin eseri olan Bebek Camii yapılır... Bebek Parkı 18. Yüzyılda Hümayın-ı Abad Kasrı’nın bahçesidir. 1908 yılında park olarak hizmet vermeye başlar. 1 asır sonra 2008 yılında ise Türkan Sabancı Bebek Parkı adını alır...

İskeleye gelirsek…

1851 yılında Bebek Camii’nin (Sultan 3.Ahmed Camii) yanına tek katlı ahşap yapı olarak inşa edilmiş.

Eski Bebek İskelesi

1886 yılında iskele civarındaki çürüyen rıhtım tamir edilir.

1890 yılında kadın ve erkek yolcular için ayrı bekleme salonları yapılır.

1894 yılında yan tarafına bir sıra kazık eklenerek genişletilir

1898 yılında tamir edilir.

1899 yılında iskelenin daha merkeze taşınması teklif edilir.

1910 yılında yolcu bekleme salonu soba ile ısıtılıyormuş. Salona duvar saati konmuş.

1918 yılında tamir edilir.

1920 yılında Park tarafında ahşap kazıklar çakılarak yeni iskele yapılır.

1944 yılında Şirket-i Hayriye millileştirilmiş. İskele Devlet Denizyolları ve Limanlar Umum Müdürlüğü’ne verilmiş. 

1953 yılında ise bir yıl önce kurulan Devlet Denizyolları ve Limanlar Umum Müdürlüğü’ne devredilmiş.

1986 yılında büyük bir onarım yapılır.

2001 yılında betonarme kazıklar üzerine inşa edilir.

Yeni Bebek İskelesi

İskelenin alanı 337,65 m2,  yolculara ait alanı 316,65 m2, yanaşma yeri uzunluğu 13,5 m, minimum su derinliği 1,14 m, maksimum su derinliği 4,1 m, denizden yüksekliği 1.15 metredir. Yanaşabilecek en büyük gemi tonajı 747,36 grostondur.

Bebek İskelesi Galata Köprüsü’ne 5,5 mil mesafede olup şehir hatları vapurları bu mesafeyi 27 dakikada alırlar.

1950’li yıllardı. İlkokul yaşlarımdaydım. Ağabeyim ve ben tramvayla Bebek’e gitmiş orada babamla buluşmuştuk. Son duraktı. Anımsadığım kadarıyla Bebek Meydanı vardı ve tramvay orada dairesel bir tur yapıp geriye dönüyordu. Biraz alt tarafı deniz kıyısıydı. Kumsal, küçük bir koydu.. Denize girmiştik. Su soğuktu. ‘Burası boğaz. Soğuk olur’ demişlerdi. Kaş’taki Küçük Çakıl koyunu o zamanki Bebek koyuna benzetirim. Biri kumsal diğeri çakıllıktır.

Bebek Koyunda çeşit çeşit balık tutarlarmış o yıllarda. En çok ta lüfer…

1970’lerde bir arkadaşım ailesinin de ortak olduğu bir otelin restoranına götürmüştü beni. Alt kattaki mekânın camları deniz altındaydı. İzmir’de, havuz suyunu gören Efes Oteli’nin restoranı gibi...

Günümüzde oraları tanıyamıyorum. Her taraf yeme-içmeci olmuş. Tescilli eser olan eski iskele de... Bebek, İstanbul’un en lüks semti olarak gösteriliyor. Hak verebilirim. Yukarıdaki anılarımı yaşadığım yerleri bulamıyorum artık.

ARİF ATILGAN 2024 EKİM

 https://atilganblog.blogspot.com/2024/10/istanbul-iskeleleri-bebek-iskelesi.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/bebek-i%CC%87skelesi%CC%87

 

 

 

 

 

 

 

 


15 Ekim 2024 Salı

 Köşe Yazısı

YALOVA’DA SORUNLAR

İnternet ortamında, Yalova Valisi ile yapılan bir toplantıdan bahsediliyordu. İlin sorunları konuşulmuş. Bazılarına ben de değinmek isterim.

Minibüsler… Minibüslerin sorunlarını halletmek yerine onları kaldırmak gerektiğini söyleyeyim. Minibüs hiçbir zaman toplu ulaşım için çözüm değildir. Toplu ulaşım araçları otobüs, tramvay, tren vs.dir. Yani en az 50-100 kişi taşıyabilen araçlardır. Minibüsler kamu araçlarının hizmet götürmesine değmeyecek kadar az yolcu olan bölgelerde kullanılır. Oradan birkaç kişiye yetki verilir. Onlar o yörenin yolcularını taşırlar. Yolcu sayısı çoğaldığında oraya da otobüs vs konulur. Belki ilk başlarda Yalova’da yolcu sayısı azdı. Minibüsler çözüm olarak düşünülmüş. Ancak... Bir an önce minibüsler kaldırılıp gerçek toplu ulaşım araçları kullanılmaya başlamazsa İstanbul gibi içinden çıkılmaz bir sorun haline gelirler. Bugün sayıları az iken 3-5 minibüsün birleşip otobüs almasıyla bu konu bitirilmiş olabilir.

Pekiyi Yalova’da toplu ulaşım nasıl olmalıdır? Ben yıllar önce yazdığım bir yazıda Yalova’ya tramvay önermiştim. Özellikle köylere çalıştığında insanlarla birlikte her çeşit kaba eşyayı hatta tavuk, koyun gibi ufak tefek hayvanları bile taşımak mümkün olabilir. Kafa yorarak oluşturulan güzergâhlarla birden fazla köyü içine alan ray hatları organize edilebilir. Dolayısıyla ulaşımın yanında önemli bir yakıt tasarrufu da sağlanır. Üstelik trafik te rahatlar. Tabii otobüs de çalıştırılmalıdır. Bazı hatlarda ikisi, bazı hatlarda sadece biri çalışarak Yalova’nın ulaşım sorunu kökünden halledilir.

Otopark sorununa gelirsek... Öncelikle inşaat yönetmeliğindeki her binanın altına yapılan otoparklara değineyim. Yetkili kişiler bir gece sokakları dolaşsın. Her tarafın araba dolu olduğunu göreceklerdir. Bir de binaların otopark olarak ruhsatlandırılan bodrum katlarına girilsin. Araba göremeyeceklerdir. Veya araştırma yapılsın. Apartman sakinlerine arabalarını bodrum kata mı, sokağa mı bıraktıkları sorulsun. Neredeyse tamamına yakını ‘sokağa’ diyecektir. Otopark yönetmeliği 1977’de çıkarıldı. İstanbul’da ilk uygulayan serbest çalışan mimarlardanım. Bina altına sığdırılamayan otoparklar için Otopark Parası yatırılıyordu. O paralarla mahalle veya sokaklara kat otoparkları yapılacaktı. Ufak değişiklikler olsa da bugün de öyle. Pekiyi de yapılan bir şey var mı? Yok. O zaman uygulamadan kaldırılsın. Aslında bu konuda çeşitli uygulamalar yapıldı ve yapılmakta ama onlar bu yazının konusu değil.

Buraya kadar yazdıklarım her yerdeki uygulama. Gelelim Yalova’ya… Yalova bu konuda da daha işin başındadır. Merkezde bile pek sorun yok henüz. Ama olacaktır. Sokak veya mahalleler için onlara ait yer altına veya yer üstüne kat otoparkları yapılmalı ve her dairenin orada hakkı olmalıdır. Bu yapılar inşa edildikten sonra parası mahalleliden tapu alımında veya belediyede ruhsat alımında alınır. Dolayısıyla sokaklar boşalır. Otoparklar gündüz boşalacaktır. O saatlerde de geçici kullananlar yararlandırılabilir. Bedava veya cüzi bir ücretle…

En tenha Saatte En Tenha Semtte Sokaklarda Park Etmiş Arabalar.

Yalova’da başka sorunlar da vardır. Örneğin OSB’LER, Hastane çevresi gibi.

OSB’ler. Yalova’ya getirilmelerini çok eleştirmiştim ve yazmıştım da… Bir haber okudum yerel medyada. Oralarda çalışanlar genellikle bekâr işçilermiş. Gemi tersaneleri tarafındaki yerleşimlerdeki rahat yaşamlarından dolayı yerli aileler rahatsız oluyorlarmış. Ben OSB’lerdeki işçilerin çoğaldıkça Gacık Köyü ve çevresindeki orman alanlarının gecekondularla dolacağını yazmıştım. Bana denmişti ki ‘gemi tersanelerindeki işçiler Eskihisar’dan vapurla gelip gidiyorlar’. Yani burada yaşamıyorlarmış. ‘O geçicidir’ demiştim. Okuduğum haber yavaş yavaş bu tarafta yerleşmeye başladıklarını gösteriyor. Oradaki, ormanlık alan bir gün gecekondu mahallesi olursa beni anımsasın herkes. Demek ki buralarda Yalovalılar değil dışarıdan gelenler istihdam bulacak, üstelik yapılaşmada ve yaşamda sorunlara sebep olacaklar.

Yeni Hastane… Binaların oturduğu yer sorunsuz. Onu yazayım da insanlarda tedirginlik olmasın. Sorun şu... Gördüğüm kadarıyla Yalova’daki bazı inşaatçılar hafriyat toprağını döküm yerine götürmektense çevreye yığmayı tercih ediyorlar. Burada da öyle olmuş. Önce arka tarafındaki duvarlarının önüne yığılan topraklar alttaki yola kaydı. Olacağını inşaat yapılırken yazmıştım. Orayı temizlediler, toprağı taşıdılar. Sorun yok gibi… Sonra da giriş tarafındaki yol kaydı. Çünkü onun altındaki toprak ta sonradan yığılmıştı. Gidip incelemedim. Ama çalışma yapıldığını görüyorum uzaktan. Ne yapıldığını bilemiyorum. Eğimli destek yapılmalı. Alttaki arazi kamununsa sorun olmaz. Sorun olacaksa önce yolun altına yatay betonarme dübeller sokulup dışına da düşey beton kazıklar çakılmalı. Ebatlar hesapla ortaya çıkarılır. 

 2021. Hastanenin Arkası. Burası Temizlendi ve Yol Açıldı.

Hastanenin arkasındaki meslek okulu… Orası için de yazdıklarım tek tek gerçek oluyor. Kısa, orta ve uzun vadede olacak olanlar diye yazmıştım.

İsteyenler Atılgan Blog ile Kent Ve İnsan bloglarımda arama motoruna konuyu yazarak merak ettiklerini bulabilirler.

Sevgili Yalovalılar, ben felaket tellalı değilim. Gerçekçiyim. Yıllar önce Yalova’nın girişindeki fabrikayı tek istemeyen bendim. İnsanımıza istihdam sağlıyor demişlerdi. Köylüler orada işe girince köylerine kadar servis aracı geliyordu. Ama tarım-hayvancılıkla uğraşan kalmamıştı.  Dün amonyak deposu yanmış. Bunun ne demek olduğunu araştırsın herkes.

Yalova’da henüz geç kalınmış değildir. Ama gerekli önlemler alınmazsa geriye dönüp baştan yapmak zor ve masraflı, belki de imkânsız olacaktır.

ARİF ATILGAN 2024 EKİM

https://atilganblog.blogspot.com/2024/10/yazs-yalovada-sorunlar-internet.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/yalova-da-sorunlar