28 Haziran 2025 Cumartesi

 İskeleler

BOSTANCI İSKELESİ

Bostancı, Kadıköy ilçesinin bir mahallesidir. Doğuda Maltepe, kuzeyde Ataşehir ilçeleriyle komşudur. Batısında Suadiye mahallesi, güneyinde deniz bulunur. Bostancı İskelesi derin suya ulaşmak için uzun bir yürüyüş yolunun ucuna inşa edilmiştir.

Bostancı İskelesi

Bostancı’nın Bizans dönemindeki adı Poleatikon olup bu ad daha önceki Bithynia krallığından kalmadır. O dönemlerden kalan kalıntıların çoğu yol vs yapımı dolayısıyla kaybolmuştur.

4. Murad’ın 1638 yılında Bağdat seferine çıkmasıyla Bağdat Yolu adını alan istikamet Çamaşırcı Deresi üzerindeki Bostancıbaşı Köprüsü ile devam etmektedir. Köprü Hicri 930 (Miladi 1523-1524) yılında İhsan Ağa isimli kişi tarafından yapılmıştır. Mimar Sinan Köprüsü söylentisi yanlıştır. Özellikle 1970’li yıllardan sonra araba sayısının artması dolayısıyla üzerinde bazı harabiyetler oluşmuştur.

Bostancı Köprüsü

Derenin Kadıköy tarafında Bostancı Derbendi (Karakolu) kurulmuş. 2. Mahmud (1808-1839)  döneminde bu yapının yerine ahşap karakol binası yapılmıştır. Yine burada namazgâhlı 2. Mahmud Çeşmesi (1831-1832) vardır. Namazgahı günümüze kalamamış. Ayrıca Suadiye tarafında Kadıköy’ün hatta belki de İstanbul’un en eski kitabeli çeşmesi olan 1550 tarihli Çatalçeşme bulunur.

Üstte Bostancı Karakolu (1890), Altta 2. Mahmud Çeşmesi (1940lar)

Bostancıbaşı Derbendi (karakolu) bu noktadan şehre girenlerin kontrol edildiği kamu kurumudur. Bostancı denilen askerler hem asayiş hem de bahçe işleriyle ilgileniyormuş. Onlardan dolayı çevreye Bostancı denilmiş.

1912-1913… İskelenin bulunduğu koyda antik bir liman olduğu belirlenmiş. Nitekim iskele o kalıntı üzerine inşa edilen eklemelerle denize yapılan uzantının ucuna konmuştur. İskelenin uç noktası karadan yaklaşık 135 m mesafededir. Yığma kagir bir yapıdır. Üzerinde o yılların modasına uygun küçük bir kubbe yer alır.

1970’lerde Havadan Görünüş

Buradan denize dökülen dereye, iki yanındaki arazinin Çamaşırcı Kuloğlu Mustafa Bey’e ait olması dolayısıyla Çamaşırcı Deresi adı verilmiş. İstasyonun üst tarafında Mimar Kemalettin Beyin eseri, bugün halk eğitim merkezi olarak kullanılan 1913 tarihli İbrahim Paşa İlkokulu bulunur. Yine Kemalettin Beyin eseri olan, 1914-1915 yıllarında yapılmış caminin adına da Kuloğlu Camii denmiş. Bostancı İstasyonu da semtin önemli tarihi eserlerindendir. Aslında Vukela Caddesi de bir tarihi eserdir ya… Onu da siz araştırın artık.

İbrahim Paşa Mektebi ile Kuloğlu Camii

1934 yılında Bostancı’ya tramvay çalışmaya başlamıştır. Kadıköy’den gelen hat Bostancı Karakolu ve 2. Mahmud Çeşmesi’nin çevresinden tur atarak tekrar Kadıköy’e dönerdi. Aynı düzende otobüs te çalışırdı. Kadıköy-Bostancı tramvayı ve otobüsünün numarası 4 idi. Tramvay 1966 yılında kaldırıldı.

1976 Tarihli Hava Fotoğrafı. Kırmızı İşaretli Otobüs-Tramvay Tur Yolu. Ortasında Karakol ve Çeşme. Denize doğru İskele Yolu.

1978 yılında iskele elden geçirilir…

1980’li yıllarda kıyılar doldurularak sahil yolu açılmıştır. Eski mendirek kaldırılıp daha büyük mesafeli yeni mendirek yapılmış. Yeni durumda iskelenin ucu karadan yaklaşık 80 m mesafededir artık.

2006 yılında İBB tarafından tekrar elden geçirilen iskelenin sudan yüksekliği 1.5 m, önündeki derinlik 4 metredir.

   2021 Yılı Hava Fotoğrafı

Bostancı İskelesi 1. Ulusal Mimarlık dönemi yapılarındandır. Geniş saçakları, Bursa kemerleri ile dikkat çeker. İçindeki 4 odadan biri bekleme salonu olup diğerleri görevlilere aittir. Diğer yandan mimarı bilinmeyen binalarımızdandır. Ancak Bartın Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünden Araştırma Görevlisi Kıvanç Koçak’ın 2023 yılında yaptığı ‘İstanbul'un Kadıköy İlçesinde Yer Alan Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi Eğitim Yapıları Üzerine Bir Değerlendirme’ başlıklı çalışmasında bu iskelenin Mimar Vedat Tek’in eseri olduğu yazılmış.

Oldukça fazla anımın olduğu yerdir Bostancı ve iskelesi.

1970’li yıllarda arkadaşlarla ortak kayığımız iskelenin yanındaki mendirek içinde dururdu. Onlar ona teknemiz derdi. 4.75 m uzunluğunda, ahşap ve kürekle kullanılan o şirin varlık benim için kayıktı. İskeledeki çımacı Dursun Reis’in oğlu Süleyman ilgilenirdi oradaki teknelerle. Süleyman, askere gidinceye kadar Küçükyalı Lisesinde öğretmenlik yapan kimya mühendisi arkadaşlarımın öğrencisiydi. Bizim tekne torpilliydi yani. Kıyıya paralel İdealtepe’ye veya Suadiye’ye kadar giderdik kürek çekerek. Balığa çıktığımızda ise demir atmadan olta attığımız için Kınalıada kıyısına kadar sürüklenirdik farkında olmadan. Karanlığa kalan dönüşümüz heyecanlı ve zahmetli olurdu. Bostancı açıklarına kadar deniz kıpırtılı ve rüzgar açığa doğru eserdi. Zorlardı yani. Bostancı çakarına gelince aniden su sakinleşir havuz gibi olurdu. Ama oraya gelmeden kerteriz noktalarımızla istikametimizi ayarlamamız gerekirdi. Aksi takdirde Suadiye veya Küçükyalı kıyısında bulabilirdiniz kendinizi. En belirgin kerteriz işareti Bostancı İskelesi ve çevresindeki yeme-içmecilerin renkli ışıklarıydı. İskelenin başlangıcında deniz üzerindeki çay bahçesi, iç tarafında Saksonyalılar Gazinosu, karşısında Pilsen Restoran, onun yukarısında Salih Baba’nın Yeri, karakolun arkasında Buhara Et Lokantası bulunurdu…

Bugün iskelenin yanındaki dükkanlarda bulunan balıkçılar, o yıllarda dere üzerindeki köprünün ucunda seyyar tezgah açarlardı. Eşimle flört durumlarındayken orada buluşur, Bağdat Caddesi’ne yürür, Divan Pastanesi’nde sütlü kakao içerdik. Balıkçılar, ‘Daha gelmedi. Bekle.’ Derdi hangimiz erken geldiyse… Kasaplar Çarşısındaki Dörtler Et Lokantası’nda yediğimiz etin tadı damağımızda kalmıştır hep. Çarşıdaki Günaydın Kasabı ülkemize iki ünlü etçi kazandırmıştır. Cüneyt Asan (Günaydın) ve Nusret Gökçe (Nusret).Biraz ileride Dondurmacı Hafız vardı. Altıntepe’de apartman komşumuzdu Hafız Amca. Onun yanında çalışan çocuk bugünün ünlü Dondurmacısı Yaşar Usta’dır. O kısacık mesafede Yumurcak, Teksin, Derya ve Bostancı Plajları bulunurdu. Bostancı Plajının yanında yazlık sinema da vardı üstelik. Turgay’ın Tavernası, sinema, istasyonun üst tarafında çay bahçesi… Buradaki anılardan da bir kitap çıkar anlayacağınız.

İskele Yolu Gezinti Yeriydi

Bugün Bostancı’ya geldiğinizde eski halinden eser bulamazsınız. Tarihi Karakol yok. Çeşme ve kitabesi İstasyon tarafına alınmış. Eski meydan kaybolmuş. Kıyı doldurulmuş, iskele çevresindeki çay bahçeleri, restoranlar yok. İskele üzerinde akşam turu atamıyorsunuz. Giriş yol sınırına konmuş. Kasaplar Çarşısı bambaşka bir şekil almış. En önemlisi o günlerdeki çevre yok.

Her taraf çok kalabalık. Geleceğe anı kalmaz bu ortamdan. Ben güzelim şehrin kentleştirilmesini sevemiyorum. Yeni durumuna hiç mi hiç alışamıyorum.

ARİF ATILGAN 2025 HAZİRAN

Not: Ölçüler yaklaşıktır. Goggle’dan hesaplanmıştır.

https://atilganblog.blogspot.com/2025/06/bostanci-iskelesi-bostanc-kadkoy.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/bostanci-i%CC%87skelesi%CC%87

 

15 Haziran 2025 Pazar

 Köşe Yazısı

BABALAR

Yazar, annelerin güçlendiğini babaların sessizleştiğini yazıyor. Anneler babalık görevlerini de yapıyorlarmış artık. Sonra da bir uzman psikologla yapılan röportaj var. Otoriteyi ele alan anneler, babalara baba kimliğini öne çıkarabilmeleri için destek vermeliymişler.

Sevgili dostlar yukarıdaki satırlar bir gazetede okuduğum yazıdan alıntıdır. Tabii yazarın da yazıda bahsedilen uzman psikoloğun da kadın olduğunu yazmama gerek yok.

Babalar Gününde Babalar Günü yazısını bir kadın yazar yazıp içerideki ek  “bilimsel bilgilenmeyi” de bir kadın psikolog yapıyorsa...

Anne kadındır, baba erkektir halbuki.

Savaş olur. ‘Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar öldü’ denir. Erkekler?.. 'Onlar zararlı süne yaratığıdır. Üzülmeye değmez.' diyecekler de utanıyorlar sanırım. 

                                                             Oğul ve Baba.

Neyse. Babalara geleyim.

Onlar evin direğidirler. Sakın ‘Hadi canım?’ filan demeyin. Babalar evin ve evdeki kişilerin her birinin her sıkıntısını çözmeyi doğal görevleri kabul etmişlerdir. Yaptıkları işi yürümek, konuşmak gibi o kadar sıradan kabul ederler ki değil anlatıp-analtılıp poh pohlanmak, kendilerini kendi akıllarına bile getirmezler. Ailesinin geçimi, konforu, mutluluğu tamamen onların üzerindedir. Bunlar için maddi-manevi her şeyi yapmak zorunda olduklarını bilirler. Onların programı öyle ayarlanmıştır. Öne çıkmazlar. Aksine hep diğerlerini öne çıkarırlar. Amaçları diğerlerinin mutlu olmasıdır. Abartmıyorum. Gerçekten böyledirler. O zaman ‘Oh be’ derler keyifle.

Bir baba işte çalışmasıyla övünebilir mi? Pekiyi ‘Ben artık sıkıldım. İşi bırakıyorum’ diyebilir mi? Babalık fıtratında yoktur ki böyle şeyler. Dedim ya… Programları öyle  programlanmış. Her şeyi yapar hiçbirşey yapmamış görünme maharetindedirler onlar.

Bakmayın siz medyada hep kötü babaların haber yapılmasına. Az olan şeyler haber değeri taşır. Gerçi medyadaki erkek sayısı da eser miktardadır ya.

‘Baba üzülmez ve de ağlamaz’ denir hep. Öyle bir üzülür ve de ağlar ki… Ama yalnızken. Aileye zayıflık duygusu vermek istemez. O sebepten onlara ‘duygusuz’ denir bir de.

Dede olurlar. Bu sefer çocuklarının yanında torunlarını da düşünürler. Ama torun onların duygularının dışa taşmasını sağlar. Dedeler zaman zaman üzüntü ve sevincini belli edebilirler.

Babasız kalmak bir çocuğa öyle bir koyar ki… Evin maddi-manevi ana direği yok olur çünkü. Bu anlamda şehit çocuklarının asla yalnız bırakılmamaları gerektiğine inanıyorum. Onların babaları kahramandırlar. Vatan için, millet için ölmüşlerdir.

Babalar, Babalar Gününü filan pek takmazlar aslında. Onlar işlerine yani görevlerine bakarlar. Eski yıllardan birinde okumuştum. Babalar Gününde daha çok hediye alınıyormuş. Farkında bile değildirler halbuki. Öyle  bir beklentileri yoktur. Onlar sadece ailelerini önemserler.

Ne olur babaların babalığını tartışmayın. Ne olur babaları ve günlerini erkeklere yazdırın. Ben de yazımın başlığını Babalar değil Babalar Günü koyacağım o zaman.

Tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun... Aramızda olmayanları ise rahmetle analım ve onlara birer fatiha okuyalım...

ARİF ATILGAN 2025 HAZİRAN

 https://atilganblog.blogspot.com/2025/06/yazs-babalar-yazar-annelerin.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/babalar


11 Haziran 2025 Çarşamba

 İskeleler

ORTAKÖY İSKELESİ

Ortaköy, Beşiktaş ilçesine bağlı 9121 nüfuslu bir mahalledir. Güneyinde Beşiktaş kuzeyinde ise Arnavutköy iskeleleri bulunur. Adı antik çağda Arkheion (Argion), Bizans döneminde Ayios Fokas imiş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan yerleşim dere vadisinin ortasında olduğu için buraya Ortaköy denmiş.

Ortaköy’deki Hüsrev Kethüda Hamamı (1565) ile Yahya Efendi Türbesi (1571) Mimar Sinan’ın eserleridir. Ortaköy veya Mecidiye Camii (1853), Ayios Fokas Kilisesi, ETZ Ahayim Sinagogu birbirine çok yakın dini binalardır. 1871 yılında Çırağan Sarayı yapıldığında bölgede artan nüfus dolayısıyla derenin iki yanına duvar yapılır.

Çırağan Sarayı 1910 yılında yanmış. Uzun yıllar Beşiktaş için Şeref Stadı olmuş. 1980’lerde otel yapılmış. Feriye Saraylarında ise bugün Kabataş Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi bulunuyor.

1800’ü yılların sonlarında 2. Abdülhamid, Naime ve Zekiye isimli kızlarını evlendirir. Onlara burada birer yalı verir. Daha sonra evlenen 5. Murad’ın kızı Hatice’ye de yine burada bir yalı hediye eder. Ortaköy Camii yakınında olan Naime Sultan ile Hatice Sultan yalıları Çifte Saraylar adıyla anılır. Çevreleri de aynı adla anılır. Zekiye Sultan Yalısı daha kuzeyde olup 1940 yılında yanmıştır. Onun yanına Lido Oteli yapılmış. Otelin önünde ülkemizin ilk yüzme havuzu yapılmıştır. 1964 yılında eski Genel Kurmay Başkanı Ragıp Gümüşpala bu otelde ölmüştür. 2002 yılında tesis Reina isimli gece kulübüne dönüştürülmüş.

İskeleye gelirsek…

1851 yılında ilk iskele Abdülmecid Camii’nin üst tarafına ahşap olarak inşa edilir.

1889 yılında çürüyen iskele kazıkları değiştirilir. Isınmak için kömür sobası kullanılmaktadır.

1909 yılında yıkılarak Abdülmecid (Büyük Mecidiye veya Ortaköy) Camii’nin güneyine yenisi inşa edilir.

                                                                        İskele

1910 yılında saat konulur.

23 Mart 2002 tarihinde beton kazık sistemiyle yenilenir.

İskelenin tüm alanı 202.95 m2’dir. Yolcuların bölümü 166.55 m2, büro kısmı 22.88 m2’dir. Yanaşma yeri uzunluğu 10.30 m, su derinliği 8.75 m, denizden ortalama yüksekliği 0.90 m’dir. Galata Köprüsü’ne uzaklığı 3.2 deniz milidir. (Yaklaşık 5.92 Km.)

                                                         İskelenin Havadan Görünüşü                                                      

1970 yılında 1. Boğaz Köprüsü projesi içersinde derenin üzeri kapatılır. Oluşan caddeye Dereboyu Caddesi adı verilir.  

                                                  Derenin Caddeye Dönüşümü

1970’lerin ikinci yarısı… Ortaköy’ün merkezi yerleşimi yol ile deniz arasında kalan bölümdür. Buradaki ahşap evlerden birinde iki kardeş olan arkadaşlarım otururdu. Bazen Bostancı’da balık tutar, diğer arkadaşlarla birlikte onların evinde toplanırdık. Ailesini rahatsız etmemek için biz çatıdaki Cihannüma’da oturur, rakı-balık yapardık geç saatlere kadar. Bir gün demişti ki arkadaşım “Buradaki evler tek tek satın alınıyor”. Şaşırmıştık. “Olur mu? Sanmam.” filan demiştik. Ama bir süre sonra tüm alan değişivermişti. Her taraf iskan fonksiyonundan ticaret fonksiyonuna dönüşmüştü. Yeme-içmeci ağırlıklı bir alan olmuştu güzelim boğaz mahallesi yerleşimi.

Ben İstanbul aşığı bir insan olarak çok üzülüyorum. Doğanın kanunu olarak tabii ki insanlar değişecek. Ama yerleşimler değişmemeli. Yıllar sonra da gitseniz bir semte, aynı yapılarda aynı yaşamı görebilmelisiniz.

Değişen kent parçaları sebebiyle bir süre sonra hafızasız bir toplum olacağız.

ARİF ATILGAN 2025 HAZİRAN

https://atilganblog.blogspot.com/2025/06/ortakoy-iskelesi-ortakoy-besiktas.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/ortak%C3%B6y-i-skelesi

 

 

 

 

 

 


5 Haziran 2025 Perşembe

 Köşe Yazısı

ESKİ VE YENİ TATİLLER

1950’li ve 1960’lı yıllar… Mayıs ayı sonunda okullar tatile girer, eylül ayı sonunda açılırdı. Haziranda bitirme sınavları, eylülde bütünleme sınavları olurdu. Ayrıca o yıllarda ilkokulda da ortaokulda da lisede de son sınıflarda bitirme sınavları yapılırdı. 4 aylık bir yaz tatilimiz olurdu. Şehirler tenha olduğu için mevsimler hakkıyla yaşanırdı. Yaz mevsimi de haziranda başlamış olurdu.

İstanbul’un nüfusunun 1-2 milyon olduğu yıllar... İstanbullular tatile gitmezdi. İstanbul’a tatile gelinirdi. Zaten tatil dendiğinde başka bir şehirde yaşayan yakınlarınızın yanına konuk olmak gelirdi akla. Deniz tatili İstanbul’da yapılırdı.

Biz 1-2 hafta Yalova’ya Hacı Mehmet Köyü’ndeki akrabalarımıza giderdik. Annem ve Babaannem için Termal yanındaki Gökçedere köyünde pansiyon tutulur. Onlar 1 hafta Termal’de hamama giderlerdi. Halk Hamamlar derdi zaten kısaca. Biz çocuklar da Köyde kalırdık. Elektrik, su, vasıta yok. Tuvalet ise bahçenin ucunda etrafı dallarla çevrilmiş bir kabin. Ama doğa müthiş. Ağaçlar, hayvanlar vs.

İstanbul’da plajlar vardı. Paralı ve parasız olanlar… Paralı olanlar Moda, Fenerbahçe, Caddebostan, Suadiye vs. Parasız olanlar çakıllık Zağraf, kumsal Kalamış ve boş sahiller. Kurbağalıdere'den sandal da kiralayabilirdiniz. Kalamış İskelesi’nin merdivenlerinden de girebilirdiniz. Ben paralı-parasız plajlardan da, DDY kampından da, Haydarpaşa dalgakırandan da her yeri kullanmıştım.

                                                            Fenerbahçe DDY Kampı

1970’li yıllarda okulları bitirince arkadaşlarımızla satın aldığımız ortak sandalımızla Bostancı’dan ve daha birçok yerden denize girdim.

1975 yılında işe girdim. İlk defa o yıl tur şirketiyle tatile gitmek olduğunu öğrendim. Bir erkek bir de kız arkadaşım gitmişti ayrı zamanlarda. Tesadüf ikisi de Marmaris’e gitmişti. Şimdi var mı bilmiyorum. Duru Turizm vardı o yıllar…    

1979 yılında evlendim. Balayına İzmir Efes Oteli’ne gittik. Ama şehir sıktı bizi. Oradan Bodrum’a geçtik. Sıkı durun. Bodrum sadece denizden sonraki tek sokaktı. Minik beyaz evleri, lacivert denizi vs. Zeki Müren’in evi bayağı dışında idi. Zaten O da akşam serinliğinde kalenin oradaki meydana gelir kaldırımda oturup çevresiyle geyik yapardı. Oradan Marmaris’e gittik. 3-5 katlı oteller vardı. İstanbul’daki Sirkeci otellerine benzetmiştim. Bir otel bulduk yeni yapılmış. Son katı tamamlanmamış, sezonu kaçırmamak için bina bitmeden açılmış. Yine sıkı durun. Harem-Selamlık vardı.   

1980’ler… İstanbul’da Suadiye Plajı’na giderdik. Sonra kıyılar doldurulunca Sedef Adası’na ve sonunda Kınalıada’ya gitmeye başladık. Bir ara Şile, Ağva, Riva’ya gittik… Yani İstanbul’un her kıyısından denize girdim. Girerdik. Bu arada  tur şirketleri çoğalmaya  ve gazetelerde gezi ilanları çıkmaya başlamıştı.

Kıyılarda deniz  dolduruluyor ve de kanallar denize akıtılıyordu. Gelişiyorduk hem de. Artık insanlar yaz tatilinde şehri terk etmek, bir yerlere gitmek istiyordu. Bu ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuş olan tur şirketleri de palazlanıyordu. Yeni bir tatil kültürü oluşuyordu. Bir yerlere gitmek şeklinde.

Tatil nedir?

Bana göre insan yaşamındaki değişiklik. En belirgini yer değiştirmek. Yani bir yerlere gitmek. Aslında aynı yerde kalarak ama yaşam şeklini değiştirerek te tatil yapılmış olunabilir. İşe gitmeden evde tembellik yaparak örneğin. Veya hep yaptığını yapmamak gibi. Sonunda beynin ve vücudun dinlenmesini sağlamak.

Eskiden İstanbullu İstanbul’da tatil yapardı. Bugün İstanbul’da tatil yapmak imkansız. Deniz yok. Daha doğrusu var da içine girmek için yok. Ayrıca İstanbullular İstanbul’da deniz olduğunun farkında değil haline sokuldular. Başka şehirdekilerin de onlardan pek farkı yok. Kimse kendi şehrinde yaşamıyor artık. Turizm turistik şehirleri başkalarının zapt etmesine sebep oldu. Halbuki turizmin amacı insanların gittiği yerlerde ora insanlarının yaşamını görmek ve olabildiğince onlar gibi yaşamak olmalıdır. Örneğin Bodrum’da Pazar yeri kurulurdu merkezde Bodrumlular kendi yetiştirdikleri ürünleri satardı. Şimdi Bodrum’da Bodrumlu var mı?

Uzun yıllar oldu. Bodrum başta olmak üzere bilindik tatil yerlerine gitmiyorum. Kendi gibi olan yerleri bulmaya çalışıyorum. O tip yerler de hızla azalıyor.

Tatilin şekli değişti. Kabul ediyorum. Ama İstanbul’un değişimini kabul edemiyorum. İstanbullu da değişti çünkü. Burada yaşayanlara deniz unutturuldu. Vapurda bile insanlar denizin üzerinde olduklarının farkında değiller. Zaten vapura da binmiyorlar ve zaten binecekleri vapur da yok. Metro var artık. Bineceğin durakta yer altına in ve ineceğin durakta yer üstüne çık. Köstebekler gibi.

Eski İstanbul bitti. Kabul. Ama İstanbul tatili ciltlere sığmaz aslında…

ARİF ATILGAN 2025 HAZİRAN       

  https://atilganblog.blogspot.com/2025/06/yazs-eski-ve-yeni-tatiller-1950li-ve.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/eski%CC%87-ve-yeni%CC%87-tati%CC%87ller