31 Ağustos 2013 Cumartesi

TURAN EMEKSİZ VAPURU




Mimarlara Mektuplarım



TURAN EMEKSİZ VAPURU
Arif Atılgan

Turan Emeksiz Vapuru ,Mudanya Güzelyalı Sahili’nde kıyıya bağlı olarak 20 odalı bir Otantik Otel haline getirilmiş.Ayrıca içersinde restoran,konferans salonu vs de bulunmaktaymış.
Bu vapurlar 1961 yılında İskoçya Glaskow’da FairfieldsTersaneleri’nde inşa edilmişti.İstanbul’da Şehir Hatları’nda çalıştırılmak üzere sipariş edilen bu vapurlar 9 adet olduğu için bunlara 9 Kardeş denmekteydi.Boyu 229 Feet, eni 44 Feet,deniz dibi derinliği 8 Feet olan bu gemiler 781 Groston ağırlığında ve 8 silindirli olup 15 deniz mili hız yapabilmekte idiler.Adları sırasıylaTuran Emeksiz , Kuzguncuk , Pendik , A.İhsan Kalmaz , Harbiye , Kanlıca , Anadolu Kavağı , Ataköy ,İnkilap idi.Bu gemilerin en önemli özellikleri ,Şehir Hatları’nda çalışan son buharlı gemiler olmalarının yanında ,aynı zamanda mazotla çalışan ilk buharlı gemiler olmaları idi.
O zamana kadar Şehir Hatları’nda çalışan bütün gemiler kömürle çalıştırılan buharlı gemiler idi.Kömür yakılarak kazanda ısıtılan suyun buharının basıncı ile motorun pistonu yukarı itiliyor,piston en üst seviyeye gelince onun bulunduğu silindire dışardan aktarılan bir miktar su içerdeki buharı tekrar sıvılaştırıyor ve piston aşağıya iniyordu.Bu şekilde yukarı aşağı hareket eden pistonlara bağlanan piston kolu vasıtasıyla geminin uskuru döndürülüyordu.Yani buharın basıncı ile gemi hareket ettiriliyordu.İskelelerde durma zamanlarında ise sıkışan buhar patlama yapmasın diye dışarı veriliyordu ki buna da istim koyvermek deniliyordu.
Görüldüğü gibi günümüzün gelişmiş teknolojili sistemlerinin yanında adeta oyuncak gibi.
Üzüntü ile tesbit edilmektedir ki bu gün bu gemilerden hiçbirisi artık Şehir Hatları’nda çalışmamaktadır.
Akibetleri hakkında inşa edildikleri Glaskow’daki Fairfields Tersaneleri’nden bir araştırma yapıldığında şu bilgiler edinilebilmektedir:
Turan Emeksiz:2008 yılında Mudanya’da otel olmuş,
Kuzguncuk:15/04/2000 tarihinde sökülmüş,
Pendik:28/02/1992 tarihinde yanmış,
A.İhsan Kalmaz:Aliağa Tersanesi’nde sökülmeyi beklemekte,
Harbiye:17/07/1995 tarihinde sökülmüş,
Kanlıca:2003 yılında Bandırma’ya lokanta olmak üzere gitmiş,ancak 2008 yılında yanmış,
Anadolu Kavağı:05/03/1985 tarihinde yanmış,1988 yılında sökülmek üzere satılmış,satın alan şirket alt teknesinin üzerine taşıma gemisi monte etmiş ,başka bir gemi olarak çalışmaktadır,
Ataköy:2000 yılında Ereğli’ye restoran yapılmak üzere götürülmüş ,ancak 2004 yılında batmış.
İnkilap:2008 yılında Yalova’ya Nikah Salonu yapılmak üzere götürülmüş. 2016 yılının aralık ayında sökülmeye başlanılarak hurdaya çıkarılmış.
Ne acı.
1962 yılından itibaren lise ve üniversite eğitimlerim için 8 yıl Kadıköy’den Avrupa Yakası’na bu vapurlarla gitmiş gelmiş idim.Yeni oldukları için olsa gerek onları çok beğenirdik.Herkes her gün aynı saatteki vapura biner ve aynı yerde otururdu. Vapurun ön tarafı 2. Mevki,arka tarafı 1. Mevki idi.2. Mevki’de oturulacak yerlerde minder yoktu,1. Mevki’de ise oturulan yerler minderli idi.Ayrıca Vapurun arka tarafında altta kapalı,üstte açık olmak üzere Lüks Mevki Salonlar bulunmakta idi.Burada masa ve koltuklar bulunur ,vapur kalktıktan biraz sonra görevli gelir ,makbuz ile Lüks Mevki farkını salondakilerden tahsil ederdi.Bir de bodrum katlar vardı ki bu salonlar Lüks Mevki olmamasına rağmen içeride Lüks Mevki’deki masa ve koltuklar bulunurdu.
Babamdan aylık harçlığımı alır almaz ilk iş olarak aylık talebe abonman vapur pasomu alırdım.Günümüzün akbili gibi düşünebileceğimiz bu pasolar fotoğraflı olup Şehir Hatları İşletmesi tarafından verilir,bir ay boyunca istediğiniz kadar pasoda belirtilen hatlardaki vapurlara binebilirdiniz.1. Mevki 12.50 TL ,2. Mevki ise 7.50 TL idi.Öğrenci olmayanlarınkine Tam deniliyordu ve onlar daha pahalı idi.
O yıllarda ,sonradan vapurların seyyar pazarlamacısı olarak ünlü olan Burhan isimli kişi kısa pantolon ile babasının yanında işi öğrenmeye çalışıyordu. Ayrıca Boğaz Köprüleri henüz inşa edilmemiş ,patronlar ve işçiler aynı vapurda seyahat ediyorlardı.
Turan Emeksiz Vapuru için yine de yok olmamış diye düşünebilir ve en azından üzülmemeye çalışabilirsiniz.Ancak kesinlikle benim gibi o yılları yaşayanların yürekleri sızlıyordur.
Hani şampiyonluk kazanmış yarış atlarını yaşlanınca arabaya koşarlar ya.
Turan Emeksiz’in durumuda işte öyle bir şey.
ARİF ATILGAN mayıs 2009 Mimarlara Mektup

26 Ağustos 2013 Pazartesi


Mimarlara Mektuplarım



Dereler ve Derelerden Bir Bölüm
Arif Atılgan

     Küçük havzaların sularını toplayan, genellikle sığ yataklı ve boyları da fazla uzun olmayan akarsulara dere denilmektedir. Bir arazideki en düşük kottaki noktaların birleşmesi ile meydana gelen çizginin etrafındaki yatay alan ise dere yatağı olarak bilinmektedir. Dere yatakları, tüm arazinin yağmur, kar ve diğer sularını içine alarak onların o bölgedeki en düşük kotta bulunan deniz, göl, gölet gibi geniş su birikintilerine akabilmelerini sağlar.

Dere ve dere yataklarında doğayı doğallığından uzaklaştırmamak için önemsenmesi gereken konuları şöyle sıralayabiliriz:

- Dere yatakları taşma alanları ile birlikte düşünülmeli ve değiştirilmemelidir. Bu durumlarda değiştirilmiş yatağındaki akarsu tekrar kendi yatağına dönmek isteyecektir.

- Derelerin etrafı araziden gelen suları yatağına kavuşturmak için açık olmalıdır. Aksi takdirde deredeki doğal yatağa akmak isteyen sular engellenmiş olacaktır.

- Derelerin üzerini kapatmamak gerekir. Üzeri kapatılan dereler dolduğunda su taşma özgürlüğünü kaybedecektir.

- Derelerin yatağı betonlanmamalıdır. Bu durumda su toprak tarafından emilemez ve tamamen zemin üzerinde kalır.

Yani genel prensip, doğaya müdahale etmemek ve onun doğal durumuna uyum sağlayabilmek olmalıdır. Halbuki 1980’li yıllardan itibaren “ıslah” adı altında üzerleri kapatılarak dereler geniş kanalizasyonlar haline getirilmişlerdir. Son yıllarda kentlerimizde oluşmakta olan sel felaketleri ile adeta tüm bu yapılanların cezası çekilmektedir.

Bu anlamda örnek olarak İstanbul’un Anadolu yakasında yer alan, Haydarpaşa-Pendik arasındaki dereleri incelemekte yarar vardır. Zira diğer derelerin de bunlardan fazlaca farklı olmadığı bilinmektedir.

1. Haydarpaşa Deresi: Koşuyolu tarafından gelir, Et-Balık Kurumu yanından denize akar. Muhtemelen yolda Karacaahmet’ten gelen Seyid Ahmet Deresi’ni de bünyesine alır. Koşuyolu’ndan denize kadar olan önemli bir bölümünün üzeri yüz yıl öncesi tonoz yapı sistemi ile kapanmıştır. Bugün yeni inşa edilen Marmaray hattı bu dereyi kesmektedir.

Haydarpaşa Deresi Tonozu

2. Kurbağalıdere: Kalamış sahilinden denize akan bu dere üzeri açık olan az sayıda derelerden biridir. Ancak Kurbağalıdere’ye uzun zamandır kanalizasyonların bağlanması bu derenin adının bu anlamda kullanılmasına da neden olmuştur. Etrafının duvar olması, tabanının beton olması gibi yanlışlıklar yapılmıştır.

Kurbağalıdere

3. Kördere: Kızıltoprak’ta Recep Peker Caddesi ile Bağdat Caddesi arasında kendi adıyla anılan sokaktan Kurbağalıdere’ye akmakta imiş. Bugün ortada görünmemektedir.

4. Turşucu Deresi: Şenesenevler bölgesinde bulunan bu dere artık yer üstünde görülmemektedir. Tamamen yeraltında kalmış olan dere, yakın tarihte patlamış ve Şenesenevler’de bir apartmanın birinci katına kadar su basmasına sebep olmuştu.

5. Çamaşırcı Deresi: Bostancı’da denize akan bu derede de Kurbağalıdere’de yapılan yanlışlıklar yapılmıştır; ancak üzeri açık derelerden biridir.

6. Altıntepe Deresi: Altıntepe’de zaman zaman binaların, zaman zaman da yolların altında kalarak sahile kadar gelir ve sadece denize akarken görülür.

7. Küçükyalı Deresi: Küçükyalı’da üzerinden ana cadde geçmektedir. Bu dere sadece denize akarken görülebilmektedir.

8. Karayolları Tesisleri yanından akan dere: Bu dere de sadece denize akarken görülebilir.

9. Büyükyalı Deresi (Çobanlar Deresi): İdealtepe’de akan bu derenin de son yıllarda yatağı değiştirilmiş, yer yer üzeri kapatılmış, kenarlarında duvar yapılmış, zemini betonlanmıştır. Ayrıca yıllardır dere yatağında bulunduğu için imar verilmeyen parsellere de artık dere yatağında bulunmadıkları için olsa gerek imar verilmiştir.

10. Maltepe Deresi: Tamamen cadde ve sokakların altında bulunan bu dere sadece denize dökülürken görülebilmektedir. Taşma olayları vardır.

11. Huzurevi Deresi (Kör Dere): E-5 Karayolunun üst tarafındaki Maltepe Huzurevi’nin bulunduğu bölgeden akar, muhtemelen Esenyurt Deresi ile birleşerek denize kavuşur.

12. Esenyurt Deresi: Minibüs Caddesi’nin üst tarafında üzeri açıktır. Ancak binaların arasından kendine yol bulmaya çalışır.

13. Tekel Evleri (Bülbül) Deresi: Minibüs Caddesi’nin üst tarafında üzeri açık bir şekilde binaların arasından akar, aşağı kısımda Tugay Deresi ile birleşerek denize akar.

14. Tugay Deresi (Cevizlidere): Tugay Yolunun alt tarafından akar. Önemli bir bölümünün üzeri açıktır.

15. Rahmanlar (Savaklar) Deresi: Sahildeki askeri tesislerin yan tarafından denize akarken görülebilir.

16. Yunus Çimento (Çavuşoğlu) Deresi: Bu dere de denize akarken görülebilir.

17. Pendik Veteriner Okulu Deresi: Denize akarken görülebilir.

18. Pendik Kemikli Dere: En uzun derelerden biri olduğu yazılsa da cadde altlarında bulunur ve ancak denize akarken görülebilir. Taşma olayları vardır.

     Kabaca oluşturduğum bu küçük araştırmada görüldüğü gibi, 18 dereden sadece Kurbağalıdere ve Çamaşırcı Deresi baştan sona üzeri açık olarak akmaktadır. Diğerlerinin ise bazılarının yer yer, bazılarının tamamen üzerleri kapatılmış durumda aktığı tespit edilebilmektedir. Ancak hepsinde yazının baş tarafında bahsedilen yanlışlıkların yapıldığı görülmektedir.

Dolayısıyla kentte yeterli yağmursuyu kanallarının da yapılmadığı düşünülürse, son yıllarda sık görülen sel baskınlarını sadece çok yağışa bağlamanın işin kolayına kaçmak olduğu belli olmaktadır.

Bu derelerin çoğunu şırıl şırıl aktığı halleriyle anımsayabiliyorum. Örneğin: Kurbağalıdere’nin kıyısında balıkçıların ağlarını ve ıstakoz sepetlerini kuruttuklarını, yine bu derenin Fenerbahçe Stadı hizalarından sonrasının berrak su olarak aktığını söyleyebilirim. Haydarpaşa Deresi’nin Koşuyolu’ndaki bölümü, Küçükyalı Deresi, Büyükyalı Deresi, Maltepe Deresi, Tugay Deresi, Pendik Deresi ve diğerleri 1970’li yıllarda bile görülebilmekteydi. İstanbul’un çeşitli semtlerinde bulunan dere ismindeki cadde ve sokakların altında bir zamanlar gerçekten akarsuların bulunduğu ve oralarda yeşillikli su kenarlarının olduğu unutulmamalıdır.

Bu konunun önemsenmesi ve acilen kapsamlı bir şekilde ele alınması gerekmektedir.

ARİF ATILGAN Mimarlara Mektup Şubat 2010

11 Ağustos 2013 Pazar

AYRILIK ÇEŞMESİ


Mimarlara Mektuplarım



'AYRILIK ÇEŞMESİ
Arif Atılgan

 Kadıköy’ün en eski ve en değerli tarihi eseri olan Ayrılık Çeşmesi 1600 lü yılların başında Kızlarağası Gazanfer Ağa tarafından yaptırılmıştır.

3 yalaklı ve yanında geniş bir namazgâhı olan bu çeşme günümüze tek yalaklı durumu ile kalabilmiştir. Hem Osmanlı Ordusu’nun sefere çıkmak, hem de Hacı Kafileleri’nin Kâbe’ye gitmek üzere yola çıktıkları nokta olan bu çeşme, 1638 yılında IV. Murad’ın Bağdat Seferi’ne gidişinden itibaren Ayrılık Çeşmesi adını almıştır. IV.Murad’ın takip ettiği yola da Bağdat Yolu denmiştir ki burası şimdiki Bağdat Caddesi’dir.

Osmanlı’nın süvari birlikleri şimdiki Acıbadem’e kadar uzanan Haydarpaşa Çayırı’nda, piyade birlikleri ise şimdiki Halit Ağa Caddesi ve civarı olan Talimhane diye bilinen düzlükte talim yaparlardı.

Sefere çıkılacağı zaman Padişah ,Ayrılık Çeşmesi’nde beklenirdi.Padişah ,Topkapı Sarayı’ndan Üsküdar’a geçer ve Menzilhane-Karacaahmet Türbesi-Ayrılık Çeşmesi istikametini takip ederek Çeşme’nin bulunduğu noktaya gelirdi.Burada kendisini bekleyen ordunun başına geçer ve Anadolu  Seferi’ne çıkardı..

Hacı kafileleri de Çeşme’nin yanında yine aynı yolu takiben gelecek olan Osmanlı’nın Sürre Alayı’nı beklerler ve birlikte yola çıkarlardı. Sürre Alayı Osmanlı’nın Kâbe’ye hediyeler götüren askeri birliğinin adı idi. Sürre Alayı’nın programını ve organizasyonunu ise 1612 yılında Kadıköy’de kendi adına cami yaptıran I.Sultan Ahmet’in Babussaadeağası Osman Ağa yapardı.

Gerek Padişah’ın gerekse Hacı Kafileleri’nin kullandığı Üsküdar Menzilhane-Karacaahmet Türbesi-Ayrılık Çeşmesi istikametindeki bu yola  “Osmanlının Tören Yolu” denirdi. Karacaahmet Mezarlığı’nın arasından gelen bu yolun kenarlarında Saray’ın üst düzey kişileri gömülü idi. Tören Yolu bugün de aynen yerindedir ve kesinlikle korunmalıdır

Ayrılık Çeşmesi 1741 yılında Kızlarağası Ahmet Ağa, 1921 yılında ise V.Mehmet’in torunu Dürriye Sultan tarafından onarıldı. Bu onarımlar sonrasında Çeşme’nin üzerine aşağıdaki kitabeler yazıldı.

1741 yılında yazılan kitabe,

“Geldi bir hayır ehli tarihin, dedi

  Pak ihya eyledi Ahmet Ağa 1154”

1921 yılında yazılan kitabe,

“Dürriye Sultanın ruh içün El Fatiha 1340”   şeklindedir.

Çeşme 1940 yılında toprağa gömülmüş,1980 yılında ise Kadıköy Belediyesi tarafından yol kotuna çıkarılmıştır.

Çeşme’nin hemen arkasında adını ondan alan Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı ve adını Çeşme ile Mezarlıktan alan Ayrılık Çeşmesi Sokağı bulunmaktadır.

Marmaray Projesi sebebi ile üzerinden rayların geçirilmesi planlanan Ayrılık Çeşmesi bulunduğu yerden kaldırılarak başka bir yere taşınacak idi. Bu anlamda yapılan çalışmaların başlangıcı olarak Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nda 14 ev yıkılmıştı. Ardından Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı da ortadan kaldırılacak ve Kadıköy’ün hafızasının en önemli öğeleri yok edilecekti.

Bugün Kadıköy’ün en eski tarihi eseri olan bu Çeşme’nin bulunduğu nokta Osmanlı’nın Tören Yolu’nun bitim noktası, çıkılan Anadolu Seferleri’nin ise başlangıç noktası olması açısından çok önemlidir ve kesinlikle değiştirilmemelidir.

Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Anadolu 1. Bölge Temsilciliği bu konuda uzun süredir yaptığı mücadelenin semeresini almış bulunmaktadır.

İstanbul 5 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu 09/07/2008 gün 1332 sayılı kararı ile “52 pafta,239 ada,1 parseldeki Ahmet Ağa Çeşmesi’nin (Ayrılık Çeşmesi) restitüsyonun hazırlanmasına yönelik çeşme çevresinde İstanbul Arkeoloji Müzeler Müdürlüğü denetiminde kazı çalışmasının yapılmasına” karar vermiştir.

Bu anlamda Kadıköy Belediyesi tarafından Çeşme’nin çevresinde kazı çalışmaları yapılmasına başlanmıştır. İlk etapta yıllardır toprak altında kalmış olan diğer iki yalak ta gün yüzüne çıkarılmıştır. Şimdi Çeşme’nin etrafındaki Namazgâhı’nın ortaya çıkarılması için çalışmalara devam edilmektedir.

Bu konuda elinde belge, bilgi olan herkesin yardımcı olmasında büyük yarar vardır. Zira Kadıköy için çok önemli bir kazanca yardımcı olunacaktır.

Yaklaşık 50 yıl önce Yeldeğirmeni’nde yaşayan küçük bir çocuk iken Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı içersinde oyun oynar, mezarlarla ilgili korkulu hikâyeler uydurur, güya birbirimizi korkuturduk. O yıllarda, bugün mezarlığın arkasındaki caddenin bulunduğu alanda moloz ve toprak bulunurdu. Çeşme yarıya kadar toprağa gömülü idi. Biz onun çeşme olduğunu bilmez üzerine çıkar oynardık. O yıllarda 1-1,5 mt lik üst kısmı toprak üzerinde olan bu küçük kitlenin Kadıköy’ün en eski tarihi eseri bir çeşme olduğu hiç aklımıza gelmezdi.

Yaşam çok ilginç. O küçük çocuklardan biri olan ben bugün bu Çeşme’nin kurtarılması için emek harcıyorum.

Günümüzde Ayrılık Çeşmesi’ni tarif edebilmek için önce karşısındaki Alış Veriş Merkezi’ni(AVM) söylemek zorunda kalıyorsunuz. Hâlbuki Çeşme’nin oradaki geçmişi 400 yıl, AVM’nin geçmişi ise 5 yıldır.

Umarım birgün AVM yi tarif etmek için “Ayrılık Çeşmesi’nin karşısında” denilmesini de başarırız.'


Ayrılık Çeşmesinin 2013 Yılındaki Durumu

Yukarıdaki satırları Haziran 2009 tarihli Mimarlara Mektup dergisine yazmıştım. Yazının son bölümlerindeki umutlarımın oldukça iyimser olduğunu bugünlerde anlıyorum. Önce çeşmenin namazgâhının açılması ve ortaya çıkarılıp korunması ile ilgili çalışmalar devam etmedi. Diğer yandan AVM’nin çeşme ile tarif edilmesi tamamen hayal olmuş durumda. Zira çeşme neredeyse hiç görünmüyor artık.

Marmaray toplu ulaşım sisteminin kent içindeki ulaşıma yararlı olduğu tartışılmaz. Zira insanların kent içi ve dışı seyahat etmesinin toplu ulaşım şeklinde, toplu ulaşımın en verimlisinin de raylı sistemle olması bilimsel veridir. Benim itirazım bu sistem döşenirken kentin tarihi değerlerine zarar verilmemesine ve onların korunmalarının sağlanmasına yeterli özenin gösterilmemesidir. Yoksa iki noktanın arasını her şeyi tarumar ederek birleştirmek kolaydır ve özel maharet istemez. Burada biraz dikkat edilerek Kadıköy’ün en eski tarihi eseri olan çeşme, namazgâhı ve çevresi ile korunsa daha iyi olmaz mıydı? Ama Kadıköy’ün kurumlarının da yeterli gayreti göstermediğini görüyorum doğrusu.

Bir de onuncu yıl marşındaki ‘demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan’ sözünü dikkatli yorumlamak gerekir. Atatürk bu cümleyi onuncu yıl marşına, o yıllarda demir yolları için büyük gayret gösteren DDY Genel Müdürü Behiç Erkin’i onore etmek için koydurmuştur. Yanlış da değildir. O yılların şartları düşünülürse Behiç Erkin’in yaptıkları çok önemli çalışmalardır.

Bazı yerler yıllar geçse de aynı görevi üstleniyorlar. Örneğin: Ayrılık Çeşmesi yapıldığı 1600 yılından itibaren hep Anadolu’ya yola çıkanların ve Anadolu’dan gelenlerin toplanma ve ayrılma noktası olmuştur. Bugün de buradaki Ayrılık Çeşmesi İstasyonu, Anadoluray ve Marmarayın aktarım merkezidir. Keşke bu çeşmenin önemi anlaşılabilmiş olsaydı.               
ARİF ATILGAN AĞUSTOS 2013

5 Ağustos 2013 Pazartesi

KALAMIŞ OTELİ

Mimarlara Mektuplarım



KALAMIŞ OTELİ
Arif Atılgan

'Kalamış Oteli
Kalamış Sahili eski Kadıköylülerin çoğunun yüzmeyi öğrendiği kumsal olarak bilinir. Sahillerin doldurulduğu 1980’li yıllara kadar, denizin dalgalarının kıyıdaki evlerin duvarlarına vurduğu bu alan, yazlık Kalamış Sahil Sinemasıyla da Kadıköylülerin anılarında yer almıştır. O yıllarda yaz mevsimlerinde kurulan yazlık sinemalar insanların akşamları açık havada film seyrettiği hoş mekânlardı.
Kadıköy’de Caddebostan Budak ve Kalamış sahil sinemalarında ayrıca konserler düzenlenmesiyse bu iki mekâna diğerlerinden ayrı bir özellik katıyordu. Günümüzün ünlü müzisyenlerinin çoğu, ilk zamanlarında bu sinemalarda konserler vermiş ve kendilerini topluma bu şekilde sevdirmişlerdi.
Bugün, Caddebostan Budak Sinemasının arsasında, Caddebostan Kültür Merkezi bulunmaktadır. Kalamış Sahil Sinemasının yerinde 2000’li yıllardan bu yana duran boş binanın ise bugünlerde yıkıldığı ve arsada inşaat faaliyetlerinin olduğu gözlemlenmektedir.
O havalide oturan vatandaşlardan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 1. Bölge Temsilciliğimize gelen bilgiler sonucunda yaptığımız araştırmaya göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 14.9.2007 tarihli ve 2007/4619 dosya no’lu İmar ve Bayındırlık Komisyonu raporunda bu arsada parsele özel plan tadilatı yapılmak istendiği anlaşılmaktadır.
Bugünkü inşaat faaliyetinin de halihazır imar durumuna göre alınmış olan 17.07.2007 tarih ve 542-07 no’lu ruhsatla sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Kıyı kenar çizgisi ile Kalamış Fener Caddesi arasında kalan Kadıköy Zühtüpaşa Mahallesi 94 pafta, 292 ada, 22 parsel sayılı arsanın “Kadıköy Merkez E-5 (D100) Otoyolu Ara Bölgesi Nazım İmar Planı”na göre imar hakkı, “TAKS: 0,25, kısmen H: 12,50 m., kısmen H: 9,50 m., Taban Alanı 1000 m2’den büyük olamaz; Ticaret Alanı” şeklindedir. Bu imar durumuna göre inşaat hakkının en fazla 4000 m2 olabileceği görülmektedir.
Komisyona teklif edilen ve komisyon tarafından kabul edilen imar durumuna göre ise bu arsada, “TAKS: 0,40, H: 5 Kat +1 (Tesisat Katı); Turizm+Ticaret Alanı” uygulanması istenmektedir.
Teklif edilen planın notlarındaki bazı maddeler ise aşağıdaki gibi düzenlenmiştir:
3. Madde: Turizm + Ticaret Alanında TAKS: 0,40 olup minimum çekme mesafelerine göre blok yapı uygulaması yapılacaktır. Sahil parsel statüsü şartı aranmayacaktır. Bina boyutları serbest olup taban alanı 1000 m2’den daha büyük yapı yapılabilir.
4. Madde: Bina: 0,00 kotu Fener-Kalamış Caddesinden verilecektir. Bina: 0,00 kotundan itibaren 5 kat +1 tesisat katı yapılabilecektir. Zemin katı net Hmax: 4,50 m., normal katlarda net Hmax: 3,00 m. iskân edilecek, bodrum katlar net Hmax: 4,50 m., tesisat katı net Hmax: 1,80 m. yüksekliğinde yapılabilecektir.
5. Madde: Birden fazla bodrum kat iskân edilebilir. İskân edilecek bodrum katlar yollardan çekme mesafelerine, yan ve arka bahçelerde parsel sınırına kadar yapılabilir.
Bu şartlara göre Kalamış-Fener Caddesinin kotundan sonra inşa edilecek 5+1 katta toplam inşaat alanı, 11.944,8 m2 olacaktır. Bu alana bodrum katlar ilave edildiğinde toplam inşaat alanı rahatlıkla 20.000 m2’nin üzerine çıkacaktır. Arsa alanının 4977 m2 olduğu düşünülürse emsalin İstanbul İmar Yönetmeliği’nin “maksimum 3” sınırının üzerine çıkacağı rahatlıkla görülebilmektedir.
Açıkça anlaşılacağı gibi bu durum Planlama Müdürlüğü’nün yazısının son bölümünde belirtildiği gibi, “Kıyı Kanununa, 3, 4, 5. plan notu maddeleri İstanbul İmar Yönetmeliği’ne aykırı olup, 3. plan notu maddesi ise ayrıca 19.3.2005 onanlı planın bütünlüğünü bozucu, nüfus ve yapı yoğunluğunu arttırıcı, diğer sahil adaları için emsal teşkil edici” nitelik taşımaktadır.
Görüldüğü gibi yine parsele özel bir plan tadilatı gündeme gelmektedir. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 1. Bölge Temsilciliği gerekeni yapabilmek için konuyla ilgili planın askıya çıkmasını beklemektedir.
Mimarlar Odası, vatandaşların adalet inançlarını zedeleyen bu tip uygulamalarla tek tek mücadele etmektedir.'

Yukarıdaki yazı Kasım 2007 tarihli Mimarlara Mektup dergisinde yayınlanmıştı. O tarihten bugüne geçen yaklaşık altı yılda bu otelin inşa edidiğini ve kullanıldığını görmekteyiz. Bu arada bugünlerde Fenerbahçe TCDD Kampından Kurbağalıdereye kadar olan alanda yeni bir Yat Limanı Planı ortaya çıktı. Devamında Söğütlüçeşmeye, ama etkileşim alanı ile D100 e kadar Kurbağalıdere Vadisi Fikir Projesi Yarışması yapılmakta. Yorum yapmıyorum.
ARİF ATILGAN Ağustos 2013