7 Eylül 2025 Pazar

Köşe Yazısı

KAMU KURUMLARI VE HALK

31 Ağustos Pazar günü Yalova’da Akasya kumsalındayız. Denizde sahil boyunca 10 metrelik beyaz bir tabaka var. Geldiğimde gördüm ki herkes endişeli. Ne yapacağını bilmiyor. İlgilendim.

                                                                 Beyaz Tabaka

Önce 153 nodan Yalova Belediyesi’ni aradım. Telefona çıkan hanım not aldı. Sonra Sahil Güvenlik’i aradım.  Durumu anlattım. En son da Yalova Valiliğini aradım. Oradan telefona kimse çıkmadı. Pazar tatili diye sanırım.

Biraz sonra Sahil Güvenlikten iki kişi geldi. Denizdeki sorunu gösterdik. ‘Deredendir’ dediler. ‘Ama derenin akıntısı diğer tarafa’ dedim. Onlar da ’ters rüzgarda bu tarafa gelebilir’ dediler. Onlar gittikten biraz sonra Yalova Belediyesinden 3 kişi geldi. Yanıma gelmeden kanal bacasına uzun demir uzatarak baktılar. Yine yanıma gelmeden gidiyorlardı ki ben yanlarına gidip sordum. ‘Bir şey yok’ dediler. Denizdeki tabakayı gösterip ‘Biz bunları hayal olarak görüyoruz herhalde.’ dedim. Konu istemediğim bir yere gelmişti. ‘Sahil Güvenlikten geldiler. Onlar deredendir dediler’ dedim. Aralarında amir sandığım kişi kızdı. ‘Dereye kanal akmaz’ dedi. Halbuki biz ‘Nedir?’ Diye soruyorduk. Sessizlik oldu ve gittiler.

Ertesi gün Pazartesi. Sabah kumsala geldim. Herkes beni bekliyor. Denizde sorun gözükmüyor ama kimse denize girmiyor. Doğrusu ben de girmeye çekiniyorum. Başladım bir gün önce telefon ettiklerime yeniden telefon etmeye. Tahlil yapılıp yapılmadığını ve durumu anlamak istiyordum. Bir gün önce görüşemediğim için önce Valiliği aradım. Bir erkek çıktı. Durumu anlattım. ‘CİMER’E yazmamı’ önerdi. Mecburen kendimi tanıttım. ‘Ben elli küsur yıllık mimarım. Prosedürü bilirim’ dedim. Biraz daha yumuşadı ama somut bir cevap vermedi. Sonra Sahil Güvenlik’i aradım. Bir gün öncekinden başka biri çıktı. Tamamen konudan uzak. Ona durumu anlattım. O başka bir yere bağladı. Oradan adımı ve telefonumu aldılar, döneceklerini söylediler. Dönen olmadı. Daha sonra 153 ile belediyeyi aradım. Oradan da somut bir bilgi alamadım. Ama YASKİ’nin numarasını verdiler. YASKİ’den bir hanım çıktı. Tesislerine gelen atıksuyun arıtmasını yaptıklarını anlattı. Biraz sonra tekrar arayıp bana yararı olacak başka bir yerin telefon numarasını verdi. Ben de teşekkür ettim ve ‘Kamu kurumları sadece yol  ve adres gösteriyor. Derde derman olmuyorlar’ dedim. Yani sonuç sıfıra sıfır. Bizler Pazartesi günü de denize girmedik. Güneşlendik, duş aldık ve çıktık.

Öğleden sonra eşimle dondurmacıda otururken dedim ki ‘Belediye merkezdeki Balıkçı Barınağı rıhtımında onarım yapıyor. Gidip bir bakalım.’ Baktığımızda gördük ki oradaki kazılmış bölüme blokaj olarak doldurulan kayaların rengi beyaz. Birikmiş suyun rengi ve görünüşü de aynı bir gün önce bizim denize girdiğimiz sahildeki tabaka gibi.’ Belli ki o tabaka barınak dışına çıkmış, mendireğin dış yüzünden bizim plaja doğru akmış. Yani pis su değil.

                         Tekne Barınağında Onarım Yapılan Yerdeki Aynı Beyaz Tabaka

Ertesi sabah kumsala geldiğimde yine beni bekliyordu herkes. Durumu anlattım. Tehlike olmadığını, denizimizin temiz olduğunu, rahatça yüzebileceğimizi anlattım. Herkes mutlu, mesut yaşamlarına kaldıkları yerden devam etti.

Sahilimiz

2-3 günlük bir olayı tarafsız bir şekilde oldukça kısaltarak yazmaya çalıştım. Şikayet etmiyorum. Tespit yapıyorum. Şimdi konuyu yorumlayalım.

Öncelikle şunu belirteyim ki işi siyasete bulayıp mundar etmeyelim. Yukarıda adı geçen kamu veya özel kurumlarda her parti var. Bu iş parti işi değil. Kültür işi. Kamu görevi yapanların 'kamu' kelimesini öğrenmeleri gerekir. Kamu halk demektir. Yani oradaki görevliler bizim ‘efendimiz’ değildir. Aksine ‘görevlilerimizdir’. İşleri, bizim yararımız ve rahatımız için çalışmaktır. Hizmet etmektir. Bunun için aldıkları maaşları da verdiğimiz dolaylı-dolaysız vergilerle bizler öderiz.  İnsanımız bu bilince varmalıdır.

‘Halk tebaa değildir’ demeyeceğim ‘Halk tebaa olmadığını bilmelidir’.

ARİF ATILGAN 2025 EYLÜL

https://atilganblog.blogspot.com/2025/09/kose-yazs-kamu-kurumlari-ve-halk-31.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/kamu-kurumlari-ve-halk

 

3 Eylül 2025 Çarşamba

 İskeleler

RUMELİ HİSARI İSKELESİ

Rumelihisarı Mahallesi Sarıyer ilçesine bağlı olup adını Rumeli Hisarı’ndan almıştır. Kuzeyinde Baltalimanı, güneyinde Beşiktaş’a bağlı Bebek, batısında yine Beşiktaş’a bağlı Etiler,  doğusunda ise İstanbul Boğazı bulunur. Nüfusu 9244’dür.

Rumeli Hisarı İskelesi mahallenin iskelesi olduğu için adını mahalleden almış olmalıdır. Ama sonuçta mahalle de iskele de adlarını Hisardan almışlar.

Rumelihisarı İskelesi

Hisar, Bebek tarafındaki Kayalar Burnu ile Baltaliman tarafındaki Baltalimanı Burnu arasındadır. Kayalar Burnu önündeki akıntıya Kayalar veya Rumelihisarı akıntısı, Baltalimanı önündeki akıntıya Şeytan akıntısı denirmiş. Şehir Hatlarına ait eski bir bilgide Bizans döneminde burada bulunan Let isimli kalenin hapishane olarak kullanıldığı yazılmış. Rumeli Hisarı Anadolu Hisarı’nın karşısındadır. 700m olan iki hisar arası boğazdaki en kısa mesafedir.

  Bölgenin Havadan Görünüşü.

Fatih Sultan Mehmet, Hisarı 1452 yılında inşa ettiriyor. 30000m2 civarı bir alana sahiptir. Amacı, Bizans’ı kuşattığında onlara Karadeniz’den gelecek yardımları önlemektir. Hisarın inşaatı 4 ayda bitiriliyor. Üç büyük kulesini Saruca Paşa, Zağanos Paşa ve Halil Paşaya yaptırıyor. Kulelere onların adını veriyor. Kayıtlarda 2000’in üzerinde işçi çalıştığı yazılmış.  Tarihte Kulle-i Cedide, Yenice Hisar, Boğazkesen Hisarı adlarıyla anılmış. Hisar fetih sonrası bir süre hapishane olarak kullanılmış. 1509 depreminde büyük hasar görmüş. Onarılmış. 1746 yılında çıkan yangın ahşap bölümleri harap etmiş. 3. Selim (1789-1807) döneminde onarılmış. Ancak kulelerin üzerindeki ahşap külahlar yok olunca kale içi küçük ahşap evlerle dolmuş. Hisarın üst tarafındaki arazide bulunan Şehitlik Tepesinin denizden yüksekliğinin 140 metre olduğu yazılır.

                                  Hisar, Kuleleri Restore Edilirse Gerçeğine Dönecek..

Sultan 2. Mehmet (Fatih) zamanında inşa edilen Hacı Kemalettin Cami 1746 yılında 2. Mahmud zamanında yeniden inşa edilmiş... Ali Pertek Cami 17. Yüzyılda yapılmış. 1960’larda yeniden inşa edilmiş… Surp Santuht Ermeni Kilisesi de 1856’da yapılmış… Kırmızı tuğlalı Yusuf Ziya Paşa Konağı ise Perili Köşk adıyla tanınmıştır... Fatih’in gemilerini yapmak için çok ağaç kesen Kaptan-ı Derya Süleyman Beyin lakabı Balta olmuş. Ondan dolayı buraya Baltalimanı denmiş... Rumeli Hisarı’nın ortasındaki Boğazkesen Mescidi 18. Yüzyılda yıkılmış sadece minaresi kalmış... Boğaz Köprüsü tarafındaki Müşir Zeki Paşa Yalısının mimarı Alexandre Valluary’dir… Kalenin üst tarafında Tevfik Fikret’in (1867-1915) evi bulunur…

Rumeli Hisarı’nın içindeki Boğazkesen Mescidinden kalan Minare.

1953 yılında Hisarda onarım çalışmaları başladığında kale içindeki evler kamulaştırılarak ortadan kaldırılmış. 1950’li yıllarda Açıkhava tiyatrosu yapılmış. 1989 yılında amfi tiyatroya çevrilmiş, 2008 yılına kadar burada konserler verilmiş, tiyatro oyunları oynanmıştır.  2009 yılında ilgili Koruma Kurulu mescidi ve çevresini tescil ediyor, 2013 yılında restorasyon için ruhsat alınıyor ve 2015 yılında mescidin inşası tamamlanıyor. 

İskeleye gelirsek…

1851 yılında Rumelihisarı İskelesi Mektepönü denilen yere inşa edilmiş.

1890 yılında yıkılarak yeniden inşa edilir.

1910 yılında o da yıkılarak kalfa Kirkor Ustaya yeniden yaptırılır.

İskelenin tüm alanı 233.09 m2, açık alanı 177.86 m2, kapalı alanı 37.08 m2’dir. Yanaşma yeri uzunluğu 14.30 metre, su derinliği 6.50 metre, denizden ortalama yüksekliği 1.15 metre civarındadır.

Rumelihisarı İskelesi Galata Köprüsü’nden 6.2 deniz mili ( 11.5 kilometre ) mesafededir. Şirket vapurları köprüden bu iskeleye 30 dakikada ulaşırlar.

1991 yılında Rumelihisarı İskelesinin işlevine son verilmiş. İskele binası restoran yapılmış.

 Rumelihisarı İskelesi (Restoran), Ali Pertek Camii, Yusuf Ziya Paşa Konağı (Perili Köşk)

1975  yılının haziran ayı… Eşimle henüz sözlü bile değiliz. Rumelihisarı’nı geziyorduk. Başka bir çift te geziyordu. Erkek olanı yanımıza gelip fotoğraflarını çekmemi rica etti. Çektim. ‘Biz de sizi çekelim’ dediler. O akşam yurt dışına gideceklerini söylemişlerdi. Henüz cep telefonu icat edilmemiş. Fotoğraf makinası kullanılıyor. Dolayısıyla 12 veya 24 pozluk film rulosu fotoğrafçıya götürülüp tab ettirilecek. Bizim pozumuz bozuk çıkmamışsa karta bastırılacak ve İstanbul’a postayla gönderilecek. ‘Nasıl olsa olmaz’ diye düşünerek ‘Boş verin. Bize ulaştıramazsınız’ dedim. Israr ettiler. Biz de pozumuzu verdik. Gerçekten 15-20 gün sonra fotoğrafı postayla gönderdiler. O fotoğraf eşimle birlikte çekilmiş ilk fotoğrafımızdır. 40 yıl sonra 2015 yılında Hisar’a tekrar gittik. Aynı yerde bir fotoğraf daha çekilelim istedik. İçeri girmek te otopark ta ücretli olmuş. Ayrıca bir intihar olayından dolayı surlara çıkmak yasaklanmış. Görevlilere durumu anlattım ve ‘ortalıkta kimse yok, siz çekeceksiniz’ dedim. ‘Tamam’ dediler. Aynı yerde bir fotoğraf daha çektirdik.

1975 ve 2015 Yılı Fotoğraflarımız.

1970’li yılların ikinci yarısı… O yıllar trafik rahat. Ben de araba sahibi şanslılardanım. Olmadık sokaklara girip kendimce kaybolup keşif yapmayı severdim. Eşimle arkadaşlığımız devam ediyor. Bir gün Etilerden daldım, doğru gittim. Hisarüstü denilen yere geldim. Oradan boğaza bir yol iniyor. İndim. Asfalt bitti. Toprak yol başladı. Rumeli Hisarı’nın üst taraflarındayım. Sağa doğru bir yol gidiyor. Ama ağaçlardan sonu görünmüyor. O yola girdim. Yol sonunda güzel bir ev. Aşiyan Müzesi. Tevfik Fikret’in evi. İndik. Bir hanımefendi çıktı. ‘Gezebilir miyiz?’ dedik. ‘Tabii’ dedi. Alt katı bitirdik. Üst kata çıktık. Odaları, resimleri herşeyi inceledik. O hanımefendi dedi ki ‘Şimdi şu pencerenin önünde durun’. Evin İstanbul Boğazı’na bakan cephesinde perdeleri kapalı iki kanatlı pencere. Dediğini yaptık. Hanımefendi pencere kolunu çevirdi ve iki kanadı da sonuna kadar açtı. Önümüzde adeta nefis bir Boğaz tablosu oluşmuştu. En yakında ağaçlar, sonra deniz ve sonra karşı kıyı… Denir ya ‘adeta büyülenmiştik’… Tam da öyleydi durumumuz. Abartmıyorum. Duvara asılı bir resim tablosu olmuştu o pencere. Biz tabloya bakıyoruz. Hanımefendi de bize… Etkilenmiş halimizden mutlu olmuştu. Biraz sohbet ettik, vedalaştık ve çıktık. Duygu durumumuz tepe yapmıştı. O hanımefendiye kim olduğunu soramadık. Sanırım ailedendi. Tevfik Fikretin mezarı da oradaymış. 1961 yılında Eyüp Mezarlığından nakledilmiş. Evin planlarını kendisi çizmiş. O heyecanla bu konuları unutmuştuk.

Biraz aşağıda İstanbul’un en güzel mezarlıklarından biri olan Aşiyan Mezarlığı vardı. Asıl adı Kayalar Mezarlığı. Boğaz yoluna indiğimizde arkamızda kalmıştı. 16. Yüzyıldan beri varmış. Tevfik Fikret evine Kuş Yuvası anlamında Aşiyan adını takınca Mezarlığın da çevrenin de adı Aşiyan olarak değişmiş.

Bazı başka iskeleler gibi bu iskeleden de ne vapura bindim ne de vapurdan indim. Ama onlar İstanbul’un hafızalarıdır. Keşke işlevi sonlandırılanlar restore edilip deniz ulaşımıyla ilgili küçük müzeler haline getirilselerdi.

ARİF ATILGAN 2025 EYLÜL

https://atilganblog.blogspot.com/2025/09/rumeli-hisari-iskelesi-rumelihisar.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/rumeli%CC%87-hi%CC%87sari-i%CC%87skelesi%CC%87