29 Mayıs 2015 Cuma

KADIKÖY BELEDİYESİ’NİN AKLIMDAKİ KADIKÖY TOPLANTISI
Arif Atılgan

27 Mayıs 2015 Çarşamba akşamı Kadıköy Belediyesinin Aklımdaki Kadıköy Toplantısına katıldım. Toplantı öncesinde yapılan kokteylde çeşitli dostlarımı gördüm. Bu arada Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’nu başkan olduktan sonra ilk defa gördüm, kutladım, başarılar diledim. Sitem etti. Siteminde haklı idi. Başkan Yardımcısı meslektaşım Ülkü Koçar ile sohbet ettim. 

Toplantıda yapılan sunumda Belediye Yönetimin yaptığı işler anlatıldı. Hepsinin takdir edilecek işler olduğunu belirtmek isterim. Özellikle eski Kadıköy Gazetesi binasının Haldun Taner Evi olacağı ve satın alınan bazı eski köşklerin restore edilerek Kadıköylüler için değerlendirileceğine sevindim. Bu konular benim gerek Kent Konseyi ve gerekse Mimarlar Odası Başkanlığı yaptığım zamanlarda ele aldığım çalışmalardı. Daha sonra katılımcıların konuştuğu, sorular sorduğu ve sorulara Belediye Başkanının cevap verdiği bölüme geçildi. Artık bu tip toplantılarda el kaldırıp konuşmak yerine dinlemeyi tercih ediyorum.
  

Yapılan konuşmalar günlük yaşamla ilgili konuları içeriyordu. Bana göre Kadıköy’de makro anlamda ele alınması gereken beş konu vardır:
1- Minibüs caddesine tramvay: Daha önceki Belediye Yönetiminin 2000 lerin başında Kadıköy-Bostancı arası için böyle bir projesi olduğunu ancak uygulayamadıklarını duymuştum. Kadıköy’den Bostancı’ya, daha sonra Maltepe’ye kadar uzatılması gereken tramvay bu havalide yaşayanlar için önemli ihtiyacı giderecektir. Zira Kadıköy-Maltepe arasında Anadoluray ve Marmaray hatları arasında fazla mesafe bulunmaktadır. Minibüs yolu bu iki hattın ortasındadır. Tramvay yapıldığı takdirde trafik de rahatlayacaktır.
2- Kültür Merkezi: Misyonu ve vizyonu sanat-kültür olan Kadıköy’ün CKM gibi değil AKM gibi bir Kültür Merkezine ihtiyacı vardır. Süreyya Sineması da ölçek olarak gerçek opera binası değildir. Ancak bugünkü Kadıköy İlçesi sınırlarında böyle bir yapıya uygun arsa bulmak zordur. O zaman Maltepe Belediyesiyle ortak çalışma yaparak Küçükyalı’da 43 Dönümlük bir alan olan Karayolları arsasına böyle bir bina yapılabilir. Anadolu Yakasındaki iki komşu belediyenin ortak çalışmasının herkes tarafından takdir edileceği bilinmelidir.
3- Yeldeğirmeni Özen Sineması: Kaçak tadil edilen Özen Sinemasında TAK adlı çalışmayla Kadıköy’ü tasarlamak yakışıksız bir durumdur. Üstelik Özen Sineması tescilli tarihi eser bir yapıdır. Belediye Kadıköy’de birçok tarihi binayı restore etmeyi planlıyor, sadece Özen Sinemasını bu anlamda düşünmüyor. Bu tutum Özen Sinemasına haksızlıktır. Bir an önce Özen Sineması da restore edilmeli ve TAK çalışması Belediye-Halk ortaklığıyla gerçekleştirilmelidir.
4- Bağdat Caddesinde Kentsel Dönüşüm: Bağdat Caddesinin ‘Cadde’ olarak anılmasının sebebi burada 1960-1980 yılları arasında yapılan binalardır. Bu binaların en önemlileri ise Mimar Melih Koray’ın eserleridir. Günümüzde caddedeki binalar yıkılıp yenileri yapılmaktadır. Sonuçta Bağdat Caddesi diğer caddelerden farksız olacaktır. Caddenin karakterinin korunması gerekir. Hiç değilse bu binaların arşivlenmesinin sağlanması doğru olacaktır.
5- Kent Müzesi: Kadıköy’de ilçenin Kent Müzesi oluşturulmalıdır. Ancak Müze Binasının içi gezilecek yerlerin fihristi gibi düzenlenmeli, Kent Müzesi Kadıköy İlçesinin tamamı olmalıdır. Yani insanların önce Müze Binasında Kadıköy’ün geçmişi ile bilgilenmeleri, gezilecek yerlerin hikâyelerini öğrenmeleri, sonra oradan aldıkları broşürlerle ilçeyi gezmeleri sağlanmalıdır. Bu anlamdaki müzecilik Kadıköy İlçesine özel olacaktır. Müze Binası olarak hayalimde Şehremaneti Binası vardı ama burasının Kent Kütüphanesi olacağını öğrendim.


Toplantıda dinlediğim konular olumlu ancak Kadıköy için rutin konulardır. Yeni yönetim farkını belli etmelidir.

Yukarıda bahsettiğim beş konu Kadıköy’ün yeni yönetiminin kendi kimliğini ve tarzını ortaya koyduğunu gösterecektir.
ARİF ATILGAN MAYIS 2015

28 Mayıs 2015 Perşembe

Kent Mektupları



ELEŞTİRİ VE ÖNERİ ÜZERİNE
Arif Atılgan

Mimarlar Odası İstanbul Şubesi seçimleri sürecinde ve sonrasında birçok şey söylendi, yazıldı. Ben seçim günü yaşadığım küçük bir enstantaneden hareket ile bir süredir çokça tartışılan ‘eleştiri ve öneri’ üzerine değerlendirme yapmak istiyorum. Doğrusu uzun süredir bunun ihtiyacını da hissettiğimi ifade etmek isterim. 

27 Ocak 2008 Pazar günü Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nde tüm meslektaşlarımız oylarını kullanırken, İBB Başkanı olan meslektaşımız Sayın Kadir Topbaş da oyunu kullanmış ve Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkanı Sayın Eyüp Muhçu tarafından kahve ikramı için üst kata davet edilmişti. Yukarıdaki odada yapılan küçük kahve sohbeti sırasında bende orada idim. Kadir Topbaş ve yanındakiler en kibar şekilde konuk edilip ağırlanırlarken İstanbul’umuzun mesleğimizi ilgilendiren konuları da konuşuluyordu. 

Sulukule konu edildiğinde, belediye başkanı ‘hep eleştiriyor ve karşı çıkıyorsunuz, öneri getirmiyorsunuz’ cümlesiyle Mimarlar Odası’na sitem ediyordu.

Son bir yıldır Mimarlar Odası’na getirilen bu konudaki eleştirilere bir açıklık kazandırılması gerekmektedir. 

Mimarlar Odası sadece eleştiri mi yapmaktadır? Öneri yapmamakta mıdır? Yani Mimarlar Odası kolaycı bir karşı çıkma politikasını mı tercih etmektedir? 

Örneğin: 
• Sulukule’de: Oradaki insanlar dışlanmadan, onlarla tartışarak ve ikna edilerek onlar için proje hazırlanmalıdır,      
• Haydarpaşa’da: Burası çalışan bir liman ve gar olması dolayısıyla dünyanın önemli endüstriyel miraslarındandır, böylece kalmalıdır,  
• Tarlabaşı’nda: Yenileyerek koruma değil, korunarak yenileme olmalıdır, bu evleri yıkmadan bu haliyle restore etmek gerekir,
Demek aslında öneri getirmek değil midir?

Bu örnekler çoğaltılabilir ancak öneri ile proje hazırlamak karıştırılmamalıdır. 

Bazı kişiler kentin bir parçasını değiştirmek, dönüştürmek veya yenilemek isteyebilirler. Ama bazı kişiler de bu isteğin tersinin doğru olduğunu savunabilirler. Aslında her iki düşüncede öneridir. Değiştirmek isteyenlerin, bu değişim için bir proje hazırlatmaları gerekmektedir ki, bu çalışma için de gerekli verilerin toplanması ihtiyacı doğmaktadır. Konu aslında oldukça basittir, karmaşa çıkarmaya hiç gerek yoktur. 

Mimarlar Odası’na, sürekli ‘öneri getirmiyorsunuz’ eleştirisini yapanların içinde samimi olanlar kadar, olmayanlar da bulunmaktadır. Samimi olmayanların amacı kurumu proje hazırlamaya zorlayarak, projeyi tartışır duruma getirmektir. Yani bu şekilde, öneri kısmı kabul edilmiş, projeyi tartışmaya başlar hale gelinmiş olunacaktır.

Örneğin: Kadıköy’de tarihi Kuşdili Çayırı’nın eski çayır ve koruluk haline getirilerek kentin ortasında bir vaha yaratılmasını istemek önerisine karşın, o alana inşa edilmek istenen alışveriş merkezinin projesini tartışmak apayrı davranış biçimleridir. Projenin güzel mi, değil mi, fonksiyonel mi, değil mi şeklindeki tartışmasına açık olunduğunda o alanın eski haline getirilmesinden vazgeçildiği gerçeği ortaya çıkmaktadır. Zira artık yapılması düşünülen proje tartışılmaktadır.

Mimarlar Odası bu noktada katı olmaktadır. Bu katılık bazı çevrelere sempatik gelmeyebilir. Bu çokta doğaldır. Ancak konularla direkt ilgili olan ve yapılan projelerden çok olumsuz etkilenecek olan halka ise sempatik gelmektedir. Amaç, kamu ve toplum yararı olduğuna göre bu davranış biçiminin doğruluğu ortaya çıkmaktadır. 

Ayrıca bu projeler hazırlanırken sadece kâğıt üzerindeki verilerle yetinmenin de yanlış olduğunu bilmek gerekmektedir. Proje hazırlanan bölgenin insanları ile de konuşulmalı, tartışılmalı ve onların ikna edilmeleri sağlanmalıdır. Bu anlamda örneğin: Kartal’a kentsel dönüşüm projesi hazırlayan Zaha Hadid bırakın Kartallılarla konuşmayı, arabasından inip Kartal’ın toprağına ayağını basmış mıdır?

Ancak bütün bunlardan hiçbir zaman, eleştiri yapanların ifade ettiği şekilde, öneride bulunulmamalı anlamı da çıkarılmamalıdır. Mimarlar Odası, olanakları elverdiği oranda bu konuyu göz önüne almaya devam etmelidir.

Gerek kentimizde, gerekse ülkemizde deprem sonrası deprem bahane edilerek kentsel dönüşüm ve kentsel yenileme projelerinin ortaya saçılması neredeyse depremin bir kurgu olduğunu akıllara getirmektedir. Çünkü deprem bu projeleri gerçekleştirmek isteyenlerin işine o derece yaramıştır ki. Ancak herkes şunu bilmektedir ki gerek yaşadığımız, gerekse beklediğimiz depremler gerçektir.

Yaşadığımız deprem gerçeğinden hareketle beklediğimiz deprem için halkı dışlamadan yapılması gerekenler bunlar değildir. Kentli olmadan kent olmaz prensibini bir kenara atarak kenti ve kentliyi dönüştürmek istemek kente de kentliye de açık bir ihanet değil midir?

İstanbul’umuzu ele alırsak, bilinen tarihi 2.700 yıl olan bu kenti, rantı çok fazla düşüncesiyle alt üst ederek başkalarına satmak istemek en azından burada yaşayan insanlara çok büyük haksızlık değil midir?

Kentteki insanların kendi zararlarına olan bu durum toplum mühendisleri tarafından medyada yararlarınaymış gibi sunulmaktadır. İnsanlar başlarına gelecekleri ancak her şey olup bittikten sonra anlayabilmektedir. İşte burada konuyu bilen insanların ortaya çıkarak halkı aydınlatması gerekmektedir ki Mimarlar Odası da bunu yapmaktadır. Aslında aydın olmanın gereği de halkı en azından kendisiyle ilgili konularda bilgilendirmek ve aydınlatmaktır.

İstanbul binaları ve insanları ile bir bütündür. Bu iki unsurun değiştirilmesinin doğuracağı sonuç, bir kent Frankenstein’ı yaratmaktan başka bir şey değildir. Yıllar önce oynamış olan bu film hatırlanacak olursa, Frankenstein’ın ilk önce kendisini yaratan doktorun katili olduğunu düşünmekte yarar vardır.

Eleştiri ve öneri tartışmasının konuyu nerelere getirdiği görülmektedir. Demek oluyor ki tartışma çokta satıhta değildir.
ARİF ATILGAN MART 2008 Arkitera



26 Mayıs 2015 Salı

Kent Mektupları




YELDEĞİRMENİ’NDEN ANIMSAMALAR
Arif Atılgan

Geçtiğimiz günlerde Yeldeğirmeni’nin en eski esnafı Terzi Salamon Seviş’i kaybettik. Salamon Ağbi elli yılı aşkın bir zamandır Yeldeğirmeni’nde zenaatını sürdürüyordu. 2005 yılında Yeldeğirmeni kitabım için araştırma yaparken O'nunla da sohbet etmiştim. O arada belimi sıkan bir pantolonum vardı. 'Getir onu tamir edeceğim' demişti. Mükemmel bir şekilde etti de. O pantolonu anı olarak saklıyorum ve kullanıyorum da.

                                                         Salamon Seviş Dükkânında

Bu acı olay bana büyüdüğüm semtin eski esnaflarını hatırlattı doğal olarak. Bakkal Albert, Lostra Salonu çalıştıran Jak Usta, bugünkü tanımıyla işportacı sayılacak olan Arnavut Dede, aslında avukat olan Bakkal Sabahattin, Kuru Kahveci Halil, Simitçi Fırıncı İhsan, Ekmek Fırıncısı Mehmet ve Ortağı, Bakkal Remzi ve Kardeşi Muzaffer, bacanak olan Mustafa ve Rıfat Ağabeyler’in Çamlıca Bakkaliyesi, Balıkçı Halit, Meyhaneci Halit, Nedim’in Kahvesi, bugün yaşayan en eski esnaf olan Muslukçu (Tesisatçı) Artin Usta, Sütçü Bulgar Ailesi, Berber Bekir, Buzcu Pire Mehmet, Hallaç (Yorgancı), Kundura Tamircisi Yusuf, Totocu Çetin, her gün aynı saatte evimizin önünden geçen Sokak Simitçisi, Kalaycı Niyazi, sokak satıcısı ama bugünkü tanımla seyyar satıcı olan Dondurmacı Abdullah, her sabah kapılarımızın altından gazetelerimizi atan Gazeteci Yılmaz, kısaca süb dediğimiz süpanglesiyle meşhur Florya Pastanesi, Tuhafiyeci Yani, kilolu hali ile amuda kalkıp dolaşabilen Manav Hasan Polo, içi dikenli sepetler içerisindeki cam damacanalarda Çamlıca Suyunu getiren Sucu, İbrahimağa’da yetiştirdiği sebzeleri atına yükleyip satan Zerzevatçı Ali, sesinden çok çıngırağı ile bilinen Yoğurtçu, herkesi tek tek tanıyan Postacı, o yıllarda taksi yerine kullanılan Faytonlar ve Faytoncular.


1985 Yılında Bazı Esnaflar Sabahattin Ağbinin Bakkal Dükkânının Önünde.(Kurukahveci Acem Halil, Lokantacı Hamdi, Bakkal (Avukat) Sabahattin Ören, ?, İlhami, ?, Gitarist Turgut, ?.) 



Her biri ile ilgili çeşitli anılar anlatılabilecek olan bu insanlar semtin ve semtlinin hem hizmetkârı hem de rengi olurlardı. Örneğin: Semtte hiç kimsede telefon yokken bile esnaf dükkânlarındaki sohbetlerle haberler en kısa zamanda tüm insanlara yayılabilirdi. Hele Fenerbahçe–Galatasaray maçlarından sonra mağlup taraf Fenerbahçe ise Galatasaraylı esnafın küçük bir tabut yapıp üzerini sarı lacivert renkli kâğıtlarla kaplaması, Galatasaray mağlupsa bu sefer Fenerbahçeli esnafın üzeri sarı kırmızı kâğıtlarla kaplı bir kovayı dükkânlarının önüne asmaları çocukluk anılarımdan hiç çıkmamaktadır. 

Her evde bulunan en önemli eşya ise özellikle çorapların yamanmasında kullanılan tahta yumurtalar idi o zamanlar. 

Renkli esnafları, mutlu insanları ile orta hallilerin yaşadığı dingin bir semtti Yeldeğirmeni. Bu dinginliğe ve mutluluğa sebep olan en önemli etkenlerden biri de semtin binaları idi doğal olarak. Denize bakan yamaçlardaki Yahudilere ait yığma apartmanlar İstanbul’un ilk apartmanlarıdır diyebiliriz. Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı’na doğru olan üst düzlükte ise daha çok Türkler’e bunun yanında Ermeni ve Rumlar’a da ait olan iki katlı cumbalı ahşap veya ahşap üstü sıvalı evler bulunmaktaydı. Camisinden ezan, kilisesinden çan sesleri gelen, her kesimin dini günleri diğerleri tarafından saygı ile karşılanan dengeli ve sakin bir yaşam sürerdi o yıllarda Yeldeğirmeni’nde. 

Bu gün az katlı binaları çoğunlukla kat karşılığı müteahhitlere gitmiş, ama yığma taş apartmanları kat karşılığı kazançlı olmadığı için olsa gerek günümüze kalabilmiştir. Kilisesi, sinagogu, camisi, okulları, hamamı, çeşmeleri ve apartmanları ile hala eski günlerini anımsatabilmektedir Yeldeğirmeni. Bu binalar aracılığı ile eskiler eski günleri düşlerine tekrar getirebilmektedirler. 

Ben semtimin sokaklarında saatlerce dolaşıp yaşadığım günleri hayalimde canlandırmaktan büyük keyif alırım. Aslında o günleri yaşamayanlar da bu binalar vasıtasıyla yaşadıkları kentin geçmişini öğrenebilmektedirler. Şüphe yoktur ki benim gibi başka insanlar da yaşadıkları semtlere bu şekilde duygusal bakmaktadırlar. 

Ancak Yeldeğirmeni’ne bir proje olarak bakanlar da olabilmektedir. Bu kişiler semtin tamamını yıkmayı ve daha yoğun olarak yeniden yapmayı düşünebilirler. Hatta ada ölçeğinde binalar yapıp eskilerin cephelerini bu büyük ölçekteki yenilerin önüne resmederek, hem yeni binalarda bu güne göre geniş hacimler elde etmeyi hem de cephelerde eskiyi yaşatmayı sağlamış olduklarını düşünebilirler. Bu arada semtte yaşayan insanlar yok sayılır, bir şekilde evlerini ellerinden çıkarmaları da sağlanabilir. Bu şekilde geçmişle hiçbir bağlantısı olmayan binaların oluştuğu ve burada hiçbir anısı olmayan insanların yaşadığı yeni bir yerleşim meydana getirebilirler. Sanki yabancıların her yaptığı doğru imiş gibi onlardan örnekler bularak içlerini de rahatlatabilirler. Ama eminim ki kendileri de kendilerine itiraf ederler ki, yapılan hafızasız bir yerleşim yaratmaktan başka bir şey değildir. Üstelik böyle bir proje yapmak çok kolaydır. Çünkü: Yapacağınız şey, her tarafı dümdüz ettikten sonra yeni bina yapmaktan başka bir şey değildir. 

Hâlbuki esas yapılması gereken iş gerçekten zordur. Zira amaç hem insanı hem de binaları koruyabilmek olmalıdır. Bunun için ada bazında değil parsel bazında koruma anlayışını kabul etmek gerekmektedir. Her yeri yıkıp yeniden yapmak yerine, binaları tek tek ele alıp, mümkünse yıkmadan aslına uygun restore etmek düşünülmelidir. Yani yenileyerek koruma değil korunarak yenileme anlayışı ile hareket edilmelidir. 

Yeldeğirmeni’nde büyümüş bir kişi olarak, eski tabirle, ödüm kopmaktadır yenilemecilerin bu semti de korumaya kalkmalarından. 

Bazen Kentsel Dönüşüm yıkımlarında çalışan iş makinelerinde, o mahallede oturan insanların çalışmakta olduğu görülmektedir. Sanki 5366 Sayılı Yasa, bu kişilerin psikolojik rahatsızlığını mimarlara da yaşatmak için hazırlanmış diye düşünmemek elde değildir.


Şaka bir yana bu evlerin her taşında, tuğlasında, tahtasında, camında binlerce anı ve iz yapışmış kalmıştır. Bunların hepsini hurda, çöp yerine koyup süpürüvermek kolay bir şey değildir. İnsanın içini acıtır, acıtmalıdır. 


Bu bahane ile belirtmekte yarar vardır ki, bir gün böyle bir amaç olur ise eğer uzak dursunlar Yeldeğirmeni’nden. Burada sadece h=5 kat kaldırılsın, semtimiz yavaş yavaş kendini onarır, kimse endişe etmesin. 


İşte semtli, eski tabirle muhit çocuğu olmak böyle bir şey olsa gerek. Sevdiğiniz birini kaybetmek size semtinizle ilgili bu kadar çok şeyi anımsatıyor, düşündürüyor.
ARİF ATILGAN ARKİTERA TEMMUZ 2008

Sevgili Dostlar
Bugünlerde maalesef korktuklarım gerçekleşmeye başlamaktadır. Semt canlandırılmış ardından soylulaştırılmış, tarihi Özen Sineması kaçak bir şekilde tadil edilmiş, 100 yıllık sokak olan Ayrılık Çeşmesi Sokağı Ağaçlandırılacak Alan yapılmış, bütün bunlar ironik bir şekilde kaçak bina olan Özen sinemasının içinde planlanır olmuştur. Burada TAK çalışması başladığından beri ardı ardına bu gelişmeler gerçekleşmiştir. Yine ironi yaparcasına kaçak Özen Sinemasında sinema gösterisi düzenleniyormuş.  

Beni endişelendiren esas konu son 5-6 yıldır Yeldeğirmeni’nde yaşayan eski dostlarımdan duyduklarımdır. Artık bu fısıltıyı yüksek sesle duyurmak gerekmektedir. Bu yazıyı yazdığım tarihte (2008) semtin Tarlabaşı gibi yenileneceği söylentisi vardı. Ancak son yıllardaki söylenti, Yeldeğirmeni’nin de Fikirtepe gibi yüksek emsal ile yapılaşacağıdır. Semtte burayı da toptan yıkıp müteahhitlere yüksek binalar yaptırılacağı konuşulmaktadır.  Böyle bir uygulamanın Moda'yı, Kadıköy'ü de aynı akıbete sürükleyeceği bellidir. 

'Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz', 'Yerin Kulağı Vardır' gibi atasözlerimiz olduğunu biliyoruz. Lütfen yetkililer bu söylentilerin doğru olmadığını açıklasınlar.
AA 24/06/2014


19 Mayıs 2015 Salı

CANLANAN YELDEĞİRMENİ
Arif Atılgan

Yeldeğirmeni, Haydarpaşa, Kadıköy ile ilgili tez, mastır, doktora, ödev yapan öğrenci kardeşlerim bir şekilde iletişim adreslerimi bulurlar ve benimle görüşmek isterler. Zamanım olduğu takdirde hiç birini reddetmem. Hepsiyle görüşürüm. Genç arkadaşlarımızın bilgiye aç halleri beni mutlu eder. Geçtiğimiz günlerde Şehir-Bölge Planlama öğrencisi bir kardeşimizle görüştüm. Kendisinin tez konusu Yeldeğirmeni’nin kimliği ve yaşanan dönüşümü ile ilgili idi.

Bana gelmeden önce burada yapılan Canlandırma Projesini araştırmıştı. İnternette ilgili siteyi okuduğunda hoş şeyler olduğu, tarihi bir semtin korunduğu duygusunu edinmiş. Ancak semte gelip saha çalışması yaptığında her yanı saran kafeler O’nu hayal kırıklığına uğratmış. Diğer yandan yaşayan insanlarla konuştuğunda hepsinin sıkıntılı olduğunu, mutlu olmadıklarını, kendi semtlerinde kendilerini yabancı hissetmeye başladıklarını anlattıklarını dinlemiş. Kendisine tescilli eser olan tarihi Özen Sinemasının kaçak tadil edilip burada Belediye, Çekül, Kentsel Strateji Şirketi birlikteliğinden meydana gelen TAK isimli çalışmanın yapıldığını, bu birlikteliğin Kadıköy’ü tasarladığını söylediğimde ise şaşırtmıştı. Çünkü: Başkalarına kaçağı yasaklayıp yasal olmalarını sağlamak görevinde olanların kaçak binada tasarım yapmaları oldukça çelişkili bir durumdu.

                                                                Tarihi Yeldeğirmeni

Hâlbuki tarihi kimliği olan Yeldeğirmeni’nde koruma projesi yapılmalıydı. Semtin tamamı SİT Alanı ilan edilip tescilli eser olabilecek tüm binalar tekrar araştırılıp tamamı tescil edilmeliydi. Belediye alt yapısını, yollarını, kaldırımlarını yapıp daha sonra burada her çeşit inşaat faaliyetini SİT Alanı ve tescilli eser kurallarına uygun yaptırmalı sonra da semti kendi haline bırakmalıydı.

Yeldeğirmeni’nde yapılanlar tamamen tersine işlerdi. Semt vitrine değil adeta pazar tezgâhına konarak pazarlanmıştı. Bir anda diziler, filmler çekilmeye başlamış, sanat atölyeleri, hosteller açılmış, bir boya firmasına cepheler boyatılmış, çeşitli etkinlikler organize edilmiş, yurt dışından gelen ressamlara bina cephelerine resimler yaptırılmıştı. Böyle bir rantlandırma çalışması sonrasında doğal olarak kafeler, sanat atölyeleri açılmış semtin kimliği değişmeye başlamıştı.

                                                              Değişimden Bir Köşe

Kent merkezindeki sakin kalmış semtleri çöküntü alanı ilan edip buralara Canlandırma Projesi yapmak işin kolayına kaçmaktır. Canlandırma Projeleri kent dışındaki, örneğin: Dil Ovası gibi, yerleşimlere yapılmalıdır.

Adli olaylar yanlış kentleşme planlarıyla oldukça ilgilidir. Zira buralardaki eski ve yeni insanlar arasındaki kültür uyuşmazlığı sonucu huzursuzluklar çıkmaktadır. 2010 yılında Tophanede bir Sanat Galerisine yapılan saldırı ile 2015 yılında Yeldeğirmeni’nde işlenen cinayet bu açıdan da değerlendirilmelidir.  

Öğrenci kardeşimiz güzel sorular soruyordu: ‘Canlandırma Projesiyle semtleri marka yapmak doğrumudur?’.
Asla değildir. Canlandırma Projesiyle pazarlanan semt marka ilan edilir ancak ilan edilen marka bir süre sonra tüketilir. Aksine tarihi kimlikteki bir yerleşimde ‘koruma amaçlı koruma’ yapıldığında orası kendiliğinden tüketilemeyecek şekilde marka olur.

Kardeşimiz kendisinin de bir mahallede yaşadığını, geç saatte bir ihtiyaçları olsa mahallede yaşayan bakkallarına dükkânını açtırıp ihtiyaçlarını karşıladıklarını anlattı. Sözüm ona “soylulaşan” Yeldeğirmeni’nde artık esnaflar başka semtlerden buraya işe gelip gitmektedirler.

Kent merkezindeki mahalleler “soylulaştırıldığında” buraları aileler terk etmekte, dolayısıyla çocuk sayısı azalmaktadır. Bu durum semtteki okulların kapatılma sebebi olmaktadır. Kalan çocuklar ise başka semtlerdeki okullara servis araçlarıyla gitmek zorunda kalırlar. Hâlbuki doğru olan, çocukların mahallelerindeki okula yürüyerek gidebilmeleridir.     

Sonunda genç arkadaşımız beklediğim soruyu sordu: Eskiye nasıl dönülebilir?
Artık eskiye dönmek olamaz. Ancak değişimi burada dondurmak gerekir. Hiçbir şey yapılmamalı, Özen Sineması kurallara uygun restore edilerek sinema-tiyatro haline getirilmeli, TAK iptal edilmeli, Canlandırma Projesiyle ilgili çalışanlar tamamen semti terk etmeli ve semt kendi haline bırakılmalıdır. Belki o zaman bugünkü halinden biraz daha eskiye yaklaşılabilir. Kesinlikle Kurtarma Projesi yapılmamalıdır. Zira kapitalist taktiğidir. Kurtarılacak hale getiren proje uygulanırken de, kurtarma projesi uygulanırken de kazanç elde edilir. Buna bir koyundan birden fazla post çıkarmak denir.

Yıllardır gerçekleştirdiği Koruma Projeleri dolayısıyla Çekül Vakfına saygı duyardım. Kadıköy Tarihi Çarşı ve Yeldeğirmeni Canlandırma Projeleri bu saygımın son bulmasına sebep olmuştur. Yeldeğirmeni Canlandırma Projesi Tarihi Yeldeğirmeni’ni öldürmüştür. Kadıköy Tarihi Çarşı Canlandırma Projesinin Kadıköy Tarihi Çarşıyı öldürdüğü gibi.

                         Tarihi Yeldeğirmeni Gezilerimde Kullandığım 1938 Pervititch Planı

Bugün semtteki kafeleri, sanat atölyelerini tanıtan ücretli geziler tertiplendiği duyuluyor, Yeldeğirmeni’nin gazetelerin Pazar eklerinde kafeleriyle yer almakta olduğu okunuyor. 100 yıldan fazla bir zamandır mahalle kimliğiyle bilinen tarihi Yeldeğirmeni semtimiz artık Müstakbel Karaköy olarak gösterilmektedir.

                                           2015 Kafeler Planı (Hürriyet Gazetesi)

Öğrenci kardeşimiz benden bir şeyler öğrenmeye gelmişti ama aslında ben Ondan çok önemli bir şey öğrenmiştim: Canlandırma Projesinin yanlışlığı artık fark edilmekte.
ARİF ATILGAN MAYIS 2015


Not: İsteyen guruplara Tarihi Yeldeğirmeni’ni ücretsiz gezdirmeye tekrar başlayabilirim.   

15 Mayıs 2015 Cuma

HAYDARPAŞA KİTABI



HAYDARPAŞA
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

1-GİRİŞ

2-HAYDARPAŞA’NIN OLUŞUMU
3-HAYDARPAŞA ÇAYIRI
4-TÖREN YOLU
5-FLORENCE NİGHTİNGALE VE İNGİLİZ MEZARLIĞI
6-İLK İSTASYON BİNASI
7-DALGAKIRAN (MENDİREK)

8-1900 LÜ YILLAR

9-HAYDARPAŞA GARI

10-KAYIK İSKELESİ

11-HAYDARPAŞA VAPUR İSKELESİ
12-HAYDARPAŞA’DA YANGINLAR
13-GAR’IN ONARIMI İÇİN PROJE YARIŞMASI

14- GAR VE GEBZE’YE KADAR OLAN HATTIN İNGİLİZLERDEN GERİ ALINMASI

15- DEMİRYOLLARINDA ASKERLER ETKİNDİ
16- HAPİSHANE BİNASI
17-DEHLİZLER (SIĞINAKLAR)

18-ATATÜRK

19-HAYDAR BABA TÜRBESİ

20-SAĞLIK ODASI

21-HAYDARPAŞA’NIN KADIKÖY’E ETKİLERİ
22-ALMANLARIN BİNASI

23-ALMAN OKULU
24-İTALYANLARIN BİNASI
25-İTALYAN OKULU
26-İNGİLİZ EVİ
27-İNGİLİZ ANGLİKAN KİLİSESİ

28- FENERBAHÇE İSTASYONU

29- PARİS MAHALLESİ (AYRILIK ÇEŞMESİ SOKAĞI)
30-HUGNEN

31-BEHİÇ ERKİN

32-HÜNKÂR HAMAMI
33-İNTANİYE LOJMANLARI

34-GAR LOKANTASI
35- VAPUR İSKELESİ YANINDAKİ BÜFE
36- SİLOLAR

37-PASAPORT DAİRESİ

38- ELEKTRİK SANTRALI

39- MUHACIR MİSAFİRHANESİ (DİKİMEVİ)
40-YAYA YOLU
41-SU CENDERESİ

42- LOKOMOTİF VEYA VAGONUN YÖNÜNÜN ÇEVRİLMESİ

43-SONUÇ

KAYNAKLAR
ARKA KAPAK






Haydarpaşa


ARKA KAPAK







“Haydarpaşa diye bildiğimiz İskele, Gar Binası, Gar Tesisleri, Liman Tesisleri 100 yıldır aynı durumda bulunmaktadır. Burası ile ilgili anılarımı düşündüğüm zaman ilk aklıma gelen hiç bir değişikliğin olmamasıdır. Limana gemiler yanaşır yüklerini indirir bindirir; Gara trenler gelir insanları indirir bindirir; İskelesine yanaşan vapurlar ise trenle gelen veya trenle gidecek insanları indirir bindirir. Bu durum yıllardır olduğu gibi benim çocukluğumda da devam etmiştir.
 Çocukluğumda bu tip tarihi kamu binalarının Dünya’nın oluşumundan beri var olduklarını hayal ederdim. Çünkü: Bu binalar insana güven vermektedirler. Onların içine girdiğinizde kendinizi size ait olan bir mekânın içersinde hissedersiniz. Zaten evsizlerin de geceleri buralarda sabahlamaları bu düşüncenin kanıtı değil midir?
 Çoğu insanımız Haydarpaşa’yı İstanbul’a trenle ilk geldiklerinde görmüşlerdir. Ben o duyguyu hiç bilemiyorum. Doğrusu merak da ediyorum. Zira ben oralarda büyüdüm. İlk gördüğüm günü hatırlamıyorum bile. Bazen limana girip balık tuttum, bazen dalgakırana gidip denizde yüzdüm, bazen de trene binip bir yerlere gittim. Bende askere Haydarpaşa’dan trenle gittim ve daha birçok yolculuğumu buradan başlattım veya burada bitirdim.”


Haydarpaşa 



KAYNAKLAR

  1- Atatürk Kütüphanesi’nin Çeşitli Yayınları ve Kartpostal Albümü
  2- İstanbul İçin Görüşler / Birsan Basım Yayın Ltd. Şti.
  3- Bir Zamanlar Kadıköy / İletişim Yayınları 1988 / Adnan Giz
  4- Bizans Metropolünde İlk Türk Köyü- Kadıköy / Dr Müfid Ekdal /
      Kadıköy Belediye Başkanlığı Kültür Yayınları 1 İstanbul 1996
  5- Demiryolu Dergisi / Asırlık Abide Haydarpaşa / Ferit Yörükçü 
  6- Florence Nightingale Müzesi / 1. Ordu Komutanlığı
  7- Haydarpaşa’da Geçen Yüzyılımız / Gözlem Gazetecilik A.Ş. İstanbul 1999
  8- Haydarpaşa Garı ve Birkaç Hatıra / Semavi Eyice
  9- İngiliz Mezarlığı
10- İstanbul Dergisi / Ekim 2004 Sayı 51 /
      Oriantelist Bir Mimari Hazine Haydarpaşa Liman Hizmet Binaları /                   
      Yonca Kösebay Erkan
11- İşletme Ve Garlarımız / TCDD 1. İşletme Başmüdürlüğü
12- Geçmişten Günümüze Selimiye Kışlası / 1. Ordu Komutanlığı    
13- Kurtuluş Savaşında Demiryolculuk / Ziya Gürel
14- TCDD Çalışanları Bilgi Ve Belgeleri 
15- Yeldeğirmeni Süngit Apartmanı Sakinleri 
16- Haydarpaşa Limanının İnşası / Demiryolu Dergisi Sayı 25- 37 / Sait Toydemir
17- İTÜ dergisi/a mimarlık, planlama, tasarım cilt- 7, sayı- , 14- 25 Eylül 2008
       Anadolu Demiryolu mirası ve korunması / Yonca Kösebay Erkan, Zeynep Ahunbay  
18- Kent ve Demiryolu WEB Sitesi
19- Kurtuluş / Makale / T. Arslan Bartu / 20 Aralık 2010 Pazartesi / Kent ve Demiryolu
20- Atatürk’ün Beyaz treni / Makale /  Ruhan Çelebi / 13 Kasım 2009 Cuma /
      Kent ve Demiryolu
21- Haydarpaşa’da Kayıkçılar / Makale / 13 Mayıs 2009 Çarşamba / Kent ve Demiryolu
22- Haydarpaşa’yı 85 yıl Önce Bugün Teslim Aldık / Makale / Ruhan Çelebi /
      23 Eylül 2008 Salı / Kent ve Demiryolu
23- Behiç Erkin / Makale / Ruhan Çelebi / 7 Kasım 2007 Çarşamba / Kent ve Demiryolu
24- Paris Mahallesi / Makale / 19 Mart 2010 Cuma / Kent ve Demiryolu
25- Kurtuluş Savaşında Demiryolculuk /
      Türk Tarih Kurumu Yayınları XXV: Dizi-Sayı 9 / 1989 / Ziya Gürel
26- İşletme Ve Garlarımız / 1. İşletme Başmüdürlüğü Haydarpaşa
27- Haıdar Pasha Cemetery, İstanbul / İngiliz Mezarlığı Broşürü
28- Yıkın Anasını Satayım / Köşe Yazısı / Engin Ardıç
29- Atatürk’ün Uğruna 10. Yıl Marşı’nı Değiştirdiği ‘Türk Schındler’ / Akşam Gazetesi /
      17 Şubat 2007 / Emir Kıvırcık ile Röportaj / Fügen Ünal Şen
31-1939’da Paris Büyükelçisi olan Behiç Erkin’in Torunu Emir Kıvırcık / Röportaj /
      Hürriyet Gazetesi Eki Şubat 2007 / Ezgi Başaran
32- Goad Haritaları / 1906
33- Pervititch Haritaları / 1937
34- İstanbul Ansiklopedisi / Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı / 1993
35- Temel Britannica Ansiklopedisi / Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı
36- Yıkın anasını Satayım / Köşe Yazısı / 14 Şubat 2007 Akşam Gazetesi / Engin Ardıç
37- İşletme Ve Garlarımız / Makale / 1. İşletme Başmüdürlüğü Haydarpaşa
38- Commonwealth War Graves Commission / İngiliz Mezarlığı Broşürü
39- 1 Asırlık Tarih 1 Saatte Kül Oluyordu / 29 Kasım 2010 Pazartesi Vatan Gazetesi
40- Selimiye Kışlası / TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı / 1996
41- Haydarpaşa Limanın İnşası / Makale / 25 Nisan 2011 Pazartesi / Kent ve Demiryolu
42- Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Fotoğraf Arşivleri
43- Demiryolları Dergisi / Sayı168 / Yıl 1939
44- Büyükelçi / Emir Kıvırcık / Timaş Yayınları / 2007
45- Mimarlara Mektup / Bazı Sayılarındaki Arif Atılgan Köşe Yazıları / Mimarlar Odası
      İstanbul Büyükkent Şubesi Yayınları   
46- Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 1. Büyükkent Bölge Temsilciliği                    
      Fotoğraf Arşivi
47- Haydarpaşa Vapur İskelesi /  Bilgilendirme Yazısı / Mimarlık Müzesi / YEM
48- Haydarpaşa Vapur İskelesi / Makale / 31 Mayıs 2011 Salı / Kent Ve Demiryolu
49- Süreyya Paşa’nın Anıları “ Teşebbüslerim, Reisliklerim” / Süreyya İlmen / Kadıköy                                
      Belediyesi Sağlık Ve Sosyal Dayanışma Vakfı Yayınları / 2001
50- Atatürk’ün Su Sevgisi ve Savarona Yatı / Makale / Eren Akçiçek / Ege                                                  
      Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi / Ezber Bozan Bilgiler





































Haydarpaşa



SONUÇ
Arif Atılgan

Haydarpaşa, Osmanlı zamanında Yeldeğirmeni, İbrahimağa ve Acıbadem’i içersine alan Anadolu Yakasının en büyük çayırıdır. Burada Osmanlının Süvari birlikleri talim yapmaktadır. 1553 yılında Kanuni Sultan Süleyman ve oğlu 2. Selimin sadrazamlıklarını yapmış olan Haydarpaşa isimli zat buraya bir yazlık ev yapar. Bunun üzerine Haydarpaşa’nın Bahçesi olarak anılmaya başlanan alana, 3. Selim’in 1807 yılında yine Haydarpaşa isimli sadrazamının Selimiye kışlasının inşaatında gayret göstermesi üzerine onun adı verilir. Bu tarihten itibaren alanın adı resmen Haydarpaşa olarak konulmuş olur.

19. yüzyılda güneyde Yeldeğirmeni, kuzeyde İngiliz Mezarlığı oluşması Haydarpaşa Çayırında görülen ilk değişikliklerdir.

Çayırda konumuzla ilgili olarak ilk değişiklik 1872 yılında küçük bir istasyon binasının yapılmasıdır. Daha sonra biraz daha büyültülen bu istasyondan önce Pendik’e, sonra Gebze, İzmit, Sakarya ve Ankara’ya kadar demiryolu döşenmiştir.

Bu demiryolu mal sevkiyatını da arttırmış ve deniz tarafında bir liman oluşturulmasını gerektirmiştir. Önce 1899 yılında Dalgakıran inşa edilmiş, daha sonra alanda Silo, Depo, Gümrük Binası, Liman Polisi, Elektrik Santralı, Rıhtım İdaresi, Pasaport Dairesi, Bekleme Salonu gibi liman tesisleri oluşturulmuştur. Daha sonra 1903-1908 yıllarında Muhacir Misafirhanesi inşa edilmiştir. Muhacir Misafirhanesi Mimar Kemaleddin’in erken dönem eserlerindendir. Bir süre Veterinerlik öğrencilerinin kullandığı bina 1956 yılında etrafına eklemeler yapılarak DDY nin Dikimevi olarak hizmet etmiştir.

1900 lü yılların başında zamanın padişahı 2. Abdülhamid deniz tarafında rayların başlangıç noktasını temsil eden heybetli bir bina istediğini ilan eder. Bu şekilde Haydarpaşa Garının inşasına karar verilir. İki Alman Mimar Otto Ritter ve Helmut Cuno tarafından inşa edilen Gar Binası Art-Nouveau süslemelerle bezenmiş Neo Klasik tarzdadır.

1917 yılında yanan Gar Binası 1927 yılına kadar halka çatısız olarak hizmet etmiştir. 1925 yılında çatısının kapanması için bir proje yarışması yapılmış ama İdare yine binayı eskisi gibi yapmayı tercih etmiştir. Sadece çatısını keserek kısaltmıştır.

1919 yılında 1. Dünya savaşından Osmanlı mağlup çıkınca İngilizler Garı ve Haydarpaşa –Gebze arasındaki hattı zapt etmişlerdir. Ancak 1923 yılında yeni kurulan Cumhuriyet Hükümeti Garı İngilizlerden geriye almışlardır.

1940 lı yılların sonlarına kadar ordunun etkisinde işletilen Demiryolları daha sonra sivillere terk edilmiştir.

Haydarpaşa Garı 1979 yılında, açığında infilak eden İndependenta isimli bir Romen Tankeri sebebi ile yine yangın olayı ile karşılaşmıştır. Ancak 28 Kasım 2010 yılında Gar Binasının çatısında gerçek bir yangın çıkmıştır. Birinci yangından 93 yıl sonra tekrar yaşanılan bu olay insanları çok üzmüştür. 93 yıl önce olduğu gibi bugün de bu yangın tartışılmaktadır.

2006 yılından sonra, 100 yıldır aynı görevi yapan Gar’da zaman zaman değişik fonksiyonlar gerçekleştirilmiştir. Örneğin: 12 Haziran 2006 da Gar Binasının 3. Katı Dress Sommer Proje Bürosuna tahsis edilmiştir. 11 Ağustos 2008 tarihinde Gar içinde ve önünde bir gazetenin kokteyli yapılmıştır. 15-17 Ekim 2008 tarihinde 2. Uluslar arası Demiryolu Sempozyumu düzenlenmiştir. Ve 2008 yılının son gecesinde yani Garın 100. yaş gününde binanın içi diskotek olarak kullanılmıştır.

Umarım 28 Kasım 2010 tarihinde çıkan yangın ile bu Binanın değeri anlaşılır ve son yıllarda gündemde olan Haydarpaşa’nın amacı dışında kullanılması konusu son bulur.
ARİF ATILGAN HAYDARPAŞA KİTABI




13 Mayıs 2015 Çarşamba

Haydarpaşa



LOKOMOTİF VEYA VAGONUN YÖNÜNÜN ÇEVRİLMESİ
Arif Atılgan

Bilindiği gibi tren dizisi önde çekici lokomotif, arkasında ise çekilen vagonlar şeklinde oluşmaktadır. Özellikle ilk ve sonuncu olan istasyonlarda lokomotif veya vagonların istikamet değiştirmeleri ihtiyacı doğmaktadır. Yani lokomotifin vagon dizisinin diğer tarafına geçerek ters istikamete gitmesi gerekmektedir. Bu durumlarda trencilerin kullandığı üç değişik yöntem bulunmaktadır.

Ancak günümüzde çoğunlukla banliyö hatlarındaki tren dizilerinin başında ve sonunda çekici lokomotifler bulundurarak bu iş pratik hale getirilmiştir.

a) PLAKTORNA

Plaktorna lokomotif veya tek vagonun yönünü çevirmeye yarayan bir nevi dönen plaktır. Bu tesisler genellikle lokomotif depolarının içersinde bulunmaktadırlar.

                                                            Haydarpaşa’da Plaktorna

Haydarpaşa’da Plaktorna Tesisi dizel lokomotifler için kullanılan deponun önünde bulunmaktadır.
                                                           

b) ARMUT HATTI

Armut Hattı, tren dizilerini ters yöne çevirmek için inşa edilmiş olan büyük bir armut şeklindeki hattır.

                                                          Haydarpaşa’da Armut Hattı

Haydarpaşa’da Armut Hattı, Behiç Bey Lojmanlarının önünden ve lokomotif depolarının arkasından dolanarak İbrahimağa Alt Geçidine paralel bir şekilde mevcut demiryolu hattının altından geçerek yolcu vagonlarının park sahasına ulaşır. Burada başlangıç noktasına gelen tren dizisi geri geri giderek diğer noktada tersine dönmüş olur. Dolayısıyla yeni seferde koltukların ters gitmemesi de sağlanmış olmaktadır.
                                                 
c) MÜSELLES

Üçgen anlamına gelen Müselles Sisteminde ise alanda büyük bir üçgen hat oluşturulmaktadır. Bu üçgenin uzun kenarlarından birine gelen tren dizisinin lokomotifi bulunduğu yerden geri geri giderek üçgenin diğer uzun kenarından üçgen alanın dışına çıkar. Daha sonra kavisli olan üçgenin küçük kenarından dönerek diğer kenarda bekleyen tren dizisinin ters tarafına geçmiş olur. En son olarak ta geri geri giderek tren dizisine bağlanır.

            Eskişehir Enveriye İstasyonundaki Müselles (Behiç Erkin’in Mezarı da Buradadır) 

Müselles Sistemi Haydarpaşa’da bulunmamaktadır. Bu sistemden özellikle Eskişehir Enveriye İstasyonu gibi kavşak istasyonlarında yararlanılmaktadır.
ARİF ATILGAN HAYDARPAŞA KİTABI