31 Mart 2024 Pazar

 ÖYKÜLER

BİR ÖYKÜ

Yeldeğirmeni’nde Menase ve Menekşe soyadlı Yahudi aileler vardır. Aslında hepsi aynı sülaledendir ama soyadı kanunu çıktığında öyle tercih yapmışlardır.

Madam Klara Menekşe soyadlılarla arkadaştır. Uzunhafız Sokağının alt kısmında otururlar. Kısa boylu, boğazında guatrı olan bir hanımdır.

Fuat Bey ise küçüklüğünden beri şakacı kimlikli bir Türk’tür. Çocukken babaannesinin taharet kabına neft yağ koyduğu anlatılır. Doğru… Yanlış… Yani küçüklükteki yaramazlıkları, büyüdüğünde şakacılığa dönüşmüş. Lakabı Şişman’dır.

Giz ailesi onları 1920’lerden beri tanır.

1930’larda Şişman Fuat ile Klara tanışırlar. Birbirlerinden hoşlanırlar ve sonunda evlenirler. Çocukları olmaz. Semtte neşeli bir aile olarak bilinirler.

Adnan Giz ve ailesi onlarla yıllarca görüşürler. Jean Gabin’e benzeyen Şişman lakaplı Fuat Bey sempatikliğiyle çevresini kendine bağlayan bir insandır.

1960’lı yılların ortasında 80’li yaşlarındayken Fuat Bey ölür. Yalnız kalan Madam Klara Giz ailesiyle ilişkisini kesmez. Görüşmeleri devam eder.

1970’li yıllarda da Madam Klara ölür.

Bu neşeli karı-koca, birlikte yaşadıkları mutlu yıllardan sonra ayrı mezarlıklara gömülür. Fuat Bey Müslüman mezarlığına… Madam Klara Yahudi mezarlığına...

Bir başka öykümüzde anlattığımız Muhlis Bey ve Takuhi Hanım gibi.

Ne acı. Bu tip aileler için de mezarlık yapılamaz mı? Veya birinin mezarlığına diğeri de gömülemez mi? Yani birlikte olamazlar mı?

ARİF ATILGAN 2024 MART

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MİNİK BİR ÖYKÜ

Albay Nuri Bey Ali Paşa’nın uzaktan akrabasıdır. Ali Paşa Adnan Giz’in dedesidir. Ölüm tarihi 1918 yılıdır. Onun oğlu ise Hüsnü beydir…

Bulcay hanım, Albay Nuri beyin kızıdır. Bir ayağı aksamaktadır.

Genç kız olan Bulcay, Adnan Giz’in oğlu Ali Giz’i çocuk arabasıyla gezdirmektedir. Ali 1 yaşındadır.

Bu gezdirmeler sırasında Kürt Mahmut’a rastlamakta, bazen bir iki laf etmektedir..

Minik Ali bu durumdan faydalanmayı becerir. Başkalarının yanında ‘Mamut’ diyerek Bulcay hanımı ürkütmekte “rüşvet” olarak çikolata aldırmaktadır. Bu durum Bulcay hanımı bol bol güldürmektedir.

Kadıköy’de Feridun isimli bir sahaf vardır. Komünist olduğu söylenir. Lakabı da komünisttir zaten. Bulcay hanım onunla evlenir. Ancak birliktelikleri devam etmez. Bir süre sonra boşanırlar.

Semtler böyledir. Kendi içinde. Mütevazı. Öyküleri de… Genelde düz ve basit. Arada bir karmaşık...

ARİF ATILGAN 2024 MART

 

https://atilganblog.blogspot.com/2024/03/bir-oyku-yeldegirmeninde-menase-ve.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/i%CC%87ki%CC%87-k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk-%C3%B6yk%C3%BC

 

25 Mart 2024 Pazartesi

ÖYKÜ

BİR İNŞAAT SERÜVENİ

1980’li yıllar… Altıyol Meydanı’nda Mimarlık bürom, Caferağa’da nalbur dükkânım var. Anadolu Yakası’nda inşaatçılık ta yapıyorum. Her birinde her gün saatlerim geçiyor. Ama ben nalburda vakit geçirmeyi seviyorum. Orada insanlarla daha yakın oluyorum. Çok ziyaretçim geliyor. Ayrıca kapı önünde oturduğumda çoğu tanıdık, gelen geçenle selamlaşmak ve laflamaktan da keyif alıyorum.

Bir gün komşulardan Dikran Bey geldi. Kendisi karşı sıramızda 2 katlı eski bir evde oturmaktadır. Kısa sohbet sonrası dedi ki ‘Bizim evi yıkıp inşaat yapar mısın?’ ‘Yaparım tabii.’ Dedim.  ‘İşimiz bu.’ İşte serüven böyle başladı.

Ertesi gün eşi ile geldi. Konuştuk, anlaştık. Daha sonraki gün Notere gidip sözleşme yaptık. Ve ben çalışmalarıma başladım.

Müteahhitler genellikle evi yıkarak işe başlarlar. Ben garanticiyimdir. Evi yıkmam. Belediyede Proje-Ruhsat süreci bitinceye kadar ev sahipleri orada oturmaya devam eder. Hani bir sorun çıkar filan. Anlaşmayı iptal eder gideriz. Sadece yaptığım masraflar zararım olur. Onu da helal eder, ‘tecrübe’ der, geçer giderim. 

Ruhsat arsaya verilir. Dolayısıyla proje onaylanacağı zaman evi yıkıp parseli arsaya çevirmek gerek. Öyle yaptım.

Nitekim onaylı projeyle ruhsatı alma safhasına gelindiğinde ev sahiplerine yakınlarda bir daire kiraladım. Taşındılar. Yıkım ruhsatını aldım. Evi yıktım. Sonra Tapu Dairesinden parselin arsa olduğuna dair cins tahsisi yaptırdım. Arsa tapusunu alıp belediyeye verdim ve onaylı proje ile inşaat ruhsatını aldım.

Bu safhadan sonra yapılacak işlemler… Tapu dairesinde kat irtifakının kurulması ve arsa sahibinin bana vereceği bağımsız bölümlerin hisse satışının yapılmasıdır.

İşte burada iş karıştı. Kat irtifakını kurdum. Ama bana verilecek bağımsız bölümleri alamıyorum. Adam Ermeni, karısı Rum’muş. Karısıyla ilgili tapu devrinde sorun çıkıyor.

Tapu Müdürlüğü, ‘Sultanahmet’te Tapu Kadastro İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne git’ dedi. Gittim. Orası da ‘Ankara’da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne git’ dedi. Oraya da gittim. Sonra yine... Yine… Her iki tarafa da defalarca gittim. Hep çıkmaz sokağa girmiş gibi oluyorum. Olmuyor.

Adamların evini yıktım. Kiralarını ben veriyorum. İş sonuçlanmıyor. Geceleri uykum kaçıyor. Balkona çıkıp sigara içiyorum. Hem fizyoloik hem psikoloik sağlığımın bozulduğunu hissediyorum. Çıkar yol göremiyorum.

Ankara’ya gidişlerim trenle. Sabah erken saatte Gar’a iniyorum. Henüz resmi daireler açılmamış oluyor. Ben de Çankaya’da bir otelin yola bakan bahçesinde kahve içerek vakit geçiriyorum. Şükür ki küçük keyiflerim vardır. Bir gün orada otururken dedim ki içimden ‘Madem kadında sorun çıkıyor adamın hissesini devralayım.’

O gün Tapu Genel Müdürlüğü’ndekilere bunu da sordum. ‘Öyle olur’ dediler. İstanbul’a dönünce Arsa sahiplerine de aynı şeyi sordum. Onlar da ‘olur’ dediler.  

Hemen Tapu Dairesinde bu şekilde muameleyi yaptık ve inşaata başladım. Zaten küçük bir parseldi. İnşaat çabuk bitti. Evlerine taşındılar. 3. ve 4. Katları onlar için dubleks yapmıştım. Çatıyı da teras yaptım. Bahçe gibi… Üst katlar onlara ait olmuştu. Herkesin keyfi yerinde olarak hayat devam etmeye başladı…

Google'da Binanın Bugünkü Hali

Bitmedi…

Kedileri vardı. Küçük bir aslan yavrusu gibi… Hem iri hem de güzel. Hayvanın en önemli keyfi 4. Kattaki pencerenin denizliğinde uyumak. Ben aşağıdan bakarken ürperiyorum. O gayet sakin. 20cm genişlikte yürüyor da dönüyor da…

Bir gün Dikran Bey telaşla geldi. Kedi uyurken 4. Katan aşağı düşmüş. ‘Eh. Söylemiştim.’ Demeye çalışıyorum. ‘Ama kedi yok.’ Demez mi. Belli ki ölmemiş. Kaybolmuş veya kaçmış.

Tarzan filminde görmüştüm sanırım. Filler öleceğini hissedince bir şelalenin arkasındaki mağaraya gidiyorlar, gözden ırak oluyorlardı. Demek başka hayvanlarda da böyle huy varmış. Bizim kedi de bir yere gizlenmiş.

Uzatmayayım. Aradan birkaç gün geçti. Dışarıdan Dikran Bey’in keyifli küçük çığlıklarını duydum. Kapıya çıktığımda gördüm ki kedi gelmiş. O da ona ‘Nerelerdeydin?’ diye soruyordu... Yanına gittim. ‘Neyse. İçin rahat. Gel sana bir çay ikram edeyim.’ Dedim.

Apartmanın kapısını açtı, kedi içeri daldı. Yukarıdan bakan eşi de daire kapısını açıp kediyi eve almak için içeri girdi.

Biz de dükkânımın içindeki yazıhane bölümüne geçtik. Çayları içerken sohbete başladık. Şuradan buradan konuşurken Dikran Bey dedi ki ‘Biz Tapudaki sorunları biliyorduk.' 'Ne.’ Dedim. ‘Yahu Ben hasta olacaktım.’ Anlattı…

Kimlerse tanımıyorum. Evin sorunlarını anlattığı birkaç kişi Ona beni tavsiye etmiş. ‘Yaparsa O yapar. Ama sakın bu sorunları anlatma. Pürüzlü işe girmez.’ demişler.

2024 yılındayız… Bazen geçerim o sokaktan... Kimseyi tanımıyorum. Kimse de beni tanımıyor. Eminin birbirlerini de tanımıyorlar. Öyle miydi eskiden. Kadıköy’ün tüm esnafını tanırdım. Sadece esnafını değil üst katlarda oturan aileleri bile tanırdım.

İki öykü birden oldu bu sefer. Ama öyle gerekiyordu. Affola…

ARİF ATILGAN 2024 MART

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/bi%CC%87r-i%CC%87n%C5%9Faat-ser%C3%BCveni%CC%87

https://atilganblog.blogspot.com/2024/03/oyku-bir-insaat-seruveni-1980li-yllar.html



20 Mart 2024 Çarşamba

 Kent Hafızası


TİPİTİP RAMAZAN

1970’li yıllar… Kadıköy’de çay bahçelerinin moda olduğu dönem… Hepsi, ilkbaharın kendini hissettirdiği mart ayından itibaren açılmaya ve de dolmaya başlar.

Onu önce Fenerbahçe’deki çay bahçelerinde sonra Moda’da görmeye başlamıştım. Daha sonra Kadıköy Çarşısında ve de her yerde...

Çiklet satardı. Tipitip çikletleri. Dolaşırken ikinci İ harfini uzatarak bağırırdı. Tipiiitip... Sonraları o kadar tanındı ki Kadıköy’de… Bağırmayı da bıraktı. Adı Ramazan’dı. Giderek Tipitip Ramazan olarak bilinmeye başladı. Kısa boylu, saf ve sempatik bir gençti. Sevilirdi. Herkes Onu tanırdı ama O da herkesi tanırdı. Bu sebepten kimi görse yanına gelir, sohbet ederdi.

Ondan dinlemiştim sanırım. Caferağa’da bir pasajda yatıp kalkıyormuş. O pasajdaki Berber Caco Ona sahip çıkıyormuş.

Ramazan Fenerbahçeliydi. Üzerinde her zaman Fenerbahçe’nin renkleri olan sarı-lacivert giysiler olurdu. Takımın antrenmanlarını da maçlarını da kaçırmazdı. Hepsine giderdi bildiğim kadarıyla. O yıllarda maçlar çok pahalı sayılmazdı ama nasıl gittiğine şaşırırdım. Sanırım birileri sokarmış içeri.. Her rastladığımızda takımın durumunu anlatırdı. Oyuncular hatta idareciler bile tanırdı Onu.

Çiklet çiğneme alışkanlığım yoktur. Ama Onu görünce 1-2 paket alırdım. ‘Ramazan, sen beni çiklet çiğnemeye alıştıracaksın.’ Derdim.

O Fenerbahçeli Tipitip Ramazandı. Ta ki o güne kadar…


                                             Ramazan Çiklet Satarken

Kadıköy Çarşıda rastlamıştım. Alışkanlıkla ‘Fenerden ne haber?’ dediğimde verdiği cevap şaşırtıcıydı. ‘Artık kendi Bağ-Kur’uma bakacağım.’ Belli ki hasta taraftarlığı bırakmıştı. 

Onu seven bir Kadıköylü durumuna el koymuş. Önce Bağ-Kur kaydını bulmuş. Düzenli olmasa da eski ödemelerini ortaya çıkarmış. Bağ-Kur, SGK hepsini toparlamış. Sanırım o cümleyi de O kurmuş. ‘Sen önce Bağ-Kur’una bak. Futbol doyurmaz seni.’ Ramazan da ‘Bağ-Kur’uma bakacağım’ demeye başlamış. Ogün Onun değiştiğini hissettim.

‘Bağ-Kur’uma bakarım’ sözünü uzun süre arkadaşlarımla aramızda kullanmıştık. Gereksiz şeylerle uğraşanlara bu sözü söylerdik.

Bir süre sonra Ramazan ortalıkta görünmemeye başladı. Uzun zaman sonra Kadıköy’de Ona rastladım. ‘Hayrola Ramazan. Gözükmüyorsun ortalıkta’ demiştim. Anlattıklarından anladım ki bir huzurevine yatırılmış. Maltepe’de…

Belli ki Ramazan’a bir hayırsever sahip çıkmış. Bağ-Kur, SGK primlerini derleyip toparlamış. Onun emekli olmasını sağlamış. Sonra da Onu bir huzurevine yatırmış. Maltepe’de Darülaceze’ye ait bir huzurevi vardır. Kesin bilmiyorum ama sanırım oraya… Özeller ücretsiz almazlar çünkü.

Geçtiğimiz yıl da görmüştüm Onu. Yine Çarşıda. Bu sefer uzaktan bakıştık sadece. Bırakın konuşmayı selamlaşmadık bile. Çünkü Çarşıda Çarşılık kalmamıştı. O da Ben de yabancı gibiydik Kadıköy’de artık. Ne ilgisi var? Demeyin.

Kadıköy şehir olmaktan çıkmış kent olmuştu. Biz de şehirli olmaktan çıkıp kentli olmuştuk sanırım.

ARİF ATILGAN 2024 MART

 

      

 

 

17 Mart 2024 Pazar

KÖŞE YAZISI

ÇOCUKLAR, YAŞLILAR VE SİYASET

TV’de bir siyasetçi propaganda konuşması yapıyor. Partisini merak bile etmedim. Hepsi aynı çünkü...

Diyor ki ‘Çocukları sokaktan kurtaracağız.’ Sonrasında da uzun uzun çocuklar için yapacakları tesisleri anlatıyor. Yahu sokakları önce arabalardan kurtarın da görelim sizin siyasetinizi. Sokak, çocukların en iyi oyun alanıdır. Orada birbirlerini kolayca görürler. Üstelik evinin kapısından çıkar çıkmaz… Onlarca sokak oyunu vardır.

Sokaktaki çocuk kendisidir. Evinin hemen önündedir. Güvenlidir. Evinde büyükleri vardır. Diğer evlerde ise komşuları... Onlar da ağbisi, ablası, amcası, teyzesidir Onun. Orada arkadaşlığı öğrenir. Büyükleri Onu korur. Küçüklerini ise O korur. Tabii ki arada itiş kakış olur. İzole değildir ki sokaklar. Siz sokakları yok edin. Sonra da yeni oyun alanları yapmaya çalışın. Yapmacık.

Tesislerde büyüyen çocuk, çocuk olmuyor. Robot oluyor. Duygusuz… Bu mudur? Eskiden okuldaki sınavda arkadaşına kopya veren çocuk bazen kopya verdiği arkadaşından düşük not alırdı. Gülünürdü bol bol… Şimdi torunumun okulunda çocuklar birbirlerine değil kopya vermek, karnelerini bile göstermiyorlar. Üstelik daha çok itiş kakış oluyor.

                                                         Sokak Herkesindir

Yaşlılar için ise 3-5 saatliğine emanet edilecekleri kurumları anlatıyor siyasetçi. Kapalı mekânlar. Oraya bırakıp işinize, çarşıya-pazara gideceksiniz. Dönüşte alacaksınız. Güvenli olduğundan içiniz rahat edecek. Yaşlılar bir kuruma emanet edilecek evcil hayvanlar değildir. Eşya ise hiç değildir.

Yaşlılar için onları oraya buraya bırakacak olan yakınlarına muhtaç olmadıkları tesisler yapmak hiçbir siyasetçinin aklına gelemiyor. Onlara artık yeni aile düzeninde yer yoksa yaşlı bakım evleri yapılmalıdır. Sağlığı uygun olanların dışarı çıkıp tekrar geriye döndüğü tesisler…  Siyasetçi bugün yaşamını sürdürüyorsa yaşlıların bugüne kadar yaptıkları sayesindedir.

Yaşlılar, akıl danışılan saygın kişiler olmalıdır. Huzurevinde yaşayan bir eski hâkime rastlamıştım. Anlatmayayım. Çok üzülmüştüm.

İnsanlar yaşlısıyla, genciyle, çocuğuyla, bebeğiyle ve hatta hayvanlarıyla birlikte yaşayabilmelidir. Şehir budur. Huzurevi kadar kreş… Kreş kadar huzurevi önemli olmalıdır.

Sevgili siyasetçiler… Siz bu basit denklemi çözen vaatler bulun lütfen.

ARİF ATILGAN 2024 MART 
 
https://atilganblog.blogspot.com/2024/03/kose-yazisi-cocuklar-yaslilar-ve.html
 
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/%C3%A7ocuklar-ya%C5%9Flilar-ve-si-yaset