Haydarpaşa’da Neler Oluyor?
Arif ATILGAN
19 Ağustos 1908 tarihinde hizmete başlamış olan Haydarpaşa Garı ile ilgili olarak 2004 yılından itibaren, bizlere göre iyi niyetli olmayan bazı çalışmalar olduğunu açık bir şekilde gözlemlemekteyiz. 17.9.2004 tarihinde 5234-5 sayılı, 21.4.2005 tarihinde ise 5235-32 sayılı yasalarla başlayan hareketlenmeler, gar ve çevresindeki 1 milyon m2’lik alana birtakım inşaatlar yapılmak istendiğinin ilk işaretleri olarak kendini belli etmişti. Ancak daha sonra 26.4.2006 tarihinde 5 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (KTVKK) tarafından sahanın tamamının tarihî ve kentsel sit ilan edilmesiyle, amaç bir süre için frenlenmişti. Bu kişi ve kurumlar 21.6.2006 ve 7.3.2007 tarihlerinde 5 No.lu KTVKK’na kararını değiştirmesi için tekrar başvurmuşlar ancak her iki başvurularına da ret cevabı almışlardı. Israrla alana inşat yapılmasını isteyen TCDD; bu sefer 25.6.2007 tarihinde sit kararının iptali için KTVKK kararına dava açmış, ancak 18.9.2007 tarihinde Mimarlar Odası’nın da KTVKK tarafında müdahil olduğu bu davayı kaybetmişti. Daha sonra TCDD buraya plan yapma yetkisini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) vermiş, İBB ise 20.2.2008 tarihinde plan yapmanın bir prosedürü olarak kurumlara görüşlerini sormuştu. Ne acıdır ki, TCDD 2.3.2008 tarihinde bu soruya “Haydarpaşa Garı’na ihtiyacım yok” cevabını vermişti. 16.7.2008 tarihinde planın yapılması işi ihaleye çıkarılmış, 30.7.2008 tarihinde ise konuyla ilgili bir “arama konferansı” düzenlenmişti.
Bütün bu gayretler önce 1 milyon m2 olan, ancak daha sonra içerilere doğru büyültülerek 2,2 milyon m2’ye çıkarılan, ileri tarihlerde Selimiye Kışlası’na kadar daha da büyültülmesi düşünülen tarihi ve kentsel sit alanına yerli ve yabancı sermaye tarafından inşaatlar yapılabilmesi içindi. Bu arada daha sonra dava açılarak iptal edilen, 1/100.000 ölçekli planda da alan “merkezi iş alanı” (MİA) olarak gösterilmişti.
Yukarıda anlatılan bütün çalışma ve gayretlere rağmen Mimarlar Odası’nın da içinde bulunduğu 70’i aşkın STK’nın katıldığı Haydarpaşa Dayanışması, büyük bir sivil mücadele örneği göstererek Haydarpaşa’ya bu projelerin yapılabilmesini önlüyorlardı.
Bugünlerde kendi alanını ille de inşaata açmak isteyen TCDD’nin Haydarpaşa’yı işlevsizleştirme çabalarına giriştiği gözlemlenmeye başlanmıştır. Önce 12.6.2006 tarihinde ilgili KTVKK’dan alınan basit onarım izni ile garın üçüncü katı dekore edilerek Drees & Sommer Proje Bürosu’na tahsis edilmişti. Gara ilk fiziki müdahale denebilecek bu olaydan sonra ikinci olarak ise 11.8.2008 tarihinde deniz tarafındaki alan, bir kokteyl için halka kapatılmıştı.
15-17 Ekim 2008 tarihleri arasında ise Haydarpaşa Garı’nda 2. Uluslararası Demiryolu Sempozyumu-Sergisi yapılması programlanmıştır. Avrupa Yatırım Bankası’nın himayelerinde TCDD, Uluslararası Demiryolları Birliği, İTÜ, ODTÜ, Süleyman Demirel Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nin düzenlediği sempozyumun birincisi 13-14 Ekim 2006 tarihinde Ankara Bilkent Otel’de ve 15 Aralık 2006 tarihinde İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilmişti.
Bu etkinlik gar binasının içersinde ve trenlerin olduğu taraftaki üzeri kapalı olan, Danışma Bürosu’nun bulunduğu alanda yapılacaktır. TCDD’nin internette yayımladığı bilgilere göre, Garın içi fil ayağı kolonlar hiza alınarak üç ayrı “B, C, D” salonları olarak düşünülmüş, Danışma Bürosu’nun olduğu kısım ise büyük “A”salonu olarak düzenlenmiştir. Yaratılan yeni mekânlardan büyük A salonuna 751, gar içindeki salonlardan ortadaki C salonuna 210, iki yandaki B ve D salonlarına ise 175’er koltuk olmak üzere toplam 1311 koltuk yerleştirilmiştir. Ancak kapalı mekânların dışında tren yolu üzerine de, Haydar Baba’nın mezarının hizalarına kadar açık sergi alanları kurulması planlanmıştır. Garın liman tarafında dört adet banliyö hattı çalıştırılacakmış gibi görünse de pratikte bu durumun olanak dışı olduğu açık bir şekilde belli olmaktadır. Zira banliyö trenlerine sadece Haydarpaşa vapur iskelesinden değil, Kadıköy tarafından da yolcuların ulaşabilme zorunluluğu vardır. Bütün bu bilgilerden anlaşılabileceği gibi burada 15-17 Ekim tarihlerinde etkinliğe katılan binlerce insan bulunacaktır. Dolayısıyla zorunlu olarak trenler çalışmayacak, halk sadece gar içine değil deniz tarafına da sokulmayacaktır.
Öğrendiğimiz kadarıyla gar binasının içersinde yapılacak olan etkinlik için, ilgili 5 No.lu KTVKK’dan alınan izne göre iki gün öncesinden itibaren düzenleme çalışmaları yapılabilecek ve toplantıların sonrasında da iki gün içersinde alan eski durumuna getirilecektir. Bu çalışmaların binaya hiçbir şekilde zarar verilmeden yapılacağı ifade edildiği halde tefriş planında Danışma Bürosu ve gişelerin önündeki turnikelerin kaldırıldığı görülebilmektedir. Ayrıca garın dışındaki tren raylarının üzerinde kullanılacak olan koruma altındaki geniş alan için de ilgili KTVKK’dan izin alınması gerekmektedir.
Bu etkinliğin iki gün öncesi ve sonrası hesap edildiğinde Haydarpaşa Garı bir hafta halka kapatılacak ve çalışma dışı kalacaktır. Burada halka sağlanan ulaşım hakkı sosyal devletin kamu hizmetidir, dolayısıyla bu hakkın engellenmesi asla yasal bir işlem olarak kabullenilmemelidir.
Belli ki Haydarpaşa adım adım işlevsizleştirilerek insanların bu duruma alıştırılması sonucunda, istenilen projelerin daha sorunsuz gerçekleştirilmesi sağlanmak isteniyor.
Herkesin Haydarpaşa’yı ilk gördüğü günle ilgili bir anısı vardır. Ben Haydarpaşa’da (Yeldeğirmeni’nde) büyüdüğüm için böyle bir duyguyu hiç yaşamadığımı belirtmek isterim. Çünkü zaten kendimi bilmeye başladığımda burasını da bilmeye başlamıştım. Limanından balık tuttuğum, dalgakıranından denize girdiğim, garından trene bindiğim Haydarpaşa Garı’nı o derece kendimin hissetmiştim ki...
Haydarpaşa Garı bana daha çok trenleri düşündürürdü. Buharlı kara trenler, kurumlu dumanıyla istim salarak semtimizden geçtiğinde her tarafı dumanının özel kokusuyla etkilerdi. Bir de tren giderken, rayların düzleminin eğiminden dolayı etraftaki binaların yıkılacakmış gibi eğik gözükmeleri beni eğlendirirdi. Bugün hâlâ trene bindiğimde, binaların o görüntüsüne gözüm takılır ve kendi kendime gülümserim.
Bu derece bizim olan bir yapıyı bize yasaklamayı düşünebilen TCDD yetkilileri, belli ki bizler kadar Haydarpaşa’yı benimsememişlerdir.
Kurumların yönetimine, oraları seven yöneticiler getirilmelidir.
Ekim 2008 Mimarlara Mektup
Arif ATILGAN
19 Ağustos 1908 tarihinde hizmete başlamış olan Haydarpaşa Garı ile ilgili olarak 2004 yılından itibaren, bizlere göre iyi niyetli olmayan bazı çalışmalar olduğunu açık bir şekilde gözlemlemekteyiz. 17.9.2004 tarihinde 5234-5 sayılı, 21.4.2005 tarihinde ise 5235-32 sayılı yasalarla başlayan hareketlenmeler, gar ve çevresindeki 1 milyon m2’lik alana birtakım inşaatlar yapılmak istendiğinin ilk işaretleri olarak kendini belli etmişti. Ancak daha sonra 26.4.2006 tarihinde 5 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (KTVKK) tarafından sahanın tamamının tarihî ve kentsel sit ilan edilmesiyle, amaç bir süre için frenlenmişti. Bu kişi ve kurumlar 21.6.2006 ve 7.3.2007 tarihlerinde 5 No.lu KTVKK’na kararını değiştirmesi için tekrar başvurmuşlar ancak her iki başvurularına da ret cevabı almışlardı. Israrla alana inşat yapılmasını isteyen TCDD; bu sefer 25.6.2007 tarihinde sit kararının iptali için KTVKK kararına dava açmış, ancak 18.9.2007 tarihinde Mimarlar Odası’nın da KTVKK tarafında müdahil olduğu bu davayı kaybetmişti. Daha sonra TCDD buraya plan yapma yetkisini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) vermiş, İBB ise 20.2.2008 tarihinde plan yapmanın bir prosedürü olarak kurumlara görüşlerini sormuştu. Ne acıdır ki, TCDD 2.3.2008 tarihinde bu soruya “Haydarpaşa Garı’na ihtiyacım yok” cevabını vermişti. 16.7.2008 tarihinde planın yapılması işi ihaleye çıkarılmış, 30.7.2008 tarihinde ise konuyla ilgili bir “arama konferansı” düzenlenmişti.
Bütün bu gayretler önce 1 milyon m2 olan, ancak daha sonra içerilere doğru büyültülerek 2,2 milyon m2’ye çıkarılan, ileri tarihlerde Selimiye Kışlası’na kadar daha da büyültülmesi düşünülen tarihi ve kentsel sit alanına yerli ve yabancı sermaye tarafından inşaatlar yapılabilmesi içindi. Bu arada daha sonra dava açılarak iptal edilen, 1/100.000 ölçekli planda da alan “merkezi iş alanı” (MİA) olarak gösterilmişti.
Yukarıda anlatılan bütün çalışma ve gayretlere rağmen Mimarlar Odası’nın da içinde bulunduğu 70’i aşkın STK’nın katıldığı Haydarpaşa Dayanışması, büyük bir sivil mücadele örneği göstererek Haydarpaşa’ya bu projelerin yapılabilmesini önlüyorlardı.
Bugünlerde kendi alanını ille de inşaata açmak isteyen TCDD’nin Haydarpaşa’yı işlevsizleştirme çabalarına giriştiği gözlemlenmeye başlanmıştır. Önce 12.6.2006 tarihinde ilgili KTVKK’dan alınan basit onarım izni ile garın üçüncü katı dekore edilerek Drees & Sommer Proje Bürosu’na tahsis edilmişti. Gara ilk fiziki müdahale denebilecek bu olaydan sonra ikinci olarak ise 11.8.2008 tarihinde deniz tarafındaki alan, bir kokteyl için halka kapatılmıştı.
15-17 Ekim 2008 tarihleri arasında ise Haydarpaşa Garı’nda 2. Uluslararası Demiryolu Sempozyumu-Sergisi yapılması programlanmıştır. Avrupa Yatırım Bankası’nın himayelerinde TCDD, Uluslararası Demiryolları Birliği, İTÜ, ODTÜ, Süleyman Demirel Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nin düzenlediği sempozyumun birincisi 13-14 Ekim 2006 tarihinde Ankara Bilkent Otel’de ve 15 Aralık 2006 tarihinde İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilmişti.
Bu etkinlik gar binasının içersinde ve trenlerin olduğu taraftaki üzeri kapalı olan, Danışma Bürosu’nun bulunduğu alanda yapılacaktır. TCDD’nin internette yayımladığı bilgilere göre, Garın içi fil ayağı kolonlar hiza alınarak üç ayrı “B, C, D” salonları olarak düşünülmüş, Danışma Bürosu’nun olduğu kısım ise büyük “A”salonu olarak düzenlenmiştir. Yaratılan yeni mekânlardan büyük A salonuna 751, gar içindeki salonlardan ortadaki C salonuna 210, iki yandaki B ve D salonlarına ise 175’er koltuk olmak üzere toplam 1311 koltuk yerleştirilmiştir. Ancak kapalı mekânların dışında tren yolu üzerine de, Haydar Baba’nın mezarının hizalarına kadar açık sergi alanları kurulması planlanmıştır. Garın liman tarafında dört adet banliyö hattı çalıştırılacakmış gibi görünse de pratikte bu durumun olanak dışı olduğu açık bir şekilde belli olmaktadır. Zira banliyö trenlerine sadece Haydarpaşa vapur iskelesinden değil, Kadıköy tarafından da yolcuların ulaşabilme zorunluluğu vardır. Bütün bu bilgilerden anlaşılabileceği gibi burada 15-17 Ekim tarihlerinde etkinliğe katılan binlerce insan bulunacaktır. Dolayısıyla zorunlu olarak trenler çalışmayacak, halk sadece gar içine değil deniz tarafına da sokulmayacaktır.
Öğrendiğimiz kadarıyla gar binasının içersinde yapılacak olan etkinlik için, ilgili 5 No.lu KTVKK’dan alınan izne göre iki gün öncesinden itibaren düzenleme çalışmaları yapılabilecek ve toplantıların sonrasında da iki gün içersinde alan eski durumuna getirilecektir. Bu çalışmaların binaya hiçbir şekilde zarar verilmeden yapılacağı ifade edildiği halde tefriş planında Danışma Bürosu ve gişelerin önündeki turnikelerin kaldırıldığı görülebilmektedir. Ayrıca garın dışındaki tren raylarının üzerinde kullanılacak olan koruma altındaki geniş alan için de ilgili KTVKK’dan izin alınması gerekmektedir.
Bu etkinliğin iki gün öncesi ve sonrası hesap edildiğinde Haydarpaşa Garı bir hafta halka kapatılacak ve çalışma dışı kalacaktır. Burada halka sağlanan ulaşım hakkı sosyal devletin kamu hizmetidir, dolayısıyla bu hakkın engellenmesi asla yasal bir işlem olarak kabullenilmemelidir.
Belli ki Haydarpaşa adım adım işlevsizleştirilerek insanların bu duruma alıştırılması sonucunda, istenilen projelerin daha sorunsuz gerçekleştirilmesi sağlanmak isteniyor.
Herkesin Haydarpaşa’yı ilk gördüğü günle ilgili bir anısı vardır. Ben Haydarpaşa’da (Yeldeğirmeni’nde) büyüdüğüm için böyle bir duyguyu hiç yaşamadığımı belirtmek isterim. Çünkü zaten kendimi bilmeye başladığımda burasını da bilmeye başlamıştım. Limanından balık tuttuğum, dalgakıranından denize girdiğim, garından trene bindiğim Haydarpaşa Garı’nı o derece kendimin hissetmiştim ki...
Haydarpaşa Garı bana daha çok trenleri düşündürürdü. Buharlı kara trenler, kurumlu dumanıyla istim salarak semtimizden geçtiğinde her tarafı dumanının özel kokusuyla etkilerdi. Bir de tren giderken, rayların düzleminin eğiminden dolayı etraftaki binaların yıkılacakmış gibi eğik gözükmeleri beni eğlendirirdi. Bugün hâlâ trene bindiğimde, binaların o görüntüsüne gözüm takılır ve kendi kendime gülümserim.
Bu derece bizim olan bir yapıyı bize yasaklamayı düşünebilen TCDD yetkilileri, belli ki bizler kadar Haydarpaşa’yı benimsememişlerdir.
Kurumların yönetimine, oraları seven yöneticiler getirilmelidir.
Ekim 2008 Mimarlara Mektup
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder