SABRİYE YENGEM
Arif Atılgan
1924 Mübadelesinde dedem, babaannem ve dört oğlu Drama’dan
Hacı Mehmet Köyüne gelmişler. En büyük oğul olan babam İstanbul’da okumuş.
Diğerleri köyde kalmışlar. Dedem öldüğü yıl ben doğmuşum. O sebepten Onun adını
vermişler bana. Köydeki evin her odası bir ailenindi. Babaannemin odası
ayrıydı. Yaz mevsimlerinde Köye gider bir süre tatil niyetine orada kalırdık.
1950 yılında Sabriye Yengem Kirazlı Köyden gelin
gelmiş. Küçük amcamın eşidir. Coşkulu konuşma şekli, davranışı, biz çocukların
sorununu çözmedeki yakınlığı bizi Ona yakın yapardı.
Sabriye Yengem
1950’lerin sonlarında bu aile Kamber Babaya taşındı. Oradaki
arazinin içine tek katlı bir ev yapıldı. Sığırların ahırı, tavukların kümesi ve
koyunların mandırasının dışında kalan alana karpuz ekilirdi.
1970’lerde bu alan elma bahçesi yapıldı. Fatih
Caddesinden sonraki bütün arazinin tek eviydi. Yalova’ya geldiğimizde biz de
artık Köye değil Kamber Babaya konuk olurduk.. Yemek seçen bir çocuktum. Çaresiz
kaldığımda yengem folluktan topladığı 5-10 yumurtayı tavaya kırar, hepsini
çatalla karar, pişirirdi. Kaygana derdi bu yemeğe.
O yıllarda ne Köyde ne de Kamber Babada elektrik, su,
yol yoktu.
Yengem 5 yıl önce belinden rahatsızlık geçirdi. Egzersiz
yapması gerekiyordu. Karakterinin tersine davrandı, tembellik yaptı. Yatağa
mahkûm oldu. Ama yaşamla bağlantısını koparmadı. Doktor olan torunu Oğuz ‘ Yattığına
bakma Arif Ağbi. Yalova’nın haberini Ondan alabilirsin’ demişti. Eş-dost Ona
uğrar, nerede ne olduğunu anlatırmış. Gelenler diğerlerinin havadisini Ondan
öğrenirmiş.
En son geçtiğimiz Kurban Bayramında görüştük. Yattığı
yerden iyi görebilmek için bana ‘Şöyle otur’, eşime ‘Gelin sen de şöyle gel’
diyerek bizi rahat göreceği şekilde yerleştirdi yatağının yanına. Ayrılırken
yanaklarımızdan öptü, biz de Onu öptük.
Bayram bitti, 3 gün sonra 28 Ağustos sabahı saat 6 da
telefon çaldı. Oğlu, adaşım Arif Atılgan arıyordu. Bu saatlerde gelen
telefonları bilirim. Hayra alamet değildir. Açtım. ‘Arif Ağbi, annemi
kaybettik’ dedi. Yengem 80’li yaşların sonlarındaydı, arkasında bıraktığı amcam
90’lı yaşların sonlarında. 68 yıl sonra ayrılıyorlardı. Emeğimin geçtiği Hacı
Mehmet Köyü Camiinden kaldırdık. Köyün mezarlığına defnettik. Herkes çıktı. Ben
başta babam olmak üzere tüm Atılgan soyadlılara birer Fatiha okudum.
Her gelişimizde eskilerden anlatırdı Yengem. En çok
anlattığı anı kendisi aileye gelin gelmeden önce yaşanmış bir olaydır. Ona babaannem
anlatmış.. 1940’ların başları. Babam, annem ve ağbim köydeki evde konuklar. Ağbim 1 yaşlarında. Annem tek gelin, ağbim tek
torun. Erkekler tarlaya gitmişler. Okumuş ama sonuçta gelin olan annem evde
yemek yapmış. Kuru fasulye çorbası, pilav. Şartlar şehirde zor. Köyde tamamen
zor.. Her şey bittiği sırada ağbim fasulye çorbası tenceresinin kapağını açmış
ve içine çiş yapmış. Annem ağlamaya başlamış. Şehirli kadın. Köy şartlarında
yeniden yemek yapacak. Odunla ocak yakacak filan.. Daha da kötüsü tarladan
dönme saati yaklaşmış. Babaannem durumu görmüş. ‘Ağlama kızım, minicik sabinin
çişinden ne olacak? Ses etme.’ Demiş.
Tesadüf. Günümüzde, Hacı Mehmet Köyü Derneğinin cenazelerden
sonra verdiği yemekte bu menü uygulanır. Yengeminkinde de aynıydı.
Onunla bir anımı yazıp bitireyim.. 1988 yılının Kurban
Bayramıydı. Kamber Babadaki evin önünde oturuyorduk. 1 yıl önce babamı
kaybetmiştik. Yengem titrer gibi oldu ve ‘Eski günler aklıma geldi. Birden garipsedim
kendimi. Rahmetli Ağbim (babam) odunla ateş yakar, kurban eti pişirirdi. Bir
yandan da çocuklara lokum dağıtırken dikkati dağılır, etleri ya yakar ya da çiğ
bırakırdı. Gülerdik. Geçti gitti..’ Dedi.
Yengem de geçip gitti. Her kes bilmeli geçip
gidileceğini.. Allah Rahmet Eylesin.
ARİF ATILGAN EYLÜL 2018
Başınız sagolsun.Mekanı cennet olsun.
YanıtlaSil