YELDEĞİRMENİ'NDE SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI ANISI
Arif Atılgan
1972 yılının Ocak ayı. Diyarbakır Hava Kuvvetlerinde
mimar olarak yedek subaylık yapıyorum. Her yer kar. Hava koşulları dolayısıyla
inşaatlar durmuş. Şube Müdürümüz Binbaşı bu boşlukta bizlere izin kıyağı yapıyor.
Herkesi kendi memleketine görevli gönderiyor. Ben Lüleburgazlı arkadaşımla
birlikte İstanbul’a gideceğim.
21 Ocak 1972. Uçaklar kalkmıyor. Şehre inip otobüs
aradık. Bir şirkette yer bulduk ve hemen eşyamızı alıp otobüse yerleştik. Normalde
Diyarbakır-İstanbul 24 saattir. Ama her yer bembeyaz kar olduğu için yolculuğumuz
36 saati buluyor.
22 Ocak 1972. Geç saatlerde Gebze’de bekletiliyoruz.
İstanbul’da sokağa çıkma yasağı olacağını söylediler. Saat 23 gibi Harem
Otogarına gelebildik. Arkadaşım, Lüleburgaz otobüsü için bilet aldı ve Otogarda
kaldı. Ben servis minibüsüyle Kadıköy’e indim. Her taraf boştu.
23 Ocak 1972. Günün ilk saatlerine girdik. Saat 3 ten
itibaren Saat 18’e kadar sokağa çıkma yasağı konmuş. Bütün İstanbul ev ev aranacakmış.
Kadıköy’e geldikten sonra Yeldeğirmeni’ne çıkmak kolaydı.
Her ne kadar sokaklarda askerler çevirip soru soruyorlarsa da fazla üzerime
gelmiyorlardı. Üstümdeki asteğmen rütbeli resmi kıyafetin rolü vardı sanırım.
Eve geldim. Zili çaldım. Ses yok. Tekrar çaldım. Yine ses yok. Tekrar çaldım,
kapıyı yumrukladım. Nafile. Ses yok. Karşı evden daha önce Sulhi’lerin oturduğu
kattaki Esma Hanım pencereye çıktı. ‘Evladım sizinkiler bugün taşındı’ dedi. Başımı
kaldırıp binaya baktım. Pencereler perdesizdi. Derler ya, ‘Başımdan kaynar
sular döküldü’.. Tam öyle oldum. Taşınılacağını biliyordum. Taşınılacak adresi
de biliyordum. Küçükyalı Altıntepe. Zamanını bilmiyordum.
Tekrar Kadıköy’e indim. Hal Binasının önünde bomboş
caddedeyim. Birkaç askere durumumu anlattım. O sırada askeri bir araç geldi.
Askerler araçtan inen binbaşıyı gösterdiler. ‘Ona git’ dediler. Binbaşıyla
caddenin tam ortasında karşı karşıya geldik. Selam çaktım ve ‘Komutanım’
diyerek durumumu anlattım. Sonra da kendi bölgelerinin sınırına kadar beni
götürmelerini, her bölgedekilerin böyle yapmasıyla Bostancı’ya varabileceğimi,
sonrasının kolay olduğunu anlattım. Binbaşı beni dinledi ve ‘Teğmenim sana
tavsiyem ortadan kaybol’ dedi. Anladım ki bir otel bulmalıyım.
Bildiğim Kordon Oteli var. Gittim. ‘Yer yok’ dediler.
Sokak aralarına girdim. Otellerde yer yoktu. Reşit Efendi Sokakta kapısında
otel yazan bir bina gördüm. Otelin apartmandan dönüştürüldüğü belli oluyordu.
Sirkeci Otelleri kıvamındaydı. İçeri girdim. Merdivenin altı müracaat bürosu,
geriye kalan küçük alan lobi yapılmış. Bir oda olduğunu, beğenirsem
kalabileceğimi söylediler. Yukarı çıktığımda odanın o kattaki dairenin
mutfağından dönüştürüldüğünü fark ettim. Üstelik penceresi sokağa değil aydınlığa
bakıyordu. Çaresizdim. Kabul ettim.
Reşit Efendi Sokağın Bugünkü Hali. (Benim Kaldığım Oteli
Otelciler Bile Bilmiyor Artık.)
Uyandığımda sabah-öğle saatleri arasındaydı. Aşağı
indim. Otel yetkilileri askerlerin gece benim odama girip baktıklarını,
uyandırma gereğini duymadıklarını söylediler. Çay ikram ettiler. Ancak sokağa
çıkma yasağı akşama kadar devam ediyordu. Tekrar odama çıktım. Okuyacak bir şey
yok, radyo yok, TV henüz icat edilmemiş. Kendi semtimde bütün gün odamda hapis
gibi oturdum. Saat 18 oldu. Çıktım. Eve gitmek için yola koyuldum.
O yıllarda cep telefonu, internet yok. Evlerde bile
telefon yok. Haberleşme 1 haftada giden mektupla, acil ise telgrafla
sağlanıyor. Bu sebepten izinli olduğumuzda da evdekilere haber vermez, çıkar
gelirdik. Evdekiler de tam o gün geleceğimi akıllarına getirmemişler.
O geceyi ve gündüzü asla unutamam. Semtimin
sokaklarında yalnızım. Askerler var. Hiçbiri beni tanımıyor. Evlerdeki insanlar
tanıdık ama uyudukları için beni fark etmiyorlar. Yeldeğirmeni zapt edilmiş
gibi. Gece neyse ama gündüz de bir odadan dışarı çıkamıyorum. Mahallemde bu
kadar çaresiz kalacağımı düşünemezdim.
Kıssadan hisse. Ne zaman nerede çaresiz kalınacağı hiç
belli olmuyor.
ARİF ATILGAN EYLÜL 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder