27 Ocak 2025 Pazartesi

 Köşe Yazısı

BEHÇET ÜNER’İ KAYBETTİK

1966… Bir yıl önce girdiğim İ.T.Ü. Mimarlık bölümünde sınıfta kalmış ve ertesi yıl yeni arkadaşlarla tanışmıştım. İlk defa başıma gelen bu duruma alışmak durumundaydım.

Behçet (Üner) yeni arkadaşlardandı. Mimarlığı sevmişti belli ki. Zamanla tashih yapan hocalara benzemeye başlamıştı. Hepimiz gibi… Kalemi alıp önündeki kağıda eskiz yaparken başını sağa sola eğer, bazen elinin tersini kağıda tutup parmaklarının ucunu çizgilere sürterek tarifler yapardı. Mimarlık böyle bir şeydi. Mimar olmak isteyeni kendine bağlar ve mimar gibi olmalara başlatırdı. Bu görüntüler hepimizde bir başka şekilde olmuş ve görülmüştür.

Bölümler arası futbol turnuvası olurdu her yıl Gümüşsuyu’ndaki 7 kişilik sahada… Bizim takımın sağaçığı olmuştu kısa boyu ile. Ben sanrhafıydım. Ona uzun top attığımda çizgiden koşar topu yakalar ve bir şekilde ortasını yapardı.

Mimarlık okuyanların sigara anısı çoktur. Çizimleri belli safhaya getirip nasıl olduğuna bakarken bir “düşünce sigarası” yakmayanımız yoktur. Okulda sabahlarken uykusuzluktan sigarayı proje paftasının üzerine düşürüp kağıdı yakmalar vs. Onun değişik bir anısını anlatmıştı bir arkadaşımız. Tavla oynarken Behçet’in sigarası tavlanın içine düşermiş sık sık.

Okulu bitirdik. Herbirimiz dağıldık. Hayat gailesi denen şeyi tadıyorduk. 18 yıl sonra bir gece Maçka’da İ.T.Ü. tesislerinde buluştuk tüm sınıf. Herkes evlenmiş, kimi çocuk sahibi olmuştu. Behçet’te eşi ve küçük oğluyla gelmişti. Güzel bir yemek yemiş, okul günlerimizi sohbet etmiştik hep birlikte.

Tanıdığımda Kartal’da oturuyordu. Bürosunu Kartal’da açmıştı. Bügün de Kartal’da oturuyordu. Has Kartallıydı yani.

Behçet’in Facebook Sayfası Fotoğrafı.

Bugün Yalova’daki eve geldim. İnternete hiç bakamadım. Şöyle bir oturup ta telefonuma baktığımda ilk gözüme çarpan haberdi. Behçet’i kaybetmişiz. Telefonuna telefon ettim. Bir hanım çıktı, kendini tanıttı. Başsağlığı dileklerimi ilettim ailesine.  

O küçük çocuğu doktor olmuştu. Son günlerinde babasıyla çok ilgilenmiş.

Yaşamın ilk günlerini yaşadık. Delikanlılığı da yaşadık. Sanırım şimdi son günlerini böyle yaşıyoruz. Kaybettiğimiz arkadaşlarımızın haberini alarak…

Güle güle Behçet… Allah Rahmet Eylesin.

ARİF ATILGAN 2025 OCAK

Not: Sınıf fotoğraflarımı bilgisayara yüklememiştim. Behçet'in Facebook sayfası fotoğrafını koydum.    

 https://atilganblog.blogspot.com/2025/01/yazs-behcet-uneri-kaybettik-1966-bir-yl.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beh%C3%A7et-%C3%BCner-i%CC%87-kaybetti%CC%87k

 


15 Ocak 2025 Çarşamba

 Köşe Yazısı

TÜKENEN ŞEHİR İSTANBUL

1900’lü yıllardan 1950’li yıllara kadar İstanbul’un nüfusu bir milyon civarındadır. Yani Osmanlı’nın son, Cumhuriyetin başlangıç ve gelişme yılları…

1950’li yıllarda ilk kıpırdanmalar başlar. Özel sektörün sanayi tesisi kurması desteklenmiştir. Onlar da İstanbul’u tercih etmişler, çalıştıracakları işçileri Anadolu köylerinden yapılan göçle sağlamışlardı. Gelenlerin oluşturdukları gecekondu mahalleleri İstanbul nüfusunun ilk yukarı doğru kıpırdanışları olmuştur.

Köyden kente göç devam ederken 1970’li yıllardan itibaren de İstanbul’a gelen üniversite gençlerinin, okulu bitirdikten sonra neredeyse tamamının geriye dönmediğini görüyoruz.

İstanbul’a taşradan gelenlerin dernekleri kuruluyor, hem o derneklerde hem kahvehanelerde siyaset yapılıyor. Sonuçta siyasete giriyorlar ve İstanbul için karar mekanizmalarında yer alıyorlar.

Kabaca bakılırsa… 1970’lerden sonra İstanbul’daki belediye başkanlarının, meclis üyelerinin, milletvekillerinin çoğunluğu İstanbullu değildir. Hatta bazılarının taşradaki kendi memleketlerine de yarar sağladıkları görülür. Bu da doğaldır. Eşyanın tabiatı gereği…   

Bana göre bir insanın ‘Oralı’ olması için hiç değilse iki kuşak orada olması gerekir. Yani ana-baba gelip yerleşmişse orada doğan çocukları oralı sayılmalıdır. Bu kişiler yönetici olabilmelidir. Hiç değilse yarıdan fazlası...

Oranın insanı herhangi bir konuda karar verirken geçmişini, anılarını vs düşünür. Duyguyla karar verir. Daha korumacı olur.

İstanbul’da eğer böyle olsaydı…

Öncelikle nüfus bu derece arttırılmazdı. 1950’lerde Türkiye'nin nüfusu 24 milyonken İstanbul 1 milyonmuş. Bugün Türkiye’nin nüfusu 85 milyon, İstanbul 16 Milyon. Kabaca Türkiye 3 misli artarken İstanbul 16 misli artmış. Aslında İstanbul’da gelip geçici yaşayan bir 5 milyon daha vardır İstanbullu olmayan. Onları hesap edersek 20 misli artış var diyebiliriz. Normal mi?

Buradaki nüfus 6-7 milyonlarda tutulmalıydı. Böyle olunca da asla sahillerdeki yalı önleri doldurulmaz, Sulukule, Galataport, Fikirtepe, Haydarpaşa gibi projeler yapılmazdı. Bir örnek vereyim… Kadıköy’de Natiliüs AVM’nin bulunduğu geniş çayırlığın büyük kısmı korunur, 85 dönümün sahibi olan Şehzade Ziyaeddin Köşkü eskisi gibi görünürdü.

 1960-Şehzade Ziyaeddin Köşkü Çayır Ortasında. 2022- Binaların Arasında Kaybolmuş

İstanbul’un planı 6-7 milyon nüfusa göre yapılsa fabrikalar olması gereken kentlere taşınacaktı. Dolayısıyla oralarda çalışmak için İstanbul’a gelenler gelmeyecekti. Üniversiteler ise diğer kentlere yayılırdı. Hatta bazı kentler üniversite kenti olurdu.

Ulaşım?... Peşin söyleyeyim. Ben metroya karşıyım. Yok medeni ülkelerde varmış ta…

Yer altına iniliyor, metroya biniliyor, inilen durakta yeryüzüne çıkılıyor. İnsana insan olduğu unutturuluyor. Üstelik bu âdet genelleşti. Yer üstündeki araçlarda da siyah cam kullanılıyor artık. İnsanlar çevreyi görmeden seyahat ediyor. Köstebekler gibi... Şehrin içinde veya dışında seyahat ederken etraf seyredilmeli. İnsan yeryüzünde olmalı.

İstanbul’da bir de deniz var. Müthiş bir şans. 1851 yılında kurulan Şirket-i Hayriye ile ulaşımda yararlanılmış. Bu uygulama yıllarca devam etmiş. 2000’lerde deniz ulaşımı terk edilmeye başlanmış. Çözüm metro. Denizden de yararlanılıyor ama laf ola beri gele misali. 2000 kişilik vapurlar yerine 300 kişilik motorlar… Onlar da, onları sürenler de, onlara binenler de deniz üzerinde olduklarını hissetmiyorlar. İstanbulluya deniz unutturuldu.

Şirket-i Hayriye ile başlayıp Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. ile devam eden denizde yolcu taşımacılığı niye bırakılır ki? İstanbul’un her tarafı deniz kıyısındadır. Boğazın iki yakasında, Anadolu ve Avrupa yakasında onlarca iskele vardır. İyi bir karlılık hesabıyla seferler düzenlenebilir, insanların keyifli yolculuk yapması sağlanabilir.

Özet olarak İstanbul’un en önemli planlama yanlışı hedefsizlik olmuştur. Dikkat edin. Binalar yapılıyor, insanlar geliyor, nüfus artıyor, yol, alt yapı vs yetmiyor, yenileri yapılıyor, sonra yeniden binalar yapılıyor... Biter mi?.. Halbuki nüfusun sınırı konsa bir süre sonra yapılan binalar da alt yapı da yeterli olacaktır. İstanbul’un şantiye görünümünde olmasının sebebi de budur. Artan nüfusa inşaatlar yetişememektedir… 

Örnek alınan İstanbul Türkçesi vardı. Şimdi yok. Sinema, tiyatroda bile kullanılmıyor. İstanbul’da İstanbullu eser miktarda artık.  

Küçükyalı’dan Kadıköy’e arabamla en kısa sürede gidişim bir saat. Altı üstü 5-6 km. Yürüyerek gitsem yarım saat sürer. Vitrinlere bile bakarım arada bir.

Taşradan gelip yüksek tahsil yapmış bir arkadaşımla sohbet ediyorum. Diyor ki ‘İstanbul’a gelmeseydim çoban olurdum.’ Çok haklı… Benim de demek istediğim bu… Oralarda da gençler eğitim yapabilmeli ve eğitimine göre iş bulabilmelidir. İstanbul’a gelmek veya gitmek istekle olmalı. Zorda kalarak değil. Yakın zamanda İstanbul’a araba veya insan sokulmayacak belki de. Daha mı iyi?..

Ben, sevgili hocam Aydın Boysan’dan Samatya kıyısındaki surların üzerine çıkıp dibi gözüken denize atladığını dinliyordum hayran hayran. Yani kıyıdaki yol yapılmamış henüz. Ben de genç arkadaşlarımıza Kalamış sahilindeki kumsaldan nasıl denize girdiğimizi anlatıyorum. Yani kıyı doldurulmamış henüz. Pekiyi de beni dinleyenler kendilerinden sonrakilere ne anlatacaklar?

ARİF ATILGAN 2025 OCAK

Not:

-Yazıdaki düşüncelerim 1970’li yılların sonlarında oluşmuştu. Bugün haklı olduğumu gördüğüm için bu yazıyı yazdım.   

-Sadece İstanbul’da değil her bölgede ‘Oralı’ olanlara öncelik tanınmalıdır.  

https://atilganblog.blogspot.com/2025/01/yazs-tukenen-sehir-istanbul-1900lu.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/t%C3%BCkenen-%C5%9Fehi%CC%87r-i%CC%87stanbul

 

9 Ocak 2025 Perşembe

 2025 YAZILARI

1-BEYLERBEYİ İSKELESİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/01/iskeleleri-beylerbeyi-iskelesi.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beylerbeyi%CC%87-i%CC%87skelesi%CC%87
 

2-TÜKENEN ŞEHİR İSTANBUL
https://atilganblog.blogspot.com/2025/01/yazs-tukenen-sehir-istanbul-1900lu.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/t%C3%BCkenen-%C5%9Fehi%CC%87r-i%CC%87stanbul

3-BEHÇET ÜNER'İ KAYBETTİK
 https://atilganblog.blogspot.com/2025/01/yazs-behcet-uneri-kaybettik-1966-bir-yl.html

YEDEK LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beh%C3%A7et-%C3%BCner-i%CC%87-kaybetti%CC%87k

4-BÜYÜKDERE İSKELESİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/02/iskeleleri-buyukdere-iskelesi-buyukdere.html

YEDEK LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/b%C3%BCy%C3%BCkdere-i-skelesi
 

5- DERTLEŞME SOHBETLERİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/02/yazs-dertlesme-sohbetleri-kucuk-bir.html
 
YEDEK LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/dertle%C5%9Fme-sohbetleri
 

6-   ÇENGELKÖY İSKELESİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/02/iskeleleri-cengelkoy-iskelesi-cengelkoy.html
 
YEDEK LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/%C3%A7engelk%C3%B6y-i%CC%87skelesi%CC%87

7-FAL, MEDYUM, ASTROLOJİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/03/yazs-fal-medyum-ve-astroloji-sanrm-ilk.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/fal-medyum-ve-astroloji%CC%87
 

8-KUŞDİLİ ÇAYIRI NE OLACAK?
 https://atilganblog.blogspot.com/2025/03/kose-yazs-kusdili-cayiri-ne-olacak.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/ku%C5%9Fdi%CC%87li%CC%87-%C3%A7ayiri-ne-olacak

9-EMİRGAN İSKELESİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/03/kent-hafzas-emirgan-iskelesi-emirgan.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/emi-rgan-i-skelesi

10- HAYDARPAŞA VAPUR İSKELESİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/03/istanbul-iskeleleri-haydarpasa-vapur.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/haydarpa%C5%9Fa-vapur-i%CC%87skelesi%CC%87

11-KADIKÖY İSKELESİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/03/iskeleler-kadikoy-iskelesi-kadkoy.html
 
YEDEK LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/kadik%C3%B6y-i-skelesi
 

12- İSTİNYE İSKELESİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/04/iskeleleri-istinye-iskelesi-istinye.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/i%CC%87sti%CC%87nye-i%CC%87skelesi%CC%87
 

13- 4+4+4 EĞİTİM SİSTEMİ
https://atilganblog.blogspot.com/2025/04/kose-yazs-444-egitim-sistemi-2014-ylyd.html
 
Yedek LİNK:
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/4-4-4-e%C4%9Fi%CC%87ti%CC%87m-si%CC%87stemi%CC%87
   
 

 İstanbul İskeleleri

BEYLERBEYİ İSKELESİ

Üsküdar’dan sonra Anadolu yakasındaki ikinci iskeledir. Eski bir boğaz köyü olan Beylerbeyi bugün Üsküdar ilçesinin mahallesidir. 1. Boğaz Köprüsü yapılmadan önce Kuzguncuk’u geçince Astsubay Okulunun ortasından devam ediliyor, Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesinin altındaki tünelden geçilerek Beylerbeyi’ne ulaşılıyordu. Köprü yapıldıktan sonra yol yukarıdan verildi. Tünele kadarki bölümde eskiden üzerinde ıstavroz resmi olan bir duvar varmış. Bu sebepten o bölgeye Istavroz denirmiş. Sonraki kısmın hikayesi ise daha başka. 2. Selim (1566-1574) Amasya’da şehzade iken tanıştığı Mehmed isimli kişiyi padişah olunca İstanbul’a getirir. Yeniçeri ağası yapar. Mehmed 1584 yılında 3. Murad (1574-1595) zamanında Beylerbeyi olur. Daha sonra vezir olan Mehmed bu havaliden araziler alır ve bölge onun sıfatıyla anılır.

Sultan 2. Mahmud (1808-1839) burada 1829 yılında iki katlı ve sarı boyalı ahşap bir yazlık saray yaptırır. Bina 1851 yılında yanar. 1865 yılında Sultan Abdülaziz aynı yere beyaz mermerden bir saray yaptırır. Beylerbeyi Sarayı’nın Mimarı Sarkis Balyandır.

1778 yılında iskelenin biraz ilerisindeki Hamid-i Evvel Camii’ni 1. Abdülhamid (1774-1789) annesi Rabia Sermi Sultan adına yaptırmış. Mimarı Mehmed Tahir Ağadır. Selatin camii olan yapı bugün Beylerbeyi Camii olarak anılır.

1832 yılında Beylerbeyi Tüneli açılmış. 230m uzunluğundaki tünel Üsküdar’ı Beylerbeyi’ne bağlayan tek yoldur. 1970 yılında kapandı. 2016 yılında tekrar açıldı.  

Beylerbeyi İskelesi’ne gelirsek…

1851 yılında ilk iskele, Meydan Önü mevkiinde ahşap olarak inşa edilmiş.

1894 yılındaki depremde zarar görüyor.

1898 yılında Kemal Ağa tarafından yenileniyor.

2000’li yılların başlarında kapatılır. Betonarme olarak inşa edilir. Vapur yanaşma yeri betonarme kazık sistemiyle yenilenir.

2006 yılında tekrar hizmete açılır.

İskelenin açık alanı 156.61m2, kapalı alanı 51.81m2, tüm alanı 231.28m2, sudan ortalama yüksekliği 1.25m, yanaşma yeri uzunluğu 15.20m, su derinliği 5.70m olup Galata Köprüsü’ne mesafesi 3.7 Mil (5.95Km)’dir.

Beylerbeyi İskelesi

İskelenin bulunduğu küçük kıyı kesimi çok hoştur. Hemen yanında küçük bir balıkçı barınağı vardır. Kıyıdaki yolun bir yanı deniz bir yanı altlarında kafelerin bulunduğu binalardan oluşur. Beş altı binadan oluşan bu küçük kıyı koridoru çok hoşuma gider. Eskiden (70’ler, 80’ler) o binaların birinin altında midye tavacı bulunurdu. Çok beğenirdim. Son midye yediğim yerdir. Deniz tarafında ise barınağın ucuna denk gelen noktada balık restoranı vardır. Yıllarca her hafta sonu eşim ve oğlumla gitmişimdir. Barınağı geçince Beylerbeyi Camii bahçesinin kıyı bandı bulunur. Burada da oltayla balık tutanları izlemek keyiflidir.

İskele. Önünde Meydan Önü. Yanında Tekne Barınağı ve Cami.

Caminin cadde tarafında, kaldırımın üzerinde Binek Taşı bulunur. Binek Taşı padişahın ata binmesi ve inmesi için yapılırmış. Lütfen gidin ve bu taşı görün. 1778 yılından itibaren hangi padişahlar bu taşın üzerinden ata binip-inmiştir. Araştırın. Heyecanlanın.

Binek Taşı. Kullananlar Bugünü Düşünmüş müdür?

1960’ların ikinci yarısı idi. İ.T.Ü.’de futbol oynuyordum. Beylerbeyi Stadında da maç olurdu. Otobüsle gelirken Beylerbeyi Tüneli’den geçtiğimizde ineceğim durağa geldiğimi anlardım. Bir gün Üsküdar’dan yürüyerek gitmiştim. Sol tarafta bazen deniz, bazen yalı, bazense yalı duvarı oluyordu. Duvar olunca kızıyordum. Ama yürüyerek gitmeyi sevmiştim. Boğaz yoluyla ilk tanışmalarımdı diyebilirim.

Beylerbeyi Tüneli. Dar Olduğu İçin Geçişleri İki Taraftaki İnzibat Erleri Düzenlerdi.

1973 yılında 1. Boğaz Köprüsü yapıldıktan sonra Anadolu Yakası'ndan köprüye girerken tepeden Beylerbeyi Sarayı’nı ama özellikle havuzunu izlemeye bayılırdım.

Bu yazıyı hazırlarken Çengelköy’e gelmeden denize düz uzanan Deniz Hamamı Sokağı’nın adını merak ettim. Meğer ucunda yani denizde deniz hamamı varmış. Deniz hamamı denizin içinde, içe dönük kabinlerden meydana gelen ortası deniz olan tesislere denirdi. Onları gören son kuşağız sanırım.

ARİF ATILGAN 2025 OCAK

https://atilganblog.blogspot.com/2025/01/iskeleleri-beylerbeyi-iskelesi.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/beylerbeyi%CC%87-i%CC%87skelesi%CC%87