İSTANBUL’DAKİ DEĞİŞİM
1965 yılı üniversitedeki ilk
yılımdır. Sınıfın çoğunluğu İstanbul dışındandı. Bir hocamız ilk günlerdeki
duygularımızla ilgili sohbet yapmıştı. Mahcup bir taşralı arkadaşımızın, köyünün
şivesiyle derdini anlatmasına şaşırmıştım.
Okulu bitirdik. İstanbul
dışından gelenlerin neredeyse tamamı İstanbul’da kalmıştı.
1980’lerde işim olan bir
belediyede memur tipinin değiştiğini görmüştüm. İstanbul, çoğunlukla dışarıdan
gelenler tarafından idare ediliyordu artık.
1990’lı yıllarda yeni bir
inşaatım için hafriyatçımı arıyordum. Şehzade Ziyaeddin Köşkünün yanındaki
Çiftlik denilen bölgede çalıştığını öğrendim. Oraya gittiğimde içim cız
etmişti. Çocukluğumuzun geçtiği, kuş avladığımız, top oynadığımız, piknik
yaptığımız, sevgililerle gezdiğimiz çayırlık-ağaçlık alan inşaatlarla dolmuştu.
Gerek İBB’deki gerekse 39 İlçe
Belediyesindeki meclis üyeleri ve başkanları ile İstanbul milletvekilleri
İstanbullu’mudur?
İstanbullu’dan kastım nedir? Hiç
değilse burada yaşayan ailenin ikinci kuşağı olmalıdır. İstanbul’u
hissedebilmelidir. Burada çocukluk yaşamalı, anıları olmalıdır. Dolayısıyla
kente yanlış yapıldığında içi cız etmelidir.
1960’lardan itibaren İstanbul
mahvediliyor. Önce sanayi kuruldu. Sonra ucuz işgücü için Anadolu köylerinden
insanlar getirildi. O insanların gecekondu yapmalarına göz yumuldu.
Gecekondular için aflar çıkarıldı. Af olan gecekondular kat karşılığı inşaata
verildi. Nüfus çoğalınca yeni işyerleri yapıldı. Yetmedi gökdelenler yapıldı.
1980’lerdeki İstanbul’un sırtından her on yılda bir postaki çıkarıldı.
Günümüzde yurt dışından da göç
geliyor. Dolayısıyla konutlar yetmiyor, inşaat yapılıyor. İstanbul’da İstanbul
kalmıyor. Şehir iken kent oluyor.
Nüfusu 20 milyona dayandı.
Yaşanacak bir şehir istenseydi 5-6 Milyonlarda kalmalıydı.
Eski İstanbullu yok denecek
kadar azaldı. Olanlar da zaten bir şeye karışmıyor. Şaşkın, sessiz, sakin oturuyorlar.
Fikirlerinin sorulmaması bir yana adam yerine bile konmuyorlar. Onların dışında
herkes İstanbul’un sahibi olmuş.
Bakın bakalım eski mahalleler
var mı? Yalı ailelerini bile arıyorum. Vapurlar, plajlar, çay bahçeleri, komşular,
esnaflar, çayırlar, dereler, trenler, sinemalar, muhallebiciler… Her yan harala
hürele… Kalabalık, pis… İstanbullu’nun denizden haberi yok. Denizin farkında
değiller.
İster inanın ister inanmayın.
Neredeyse ülkenin her yanındaki ailenin bir evi de İstanbul’da var. Garip değil
mi?
Hani deniz kıyısında yeşillik
doğa harikası bir yere biri gelip ev yapar. Sonra ardından başkaları da yapar
ve bir süre sonra oranın eski güzel hali anımsanamaz bile. İstanbul da öyle
oldu. Bence yüzülecek postu kalmadı garip İstanbul’umun. Alarm veriyor. ‘Yeter’
diyor.
Son sözüm tüm şehirler içindir.
Şehirleri o şehrin yerlileri idare etmeli.
ARİF ATILGAN 2023 MAYIS
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/i-stanbul-a-ta%C5%9Fra-etki-si
http://atilganblog.blogspot.com/2023/05/istanbula-tasra-etkisi-1965-yl.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder