GEÇMİŞİNDEN KOPARILAN
İSTANBUL
Biraz abartılı da
olsa şu cümle pek yanlış olmayacaktır: 10 yıl sonra İstanbul’daki bütün binalar
otel olarak kullanılabilecektir.
Bizans’ın kurulduğu
Suriçi bölgesi.. Surların üzerinden tren yolu geçirilmiş. Daha sonraları da
Vatan ve Millet Caddelerini açmak için çok sayıda tarihi eser yok edilmiş.
Surların dışında da aynı şeyler yapılmış. Anadolu Hisarı surlarının üzerinden cadde
geçirilmiş. Karaköy-Beşiktaş arasında cadde genişletmek için çok sayıda tarihi
eser yok edilmiş. Tarihi köşklerin neredeyse tamamı yıkılıp apartmana
çevrilmiş.
1950 sonlarına böyle
gelinmiş.
1960’larda İstanbul
ferahlatan bir şehirdi. K.Çekmece’ye kadar denize girilen kıyılar, yeşillik
alanlar vardı. Boğazda 1-2 sıra binadan yukarısı tepelere kadar ormanlık
alanlarla kaplıydı.
Sokak çeşmeleri
bulunurdu. Üstelik iyi su çeşmeleri.. İnsanlar kadar hayvanlar da bu
çeşmelerden yararlanırdı.
Her semte özel
sebze-meyveler vardı. Semtlerin yakınında yetişen sebze-meyveler, yetiştirenler
tarafından semt sokaklarında satılırdı.
Kadıköy’de yaşayanlar
iskelede vapurdan indiklerinde ‘Oh, köyüme geldim’ derlerdi içlerinden.
Mahallelerde
yaşanılır, Beyoğlu’nda eğlenilir, deniz kıyılarında serinlenilir, tepelerdeki
korularda nefeslenilirdi. Çocuklar önce
yürümeyi, ardından yüzmeyi öğrenirdi. Deniz şehriydi İstanbul.
1980’lere kadar
böyleydi.
Boğaza yapılan her
köprünün çevre yolları etrafında varoşlar oluştu. Önlem almaktan çok teşvik
edildi sanki. Aflar.. Kaçaklar.. Aflar..
2000’li yıllara gelindi.
2000’li yıllara gelindi.
Önceleri yeni
inşaatlar.. Sonra az yüksek ve sonra en yüksek binalar yapıldı. Orman, dere,
bostan, bahçe, tepe, çukur her yan bina doldu. Deniz kıyılarına marina-AVM’ler
yapıldı. Bırakın ferahlatan şehri nefes alınamayan şehir yaratıldı.
Yeni İstanbul
Doğal sonuç olarak komşuluk
yapılan mahalleler kayboldu. Aynı binada yaşayanların birbirini tanımadığı bir yerleşim
oluştu.
4-5 milyon nüfusun
üzerine çıkılmaması gerekirken 20 milyonun yaşadığı ürkütücü bir kent ortaya
çıktı. Karadan da, havadan da, denizden de 3000 yıla varan bir yerleşim olduğu
hissedilmiyor artık. Devasa bir beton yığını..
İstanbul terk
ediliyor. Gidenler kalabalığı sebep gösteriyorlar ama ön plandaki sebep huzur
ve sakinliğin yok olması. Her taraf eğlence fonksiyonlu.. Her şey turizm
amaçlı.. İstanbul tüketiliyor.
Önlem alınmalı.. Aksi
takdirde geçmişinden kopuk İstanbul kalıcı olacaktır.
ARİF ATILGAN
atılgan blog TEMMUZ 2019
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba Arif Bey,
YanıtlaSilBiz Kartal'da bazı tarihi çeşmelerin projelendirme çalışmasını yapıyoruz. Araştırma yaparken sizin burada yayınlamış olduğunuz Ayazma Çeşmesi ile ilgili bir yazınıza rastladık. Yazınızın hem okuması çok zevkli idi hem de çok bilgi içeriyordu. Sizinle iletişim kurmak ve bilgilerinizden yararlanmak isteriz. Bize dönüş yaparsanız çok mutlu oluruz. Mimar Neslihan Erdem, erdemneslihan75@gmail.com
Arif Bey merhaba
YanıtlaSilO7.91.1945 , de İstanbul/ Erzurum kökenli bir ailenin çocuğu olarak Kadıköy Yeldeğirmeni Dua Tepe Sokak da dünyaya geldim.
Ilk okulu Gazi Mustafa Kemal İlkokulunda, daha sonraları Küçükyalı Altıntepe'ye taşımanıza rağmen orta okulu da her gün tren ile giderek Mustafa Kemal orta okulunda tamamladım.
Çocukluğumun geçtiği,1953 yılında tuhafiyeci Koço'nun yanında çırak olarak çalışıŕken o karanlık 6 - 7 Eylül hadiselerıni yaşayan ve 1957 yılında ayrılarak o bu tarihten beri Küçükyalı ve halen de Idealtede'de yaşaýan biri olarak Yeldeğırmeni hakkindaki kitabınızı edinmek ve sizinle de tanışmayı dikerim.
Ergin KANLICSOĞLU