10 Ağustos 2018 Cuma


YAKACIK, AYAZMA, AYAZMA ÇAY BAHÇESİ VE BİR AŞK ÖYKÜSÜ
Arif Atılgan

Yakacık.. İstanbul’un balkonu olmuş yüzyıllarca. Bulunduğu Aydos, Uludağ’dan sonra çevredeki en yüksek tepe. Denize kadar üzüm bağları, zeytinlikler, bahçeler yer alırmış.

                                          1935 Yılında Yakacık.

Ayazma ise Yakacık’ın da en serin yeri.  Ermeniler her yıl 15 Ağustosta Üzüm Bayramını kutlarlarmış burada. Topladıkları üzümleri Kartal’daki kilisenin papazına okuturlar, Ayazma’da törenle yerlermiş.

Osmanlı’nın son zamanları.. Padişahlardan biri Yakacık’ta keklik, karatavuk avına çıkarmış. Bir seferinde Ayazma çevresinde rastladığı Hasan Çolpan adlı kişiye  ‘Burada çay-kahve kurabiye satın. Geldiğimizde para atarız’ demiş. Bu niyetle yapılan kulübe şimdiki Çay Bahçesinin Çay Ocağının olduğu noktadadır. Lokum-kürdan koyulur, Padişah geldiğinde 1 altın bırakırmış.

Tengiz ailesi Yakacık Meydanında Çınaraltı Kahvesini işletiyormuş.  

1933 yılında Hasan Basri Tengiz Milli Emlakten kiralayarak Ayazma Meydanındaki Çay Bahçesini açmış. Babası ‘Burada ne yapacaksınız?’ diyerek çok kızmış. Daha sonra yeni oluşturulan İstanbul Belediyesinin kiracısı olmuşlar.

Çay bahçesinin alanı, üst tarafında bulunan kalıntı halindeki Ermeni Kilisesinin bahçesiymiş aslında. Meydana adını veren Ayazma bu kilisenin içinden çıkan suyun adıymış. Yeni doğan çocuklar burada vaftiz edilirlermiş. Ayazmadan çıkan su Çay Bahçesinin ortasında bulunan havuza akıtılırmış.

1936 yılında Yakacık’ın aşağısına İstanbul’un ilk Verem hastanesi yapılmış. Çay Bahçesine hastalar da gelmeye başlamış. İnsanların birbirine hastalık bulaştırmamasına dikkat ederler, her hasta için ayrı bardak-tabak-çatal-kaşık bulundururlarmış.

1943 yılında Kartal Belediyesi kurulur. Mülkiyet onlara geçtiğinde Bahçe Kartal’ın kiracısı olur.

1950’lerde aşağı bölgeye Ankara Yolu yapılmış. Sonra da fabrikalar.. Manzara biraz değişmiş tabii. Ama yine de özelliğini çok fazla kaybetmemiş buraları.. Ayazma Çay Bahçesindeki havuzda karpuz soğuturlarmış. Bahçedeki servilerin ve çınarların asırlarca orada olduğu söylenir. Gelenlere sadece çay satılır, tabak-çatal-kaşık kiralanırmış. Tahta masa-sandalyeler bulunurmuş.

1950’lerin ortalarına kadar Meydanın kotu daha düşükmüş. Dolayısıyla bugün yoldan 2-3m aşağıda kalan Çeşme yolun üzerindeymiş o yıllarda.

                                     1940 yılında Meydandaki Çeşme.

                                   2018 Yılında Meydandaki Çeşme.

1970’lerdeki halini biliyorum. Çaydan başka içecekler de satılıyor, tabak-çatal-kaşık kiralanmıyordu artık. Masa-sandalyeler aynıydı. Gelenler yiyeceklerini de getirirlerdi. Müşteri yerine oturduğunda masaya ücretsiz 1 sürahi Ayazma Suyu konurdu. Çay da bu su ile yapıldığı için çok lezzetliydi. Ortadaki havuz yoktu.

1980’lerde meydandaki çeşmeye su almaya gelenler yiyecek bir şeyler de talep ederler. Aile Lahmacun-pide satmaya karar verir. Bu arada Ermenilerin Üzüm Bayramı kutlamaları son bulur.

2000’li yıllarda aşağıdaki manzara bozulmuştur. Ayazmanın bile önünü perdeleyen gökdelenler vardır artık. Bahçedeki masalar metal, sandalyeler plastiktir. Meydandaki çeşme de kurumuştur. Günümüzde oğullardan Kadir Tengiz işletiyor Bahçeyi. Ahşap Kilisenin kalıntısından bugüne hiçbir iz kalmamıştır. Yerinde üzeri kapatılmış halı saha bulunmaktadır.

                                    2018 Yılında Ayazma Çay Bahçesi.

Yine de İstanbul’un balkonudur Ayazma Çay Bahçesi. Yakacık Meydanındaki tarihi Çınaraltı Kahvesinden getirilen 200 yıllık tabak-bardak sergeniyle..

Bir de aşk öyküsü var tabii..

1960’lı yılların ortaları.. 10 Mayıs.. Yakacık’ta ayrı otellerde kalan bir kadınla bir erkek, Ayazma Çay Bahçesinde tanışırlar. Kadın bekâr, Erkek evlidir. Doğal olarak evlenmeleri olanak dışıdır. Her yıl 10 Mayısta burada buluşmaya karar verirler. Sonraki yıllarda kadın da evlenir. Kadın kocasıyla gelmeye devam eder. Kocası başka masada oturur, Onlar birlikte oturup konuşurlar. Her defasında Erkek ortası delik bir metal pul getirir. Onu bahçenin sol alt köşesindeki servi ağacına çakarlar. Erkek, Kadının gelmediği yıllar pulun kenarını yırtar. Öyle çakar ağaca. Bir süre sonra kadın hiç gelmemeye başlar. Bir süre sonra da Erkek.. 2000’li yılların sonlarına kadar sürer bu olay. 40 yılı aşkın..

                               Günümüze Anı Olarak Kalan Metal Pullar.
                             
Kim bilir.. Belki de burada yaşanan aşk, başka bir Senede Bir Gün filminin konusu olabilecektir. 
ARİF ATILGAN AĞUSTOS 2018






6 yorum:

  1. Eline sağlık Arif Ağbi Yakacığın hiç böyle bir hikayesi olduğunu bilmiyordum çok hoş bir hikaye olmuş

    YanıtlaSil
  2. Arif, yakacık denince ilk akla gelenlerden biride meşhur "kağıt kebabı" dır, aklında olsun.

    YanıtlaSil
  3. Arif emeğine sağlık. Verdiğin bilgiler için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkürler çok güzel

    YanıtlaSil
  5. Çok teşekkürler çok güzel

    YanıtlaSil