Mimar Mektupları
MİMARLAR
ODASI
Arif Atılgan
13-14-15 Nisan 2012 tarihlerinde
Mimarlar Odasının 43. Olağan Genel Kurulu gerçekleştirildi. Bu dönemde, Ben ve
Bana yakın olan kişiler İstanbul Şubesinin delege listesine alınmadılar. Yıllardan beri ilk defa Genel Kurula
katılamadım. Bu sebepten orada söyleyeceğim bazı şeylerin hiç değilse bir
kısmını Mimarlık Medyası aracılığı ile ilgilenenlere duyurmak istiyorum. Bu
arada 1217 Delegenin Genel Kurulda bulunduğu, ancak 942 delegenin oy kullandığı
gerçeğine dikkat çekmek isterim. Delegelerin içersindeki 275 kişi esas görevlerini
yerine getirmemişlerdir. Bu kişilerin yerine Genel Kurullara katkı koyan
insanların delege yapılmamasının sebebi düşünülmelidir. Yıllardır söylediğim
ama bir türlü kabul görmeyen, ‘geçerli bir mazereti olmaksızın oy kullanmayan
delegelerin bir daha delege yapılmaması’ teklifimi tekrarlamakta yarar
görüyorum.
Kurumlarda iki tipte insan
bulunmalıdır. Bunlardan birisi seçilmiş-yöneticiler, diğeri ise profesyonel-bürokratlardır.
Seçilmiş-yöneticiler değişimden, profesyonel-bürokratlar ise mevcut durumun
muhafazasından yana düşünceye sahiptirler. Kurumların sağlıklı idaresi bu iki
zıt düşüncenin “çatışması” ve tartışması ile gerçekleştirilir. Aslında kurumun
çıkarı için her iki kesim de davranışlarında samimi ve iyi niyetlidirler. Zaman
zaman gerçekleşmesi gereken değişim, bu iki kesim sayesinde en zararsız veya en
yararlı şekilde oluşabilmektedir. Olması gereken, bu iki kesimin ayrışmasının
sağlanabilmesidir. Kurumlarda olmaması gereken ise iki sıfatlı yani hem
seçilmiş-yönetici hem de profesyonel-bürokrat olan kişilerin bulunmasıdır. Zira
o zaman sağlıklı fikir tartışmalarını sağlayacak ortamın oluşması oldukça zor
olacaktır. Ayrıca kurumun dışında kurumu profesyonel-bürokratlar değil seçilmiş-yöneticiler
temsil etmelidirler. Çünkü: Onlara, kendilerini seçenler tarafından yetki ve
sorumluluk verilmektedir.
Mimarlar Odasında seçilmiş-yönetici
olanların gönüllülükle hizmet vermeleri esas olmalıdır. Onların, Kurum ile
hiçbir şekilde gerek profesyonellik gerekse başka konularda parasal ilişkileri bulunmamalıdır.
Cumhurbaşkanlığı DDK Meslek Örgütleri Raporu Üzerine TMMOB Görüşü’nün 34.
sayfasında da bu konuya değinilmektedir.
Ayrıca çeşitli birimleri olan kurumlarda
profesyonel olarak çalışanlar için tanımlama ve sayı sınırı getirilmesi
gerekmektedir. Aksi takdirde üye sayısı az olan birimde, üye sayısı çok olan
birimden daha fazla profesyonel çalıştığı durumlar olabilecek ve bu durumun
açıklanmasında zorluk çekilebilecektir.
Mimarlar Odası son yıllarda öyle
bir sistematik içersine girmiştir ki bu sistem kendi çocuklarını yemeye
başlamıştır. Ekonomide ‘kuyruğunu yiyen kedi’ tabiri vardır. Yani sistem, kendi
hayatını devam ettirmek için kendini yemekte ama hayatiyetini devam ettirirken
kendini tüketmektedir. Mimarlar Odasında özellikle son on yılda bazı
arkadaşlarımız Odanın dışına itilmişler veya ötekileştirilmişlerdir. Bu
arkadaşlarımıza dikkat edilirse hepsinin okuyan, yazan, düşünen, konuşan ve
tartışan insanlar olduğu görülecektir. Tartışarak fikir üreten bu tip insanların
istendiği gibi davranmayan karakterleri olması çok doğaldır. Onların
bulunmadıkları ortamlar, onlar için değil bulunmadıkları ortamlar için kayıptır.
Bu durum Odayı renksizleştirmekte ve yalnızlaştırmaktadır.
Sonuç olarak Odada bundan 3-4
dönem öncesine kadar uygulanan, komite, komisyon, kurullarda tartışarak fikir
üretme geleneği giderek kaybolmaktadır.
Mimarlar Odası kurum ve kişilerle
kurumsal ilişkilerini olumlu veya olumsuz şekilde sürdürebilir. Ancak ilişkinin
şeklinin değişmesi durumunda, sebeplerinin belli olması gereklidir.
Katılımcılık kelimesinden
kalabalık sağlamak değil, seçenlerin seçtikleri kişilerin karar süreçlerine
katılabilmeleri anlaşılmalıdır.
Mimarlar Odası bugüne kadar kamu
ve toplum yararı görevini eleştiri yaparak yerine getirmiştir. Ancak toplum, artık
Mimarlar Odasından eleştirinin yanında öneri de getirmesini beklemektedir.
Genel Kurullarda hem Yönetim
Kurulu hem de Denetim ve Onur Kurulları birlikte seçilmektedir ki bu durumun hiç
değilse gözden geçirilmesi zamanının geldiği düşünülmelidir. Denetim ve Onur Kurullarının
üyelerinin tamamı yerine yarısının seçilerek yenilenmesinin bile bu konuda
atılmış bir adım olabileceği sohbetlerde konuşulmaktadır.
Öte yandan Mimarlık Vakfının Mimarlar
Odası hiyerarşik ağacının içersinde olup olmadığına karar verilmelidir. Vakıfla
ilişkiler bu karara göre düzenlenmelidir.
Bu kısa paragraflara Mimarlar
Odasının özel mimarlık okullarındaki gençlerimiz ile ilgilenmesi gerektiği
konusunu da eklemek gerekmektedir. Bilindiği kadarıyla Mimarlar Odası, kamu
hizmetini sosyal devletin yapması gerektiği şeklinde bir düşünceye sahip
bulunmaktadır. Oysa günümüzde özel eğitim sisteme yerleşmiştir. Bu anlamda Oda,
duruşundan geri adım atmadan bu durumu benimseyecek bir görüş üretmelidir.
43. Olağan Genel Kurulun gerçekleşmesinden
sonra 15 gün bile dolmadan MYK ya üye vermiş, Mimarlar Odasının önemli bir birimi
olan Ankara Şubesinden, Ankara Şube Delegasyonu imzalı bir açıklamada bulunulmuştur.
Bu açıklama içersinde yer alan bazı cümleler, Mimarlar Odasının 42. Döneminde
gerçekleştirilen örgüt toplantılarında MYK ya yapılan çeşitli eleştirilerin
duymazlıktan gelindiğini, tepki ve protestoların ise yok sayıldığını ifade
etmektedirler. Yine bu açıklamada Ankara Şube Delegasyonu, 42. Dönemin ‘..kaybedilmiş
bir dönem..’ olduğunu vurgulamaktadır. Ankara
Şube Delegasyonunun, ‘Bu kaybın tüm sorumluluğu, katılımcılıktan ve
demokrasiden uzak bir yönetim anlayışı sergileyerek örgütümüzü başsız ve
etkisiz kılan 42. Dönem MYK sındadır.’ cümlesi de dikkatleri çekmektedir. Ancak
sonuca bakıldığında 43. Dönem, 42. Dönemdeki yönetim anlayışının daha
güçlenerek iş başına gelmesi şeklinde oluşmuştur. Bu durumu ilgili meslektaşlarımızın
becerisi olarak kabul etmek gerekmektedir. Belli ki 28.04.2012 tarihli
açıklamadaki ‘…43. Dönemde omuz omuza bir eylemlilik sürecinin hayata
geçirilmesi...’ amacı ile hareket etme düşüncesinin yetersizliği
anlaşılamamıştır. Zira böyle olmayacağı Anadolu 1. Bölge Temsilciliği Genel
Kurul sürecinde belli olmuştu.
Bu konuları yazmak için genel
kurullar sürecinin bitmesini bekledim. Zira Mimarlar Odasının çok önemli
konuları varken dikkatleri dağıtmak amacında değildim. Mimarlar Odası benim
için Ülkenin önde gelen değerli ve önemli kurumlarından birisidir. Değerli ve
önemli olmanın koşulu ise eleştirilere açık olmak ve o eleştirilerden
yararlanmak olmaktadır.
Bütün bu sorunların en önemli
sebebi olarak İstanbul Şubesinin üye ve delege sayısının neredeyse örgütün
yarısına eşit olması olduğu gösterilmektedir. Bu anlamda dikkate alınmaya değer
çözüm önerilerini tartışmakta yarar vardır. Ülkemizin olmazsa olmazı olan
Mimarlar Odasının zorunlu üyelikli bir meslek örgütü olduğu unutulmamalıdır.
Ben kişilerin değil kurumların
yüceltilmesini doğru bulan bir insan olarak, yıllardır bu konuları Oda
içersinde konuşmakta idim. Bu dönem ilk defa Anadolu 1. Bölge Temsilciliğinde seçim
“kaybettim” ve ardından delegelik hakkımı da kaybettim. Gerekeni gerektiği kadar
yaptıktan sonra gerçekleşenin hayırlı olduğuna inanırım.
İnsanlar bazen kazandıkları ile
değil kaybettikleri ile onur duymalıdırlar. Kim bilir, belki de böylesi
diğerinden daha değerlidir.
ARİF ATILGAN MİMDAP TEMMUZ 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder