19 Temmuz 2015 Pazar


2015 Yazıları


BİR ANI
Arif Atılgan

Onunla İTÜ nün futbol takımında oynarken tanışmıştım. O kimya, Ben mimarlık bölümündeydim. Bütün bölümlerin ortak girdiği İngilizce dersinde arka sıralarda oturur birlikte gırgır yapardık. Bir süre sonra her saatimizin birlikte geçtiği çok iyi iki arkadaş olmuştuk.

Oynadığı Fenerbahçe Genç takımına beni de davet eder birlikte oynayalım derdi. Bir gün Dereağzındaki sahada maçını izlemem için beni çağırmıştı. O gün kötü bir tesadüf ilk defa makas yemişti. Maç sonrası canı çok sıkkındı. Birlikte Çiçek Pasajına gitmiştik. O’nun ilk, Benim 2. Veya 3. içki içişimdi o gece. Kime Ne Restoranının garsonları arkamızdan gülmüşlerdir herhalde. Bir güzel yediğimiz yemekle içki olarak Votka içmiştik.

Okulları bitirip para kazanmaya başladığımız yıllarda arkadaşlığımız daha da ilerlemişti.

Birkaç arkadaş Şaşkınbakkalda ev tutmuştuk. Zaman zaman o evde diğer arkadaşlarla da yaptığımız derin sohbet ve tartışmalarda genellikle ikimiz aynı fikri savunur olurduk.

Sadece ikimiz Hilton Otelinin alt katındaki Barda saat 24 ten sonra tek başına klasik müzik yapan piyanisti dinlemeye giderdik.

Bir akşam Kadıköy Çarşıdaki Fıçı Meyhanesinde oturmuştuk. Gece saat 24 te oradan çıkmış biraz aşağıdaki İskele Camiinin kapısının karşısındaki meydandaki sokak pilavcısından nohutlu pilav yemiş, birer porsiyon da elimize almış, PTT nin önündeki çöp konteynerlerinin yanına kaldırıma oturup sokak köpeklerini doyurup saatlerce onlarla sohbet etmiştik.

Dünyanın bize vız geldiği yıllarımızdı. Ülkeyi Dünyayı konuşur birbirimize hep omuz verirdik.

İş hayatına atıldık. Birbirimizle iş ilişkisine de başladık. 30-40 yaşlar arası idi. İşlerimiz iyi idi ama O’nun işleri çok iyi gidiyordu. Ondan geçinen bir çevresi oluşmuştu.

Uzun süre birlikte oturup yiyip içmemiştik. Bir gün iş görüşmemizi bitirdikten sonra akşam oturalım dedik. Gözden ırak olmak için de Koço’yu teklif etmiştim. Ama orada da Ondan geçinen O’nun çevresi bizi bulmuştu. İki laf edememiş, doğru dürüst sohbet yapamamıştık. Anladım ki yollarımız ayrılıyordu.

İş ilişkimiz de zayıflamış bir süre sonra kendiliğinden bitmişti. Ancak O bana Muhasebe Müdürünün imzasıyla bu anlamda bir mektup göndermişti.  O mektup sonrası onunla hiçbir irtibatım olmadı. Çok zengin olduğunu duyuyordum.

Kendisiyle görüşmediğim süre 30-40 yıl olmuştu.

Yıllar sonra ortak arkadaşlarımızdan birine rastladım. Eski günlerden bahsettik. Bana O’nun iflas ettiğini, işlerini bıraktığını, İstanbul’un dışında yaşadığını söyledi. Üzüldüm. Çevresini ve işlerinin gidişatını bildiğim için Benim için sürpriz bir haber değildi aslında. O’na ‘Faizle alınan nakitle iş çevirmek dörtnala giden atın kuyruğuna binmek gibidir. Ne ata binebilirsin, Ne de attan inebilirsin.’ Demiştim.

Arkadaşım telefonunu çıkardı ve Bana ‘görüşmek ister misin?’ Dedi. Heyecanlandım. Yıllar sonra O’na ‘Ne haber, Nasılsın?’ Diyecektim. Eski günlerden bahsedecek, kısa bir sohbet yapacaktık.

Derin nefes aldım ve ‘Gerek Yok’ dedim.

En iyi arkadaşlıklar en uzun küslükleri getirir genellikle.

Nuri Bilge Ceylanın Kış Uykusu Filminde, çiftlik evindeki yemekte geçmişin hesaplaşması sahnesi Beni çok etkilemiştir. Gerçek yaşamda da eski arkadaşların birbirleriyle geçmişin hesaplaşmasını yapmalarında yarar olduğuna inanıyorum doğrusu.

Bu anı yazımı 30-40 yaştakiler için yazdım. Bu yaşları yaşadım biliyorum. İnsanın en tehlikeli yaşlarıdır. Dünyayı durdurabileceğinizi sanırsınız. Bu duygularla da yakınınızdakilere ama farkında olmadan kendinize de çok zarar verirsiniz.

Kim bilir, belki benim de bu hatayı bilmeden yaptığım olmuştur. Yaşamın geriye sarılıp tekrar oynatılabilen bir film olmadığını yıllar geçince anlayabiliyor insan.

ARİF ATILGAN OCAK 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder