İskeleler
SARIYER İSKELESİ
Yazılarımda iskelenin
bulunduğu mahalleyi ele aldığım için ilgimiz Sarıyer Mahallesinedir. Sarıyer
Mahallesi 1.4 km2 alanda 11571 nüfuslu bir yerleşimdir. Ele alacağım bazı
yapılar Sarıyer Mahallesinin dışında olabilir. Ben içinde hissettiğim için
yazacağım.
Sarıyer mahallesini de içine
alan Sarıyer ilçesi ise İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, Karadenize de
kıyısı olan bir yerleşimdir. Nüfusu 337681, yüzölçümü 177 km2’dir. Güneyinde
Beşiktaş ve Kağıthane, batısında Eyüpsultan ilçeleri, doğusunda İstanbul
Boğazı, kuzeyinde Karadeniz vardır. 1930 yılında ilçe olmuş, İstanbul
Belediyesi’ne bağlı şube müdürlüğü olarak çalışmıştır. 1984 yılında çıkarılan
Yerel Yönetimler Kanunu ile belediye teşkilatı kurulmuş, İBB’ye bağlı ilçe
belediyesi olmuştur. 38 mahallesi olup bunlardan biri Sarıyer Merkez
Mahallesidir.
Sarıyer isminin öyküsüyle
başlayalım. Maden Mahallesinin bulunduğu alanda sarı renkte bakır madeni
çıkıyormuş. Bu bölge yamaçlık olduğu için de oraya ‘yar’ denirmiş. Dolayısıyla
tüm çevre Sarıyar olarak anılır olmuş. Daha sonra Sarıyar kelimesi Sarıyer’e
dönüştürülmüş.
Buradaki yaşam Bizans’a kadar
dayanır. Türkler ilk olarak Baltalimanı civarına yerleşmişler. 16. ve 17.
Yüzyılda çevrede küçük balıkçı köyleri varmış. 18. Yüzyılda Osmanlı sarayından
kişilerin yalıları oluşmuş. 19. Yüzyılda balıkçılıktan başka meslekler de
görülür. Büyükdere’nin kuzeyindeki
buruna Mezar Burnu denirmiş. 1867-1894 yılları arasında Şirketi Hayriye’nin
müdürü olan Hüseyin Haki bey buranın adını ‘mesire yeri’ anlamında Mesar Burnu
olarak değiştirmiş. Eski adı Simos’muş. Derenin eski adı ise Sketrimos’muş. Buradaki
kiraz ağaçları için ‘bir kirazdan yüz damla su çıkardı’ diye anlatılır. Sarıyer’in
dağları bağlıkmış.
İskele…
1851 yılında eski kayıkhane
iskelesine ekler yapılarak vapurların yanaşabileceği hale getirilmiş.
1890 yılında İskeleler Tamirat
Memuru Kirkor Efendi ve Yani Kalfa ile eski iskele genişletilir ve yenilenir.
Daha sonraki yıllarda üst katına gazino ilave edilir.
1948 yılından sonra Taksim’den
Sarıyer’e otobüs seferlerinin başlaması vapurların yolcu sayısını azaltır.
2003 yılında bina betonarme
olarak yenilenir.
İskelenin
tüm alanı 569.10 m2, yolculara ayrılan kısım 464.90 m2, büro kısmı 52.80 m2, yanaşma
yeri uzunluğu 13 metre, su derinliği 3.65 metre, denizden ortalama yüksekliği
1.15 metredir. Galata Köprüsü’ne uzaklığı 11.70 deniz mili olup Şirket
vapurları bu mesafeyi 58 dakikada alırlar.
Kilyos’a giderken Sarıyer
Yusuf Ziya Öniş Stadı’nı keşfetmiştim. Çok şirin bir semt sahasıydı. Sarıyer 2.
Ligdeyken bazı maçlarını seyretmeye giderdik arkadaşlarla... Yine şirin bir
mekan olarak Boğaz kıyısındaki Sadberk Hanım müzesini anımsarım... Bir de
Sarıyer’in tepesindeki Hünkar Suyu’ndan bahsetmeliyim. Arabayla bile çıkmak
zordu. Ama nefis bir mesire yeriydi. Padişah 2. Mahmud bir av gezisinde suyu ve
çevresini keşfetmiş. Bu sebepten Hünkar Suyu denmiş. Tüm alanı Silahtar Ali Ağa
ile evlenen kızına düğün hediyesi olarak vermiş. Mülkiyet o ailenin torunları
olan Hamamcıoğlu ailesindeymiş. Günümüzde burada düğünler yapılıyormuş diye okuyorum…
1970’li yıllarda İskele yanında Urcan Balık lokantası vardı. Arkadaşlarla
rakı-balık efsanesinin tadına vardığımız mekanlardan biriydi burası...
İskele ve Urcan Balık Lokantası
Rumelikavağı’na doğru giderken
Telli Baba isimli bir evliyanın türbesi vardır. Türbe, denizden yüksekte olan
yolun deniz kıyısı tarafında 4-5 metre aşağıdadır. Evlenmek isteyenler mezarına
gelin teli bırakarak dua ederler. Kişiliği ile ilgili çeşitli rivayetler
anlatılır. Bu zat ile birlikte Beykoz’da Yuşa Efendi, Üsküdar’da Aziz Hüdai
Efendi ve Beşiktaş’ta Yahya Efendi’nin Boğazın bekçileri oldukları söylenir.
İkisi Anadolu ikisi Avrupa yakasındadır. Buradaki çeşitli gemi facialarını
onların önledikleri rivayet edilir... Bir de merkezdeki Sarıyer Börekçisi’nden
bahsetmeliyim. İlk olarak 1970’lerin başlarında gitmiştim. Daha sonraları da
gitmişliğim vardır. Ancak. Ben yine de börek
denince çocukluğumda Yeldeğirmeni’ndeki İhsan Ağabeyin simitçi fırınındaki
böreği unutamayanlardanım. Hele üzerine pudra şekeri de serpiştirildiğinde... Boğaz
kıyısında olması dolayısıyla ilginç bulduğum bir tesisten de bahsedeyim.
Kefeliköy mevkiinde Bosstay Meyve Suyu fabrikası. Katıksız meyve suyu idi.
1980’li yıllarda kapandığını öğrendiğim bu fabrikanın ürününün lezzetini daha
sonraki hiçbir meyve suyunda tatmadığımı söylemek isterim…
Biraz merkeze uzak ama
1970’lerdeki Belgrad Ormanlarının doğal güzeliğinden bahsetmeden olmaz. Artık değil
bence. 1930-1988 arasında aktif olan Tekel Kibrit Fabrikası Bahçeköy’de Belgrad
Ormanı yolunda idi. Biraz ilerisindeki Bilezikçi Çiftliği’ni herkes bilmez.
Yolun kenarındadır ama gözükmez. Çiftlik alanı içerisindeki
binaların inşasını B. Bilezikçiyan başlatmıştır. 1910 yılında çiftliği satın
alan Abraham Paşa yeni yapılar inşa ettirmiştir. Tarihi filmler burada çekilirdi.
Bu yazdıklarımın hepsinin
canlı şahidiyim. O yıllarda cep telefonu yoktu. Fotoğraf makinası da lüks
sayılabilecek bir eşya idi. Yani şimdiki gibi her dakika fotoğraf
çekilemiyordu. Kısa anlatımlarla akıllarda canlandırabildiysem ne mutlu bana.
Kuru kuru iskele anlatmak tarzım değil. Amacım iskelenin nasıl bir yerlere
hizmet ettiğini de aktarabilmek sayın okuyucularıma.
Tüm iskeleler bitince bitecek
bu yazı dizim. Kurtuluş yok benden sevgili dostlar.
ARİF ATILGAN 2025 EYLÜL
https://atilganblog.blogspot.com/2025/09/sariyer-iskelesi-yazlarmda-iskelenin.html
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/sariyer-i%CC%87skelesi%CC%87
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder