İskeleler
TARABYA İSKELESİ
Tarabya, İstanbul Boğazı’nın
Avrupa Yakasındaki Sarıyer ilçesinin bir mahallesidir. Yeniköy ve Kireçburnu
Mahalleleri arasında yer alır. Nüfusu 17852’dir. Tarabya İskelesi ise adını
mahallesinden almıştır.
Büyük
Türk lügati Kamus-ül Alam’ ın yazdığına göre Argonotlar Karadeniz sahillerinde
Altın Postu aramaya giderler. Dönerken Tarabya’ da mola verirler. Onların bu
seferini her sene temsili olarak Yunanlılar da yaparmış.
Antik çağlarda buranın adı Pharmakia
imiş. Zehir anlamında Pharmakon’dan gelen bu isim Konstantinopolis Patriği
Attikos’u rahatsız etmiş. Pharmakia’yı
Therapeia
(Terapi-Şifa) olarak değiştirmiş. Bölge 1453 yılında Osmanlı’nın eline geçer.
1570’lerde Osmanlı Padişahı 2. Selim burayı çok beğenir ve adını Tarabya
koyar.
Alman (1887-1900) ve İtalyan
(1905-1906) sefaret yazlıkları, 1985 yılından beri Cumhurbaşkanlığı Köşkü olarak
kullanılan Huber Köşkü (1900), Aya Paraskevi Kilisesi (1860), Ayios
Konstantinos ve Ayia Eleni Kilisesi (1873), Surp Andon Ermeni Kilisesi (1871),
ayazmalar, çeşmeler, parklar Tarabya’daki tarihi yapılardır.
1800’lü yıllarda iki oteli
vardır. Sümer Palas ve Petala Otelleri. Sümer Palas 1890’larda inşa edilmiş.
Ancak 1940’larda kapanmış. 1950’de yıkılarak yerine Sümer Sitesi apartmanları
yapılmış.
Petala Oteli’nin hikayesini
çevresiyle ele alalım… Terkos Metropoliti bu havalideki Rum Ortodoksların bağlı
olduğu din adamıdır. Sahip olduğu makamın adı Metropolitlik. Metropolitlik
binası 1772 yılında Terkos’tan Tarabya’ya taşınmış. Yanına da 1796 yılında
Ayios Yergios Kilisesi yapılmış. Petala Oteli Kırım Savaşı sırasında 1850’lerde
inşa edilmiş. Metropolitlik Petala Oteli’nin arkasında, kilise de onun
arkasında yer alıyormuş. 1909’da Petala Oteli’nin yerine mimar Vallaury’nin
eseri olan Tokatlıyan Oteli inşa edilmiş. 1940’larda Tokatlıyan Oteli Konak
Otel olmuş. Konak Otel 1954 yılında yanmış. 1955 yılındaki 6-7 Eylül olaylarında Metropolitlik
binası da yanmış. 1958 yılında Kilise istimlak edilerek yıkılmış. Bu son iki
olayda siyasi bir şeyler olmuş ama bunlar bizim alanımızın dışında.
1957-1966 yılları arasında tüm
bu arazileri satın alan Emekli Sandığı mimar Kadri Eroğan’ın eseri olan Büyük
Tarabya Otelini inşa etmiş.
20. Yüzyılın ortalarına kadar
burası Rum köyüdür. 1950’li yıllardan sonra Türkler ve Ermeniler de yaşamaya
başlamıştır.
Tarabya İskelesi…
İskeleler Şirket-i Hayriye’nin
kuruluşu olan 1850’li yıllarda yapılmış. Ancak Tarabya iskelesinin 1800’lü
yılların sonlarında yapıldığı bilgisini edinebildim.
1908’de henüz resmen açılmamış
olan Tokatlıyan Oteli'nin altındaki iki dükkan kiralanır. Birinci ve İkinci
Mevki yolcuları için Bekleme Salonu yapılır.
1911 yılında kıyıdaki iskele
yıkılır ve yeni iskele inşa edilir.
İskelenin tüm alanı 202.80 m2 olup 132.20 m2 si
yolculara ayrılmıştır. 47.88 m2 si ise büro olarak kullanılmaktadır.
Yanaşma yeri uzunluğu 16.90 metre, su derinliği 4 metre, denizden yüksekliği
1.40 metredir. Tarabya, Galata
Köprüsü’ne 9.65 Deniz Mili (17.87km) mesafede olup vapurlar bu mesafeyi 47
dakikada alırlar.
1960’lı yıllarda kara taşıtlarının artması, vapur yolcularınınsa azalması
dolayısıyla ahşap yapıda olan iskele
kapatılmıştır. Boş bina Tarabya Oteli konuklarının plajı gibi kullanılmaya
başlanır.
1980’li yıllarda iskele yıkılır. Bugün onun bulunduğu yerde Tarabya
İskelesi otobüs durağı bulunmaktadır.
2012 yılından beri Tarabya Koyu marina olarak kullanılmaktadır. Koyun
Marmara denizi tarafında Tarabya Plajı bulunur. Plajın geçmişi yüzyılı aşar
aslında ama ben 1950’li yıllardan beri bilirim.
Tarabya koyunu gezmek bana çok keyif vermiştir hep. Marina olmadan önceki
doğal halini daha çok severdim tabii ki. Kara tarafına giren sokaklardaki
esnafların sıcaklığı oradaki mahalleyi hissettirirdi. 1970’li yıllarda koydaki
restoranların yolun karşısındaki deniz kıyısında da masaları vardı. Sakin ve
keyifli yemek yenilirdi. 1980’lerde restoranların yerine tavernalar oluştu. Çok
renkli bir dönemdi. Oralardan bir çok sanatçı da yetişti. Ama ben o tip
mekanları pek sevmezdim. Hiç gitmedim.
Buna karşın uzun yıllar Tarabya Oteli’nin lobisini kullanmışımdır. Herkes
pek bilmez. Lüks otellerin lobilerinde saat
15’te başlayan 18’e kadar devam eden ‘Beş Çayı’ programı olurdu. Çay ve
yiyecekler ortalıkta dolaştırılan servis arabası ile ikram edilir, kahve ve meşrubat
ise siparişle... Bir de piyano ile
klasik müzik tabii. Arada popüler parçalar da olurdu. Otelin önüne arabayı park
edebiliyorsun. Giriş kattaki lobide otururken hem denizi hem boğazın karşı
kıyısını hem de otelin önünden geçenleri izleyebiliyorsun. Ve de sandalyede
değil rahat koltuk-kanepelerde oturuyorsun. Daha ne olsun? Evlendim. Eşimle.
Çocuğum oldu eşim ve oğlumla. Çoğu cumartesi günü giderdim buralara. Buralara
diyorum. Çünkü İstanbul’daki tüm beş ve üzeri yıldızlı lüks otellerin
lobilerinde olurdu bu program. Sanırım bugünkü Köy Kahvaltısı modasının temeli
atılmış o yıllarda oralarda. Köy kahvaltısını hiç yemedim ve öyle mekanlara hiç
gitmedim. Tıklım tıkış yerleri sevmem.
Eklemeden bitirmeyeyim. Bir de düğüne gitmişliğim vardır bu otelde. Eşimle
evlenmemiştik daha. Müstakbel kayınpederimin düğünüydü. Hep derim ya. Hayat
zordur ama zor hayat yaşamak güzel şeydir.
İskeleyi araştırırken Tarabya’nın röntgenini çıkardık adeta. Bana da bu
yakışır.
ARİF ATILGAN EKİM 2025
https://atilganblog.blogspot.com/2025/10/tarabya-iskelesi-tarabya-istanbul.html
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/tarabya-i-skelesi