Rakı Haftası Dolayısıyla Bir Rakı Anısı:
RAKI ANISI
Türkiye’de kış
mevsiminin yoğun yaşandığı 1972 yılında, yedek subaylığımı o zamanki unvanıyla Diyarbakır
3. Taktik Hava Komutanlığında mimar olarak yapıyordum. Karlı geçen bir haftada İstanbul’a
görevli olarak gidecektim. Uçakların kalkmadığını öğrenmiş, bir otobüs şirketinden
zar zor bilet bulabilmiştim. Otobüsle 24 saat sürmesi gereken yolu 36 saatte gidebilmiştik.
İstanbul’a kadar her yer bembeyazdı.
3-4 gün sonra İstanbul’dan
Diyarbakır’a dönüşümde de kar ve kış devam ediyordu. Bu sefer trende bilet
bulmuştum. İstanbul –Diyarbakır arası trenle 36 saat sürüyordu. Ama bu seyahat
kış dolayısıyla 53 saat sürmüştü. Yani iki gün iki geceden fazla süren bir
seyahat olmuştu.
Kuşetli denilen
vagondaydım. Kuşetli kompartımanlarda üçer kişilik karşılıklı iki kanepe bulunurdu.
Gece kanepenin oturulan kısmıyla kaldırılan arkalığı, üstteki geniş raf ile üç kişilik
ranza haline getiriliyordu. Dolayısıyla geceleri altı kişi üçer kişilik ranzalarda
yatabilme olanağı sağlamış oluyorlardı. Kompartımandaki diğer beş kişi Mardinli
bir aileydi. Onlar değil ama ben yalnız olduğum için rahat olamıyordum. Bu sebepten
arada bir yemek vagonuna çıkmayı tercih ediyordum.
Yemek vagonu
İstanbul-Ankara trenlerindeki gibi kalabalık olmuyordu doğal olarak. Hatta çoğunlukla
boş oluyordu bile diyebilirim.
Yine yemek vagonuna gitmiştim.
Laf olsun diye sipariş ettiğim bir kadeh rakı ve beyaz peynirle masada oturuyordum.
Pencereden dışarı bakıyordum ama dışarıda beyaz kar manzarasından başka bir şey
görülmüyordu. Bir aralık vagondaki diğer tek dolu masadan bana seslendiklerini
fark ettim. Birkaç kişinin oturduğu masadakiler beni yanlarına davet ediyorlardı.
Bardaklarımı ve peynirimi aldım, masalarına gittim.
Kendilerini tanıttılar.
Doğuda iş yapan insanlardı. Yaşça diğerlerinden büyük olduğu belli olan kişi
kendisinin Silvan Başsavcısı olduğunu söylemişti. Ben de kendimi tanıttım.
Savcı Bey ‘Bu meret tek
başına içilmez delikanlı, içilirse insanı çarpar. Bu sebeple seni aramıza davet
ettik’ dedi. Teşekkür ettim. Sıra tanışmamızın şerefine kadeh kaldırmaya
gelmişti. Bunun için birinin bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Masaya yeni
katıldığımdan bu iş bana düşmezdi. Savcı Bey kadehini kaldırdı ve bana bakarak
‘Rakıya neden İmam Suyu derler teğmenim, bilir misin?’ diye sordu. Susarak
hukuk diliyle zımnen bilmiyorum demiş oldum. O, devam eden konuşmasında rakıyla
ilgili önemli bir teoriyi açıkladı adeta: ‘Cemaatsiz içilmez de ondan’.. Kadehlerimizi
tokuşturduk. Sohbetin marşına basılmıştı.
Doğrusu yaşamımın
sonraki bölümünde rakıyla ilgili edindiğim pratik, bana bu teorinin doğruluğunu
kanıtlamıştı.
Siz siz olun rakıyı tek
başınıza içmeyin.
AA
valla bilmiyordum "imam suyu " nun nereden geldiğini...kalemine sağlık...
YanıtlaSil