Kent Mektupları
ALT BEYNİMDEN TAŞANLAR
Arif Atılgan
Televizyonda 1980 li
yıllardaki gecekondu bölgelerinde yıkıma karşı yapılan mücadeleler
anlatılıyordu. Programın sonlarında, bugün artık apartmanların bulunduğu o
bölgelerden birinde bu mücadeleyi yaşamış bir vatandaş ‘benim şimdi burada
kiracılarım var’ diyordu.
Yine televizyonda 12
Eylül anlatılıyordu. Yıllarca hapis yatmış, içerde işkence görmüş bir vatandaş kendilerine
işkence yapanlara ‘bizler bir gün sizin bize yaptıklarınızı insanlara
anlatacağız ama sizler bize yaptıklarınızı kimseye anlatamayacaksınız’
dediklerini söylüyordu.
Birkaç ay önce kısa
süreli aralıklarla izlediğim bu programlarda özellikle12 Eylül mağduru vatandaş
beni oldukça fazla etkiledi. Büyük eziyet çektirilmesine rağmen, eziyet
edenlere kendilerine yapılan işkencelerin yapılmasını istemediğini söylüyordu.
Yüzünde hiçbir kişisel yarar beklentisi işareti yoktu, hala toplumsal düşündüğü
belli oluyordu. Eminim bir mülkü de yoktu.
Bu insanın durumu alt
beynimden bazı düşüncelerin dışarı taşmasına sebep oluyordu…
Barınma hakkı sözcüğünü
ilk defa, bizler 1968 kuşağı mimarlık eğitimimiz sırasında ortaya çıkarmıştık.
Bu anlamda, o yıllarda gecekondu bölgesi olan Topkapı’ya gidip oradaki tek
katlı bahçeli derme çatma gerçek gecekondularda araştırmalar yapıyorduk.
Sonunda ödevlerimizi, bulduğumuz harika çözüme göre hazırlamıştık: Nüve Konut… Banyo,
mutfak gibi ıslak hacimler ve bir de yaşama mekânı inşa edilerek bu insanlara
verilecek, gerisini onlar ekonomik durumları geliştikçe tamamlayacaklardı. Daha
sonra 1970 li ve 1980 li yıllar geldi. Başka yerlerde de oluşan gecekondular
giderek apartmanlaşmaya başladı. 1980 li yıllarda buralarda yaşayan insanların
barınma hakları olduğunu bizler ve bizden sonraki 1978 kuşağı savundu. Bu
anlamda onların yaptığı mücadelelerin hep yanında oldu bu iki kuşak. Bizler,
‘villa mimarı olmayacağız, halkımıza sosyal konut çizeceğiz’ diyen mimarlık
öğrencileri olarak yetişmiştik.
Sonraları 1984 yılında imar
affı, af büroları, ıslah imar planları yaşandı. Islah imar planları adeta yasadışı
yapılanmaların yasal hale getirilmesi operasyonu idi. Ardından tapu tahsis belgeleri, tapular vs
verildi. Bugün buralarda barınma hakkı mücadelesi veren vatandaşlar artık
kiracıları olan mülk sahipleri oldular. Sonraki yıllarda oralardaki insanlar zamana
göre çeşitli siyasi partilere oy verdiler. Bizler hala bu tip mücadelelerde o
durumda olanlardan yana olmaktayız.
Aslında 1968 ve 1978 kuşakları
ile ilgili kapsamlı araştırmalar yapılmalıdır. Bu insanların bazıları 1980 li
yılların enflasyonist ortamında para da kazanmışlardı. Ama sonraki yıllarda ekonomik
ortam değiştiğinde tekrar eski hallerine dönmüşlerdi. Bir kısmı ise bazı STK
larda kendilerine yaşam alanları oluşturmuşlardı. Ancak şurası muhakkak ki
çoğunluğunun, hiçbir zaman değil kiracıları, kiracısı hatta mülkü bile
olmamıştır ve olmayacaktır.
1970 li yıllarda
İçerenköy ile Küçükbakkalköy arasında bomboş araziler bulunmakta idi. O boş araziler
kireçle yere çizgiler çizilerek parsellere ayrılıyor, köşelerine kurulan satış
kulübelerinden parsellerin satışları yapılıyordu. 1000 M2 lik o parseller
2000-5000 TL lere, yani o yıllardaki bir maaş ücret karşılığında, satılıyordu.
Bizler bu duruma gülüyorduk. Bugün o arsalarda apartmanlar var.
Bir gün inşaatımdaki tesisatçım
bana gelmiş, ‘ Arif Bey Dudullu’da bir arsa alacağım ama tapusu yok ne
önerirsin’ demişti. Bende ona uzun uzun böyle bir şeyin doğru olmadığını, biraz
da teknik konulara girerek, anlatmıştım. Hatta ona ‘Satıcı senin arsanı
gösteriyor mu?’ diye sorduğumda, satıcının kendisine arazideki bir poşeti
göstererek ‘Şu beyaz poşetin orası senin arsan’ dediğini anlatmıştı. Bende ‘O
poşet uçarsa ne olacak’ demiştim ve hep beraber gülüşmüştük. Sonra tesisatçım o
arsayı satın aldığını söyledi. Bugün oralarda da apartmanlar bulunmakta.
Bu tip örnekler
çoğaltılabilir. O yıllarda barınma hakkı arayanlar sorunlarını iki şekilde
çözmüşlerdi. Bunlardan bazıları başkasının çoğunlukla da kamunun arsasına, bazıları
ise kendi arsasına gecekondu yapmışlardı. Buna karşılık böyle bir konuyu sorun
yapmayanlar hiçbir şekilde gecekondu yapmamışlar, hep ruhsatlı binalarda
yaşamışlardı. Bugün kentteki apartmanların içersindeki dairelerin yarısı 30-40
yıl önce kaçak binalarında yaşayan vatandaşlarımıza aittir. Zira neredeyse bütün
arsaların toprak sahipleri onlardır.
Amacım bu konulardan
hareketle ülkedeki mülkiyet oluşumunun kökenine inilmesini, bir de bu iki
kuşağın araştırılmasını sağlamak. 1950 li
yıllarda mülkiyet oluşumu 30-40 yıl öncesindeki Osmanlının sarayına ve
bürokrasiye, 2000 li yıllarda ise 30- 40 yıl öncesindeki gecekondu konusuna
dayanmaktadır. Aslında gecekonduların bulundukları arazilerin çoğunluğunun
Osmanlıdan kalma vakıf ve çiftlik alanları olduğu düşünülürse 2000 li
yıllardaki mülkiyetin de sarayla ilişkisi olduğu belli olmaktadır. Sanırım 2050
li yıllardaki mülkiyet oluşumu günümüzdeki kentsel dönüşüme dayanacaktır. Yani
eğitim, emek, kazanç, verim vs gibi değerlerin bu konuya pek te katkısı
bulunmamaktadır. 68 ve 78 kuşakları ise ne sarayla ne de gecekondu ile ilgisi
olan insanlar değillerdir. Üstelik onlar dünyaya hala kamusal açıdan bakmakta
ısrarlıdırlar.
Düşünüyorum da,
bizlerin 1968 yılında harika çözüm olarak bulduğumuz Nüve Konut fikri aslında
ne kadar nahif bir düşünce imiş.
ARİF ATILGAN MİMDAP
EKİM 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder