25 Ekim 2025 Cumartesi

 Öykü-Anı

TATVAN’DA İŞLETME OTELİ

Okuyucularımın mırıldanmasını duyar gibiyim. Yeldeğirmeni’ni bitirdin, yetmedi Kadıköy’ü bitirdin hatta İstanbul’u, Yalova’yı…. Şimdi yurdun en doğusuna mı uzanıyorsun? Tatvan nereden çıktı? Haklısınız ama yine de okuyun lütfen. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bu otel ile ilgili bir paylaşıma yorum yazdım. Çok fazla ‘Beğen’ tıklandı. O zaman da yazmam farz oldu diye düşündüm.

Yıl 1972… Diyarbakır 2. Taktik Hava Kuvvetleri İnşaat Müdürlüğü’nde mimar olarak yedek subaylık yapıyorum. Çok sayıda arkadaş, dost edinmiştim. Sivil, asker… Biri de Sağlık Amirliğinde yedek subaylık yapan eczacı Ömer isimli arkadaşım. Kendisi eczaneden sorumlu tek kişiydi.  

Bahar aylarından birindeyiz... Ömer ‘Hafta sonu Tatvan, Van gezisine ne dersin?’ dedi. Gezmeyi severim. Sevdiğimi de gizlemem doğrusu. ‘Olur’ dedim. Onun sorumluluğundaki Sağlık Amirliği eczanesine gelen Deva ilaç şirketinin reprazenteri (ilaç plasiyeri-pazarlamacısı) ‘Yarın Tatvan ve Van’a gideceğim’ deyince Ömer beni de kast ederek ‘Biz de gelebilir miyiz? Rahatsızlık vermeyiz. Masrafımızı karşılarız.’ Demiş. Sağolsun, kabul etmiş o arkadaş ta. O yıllarda onların altında şirket arabası var. Anadol’du sanırım.

Ertesi gün sabah erkenden Nizamiye kapısından bizi aldı. Yola koyulduk. O arkadaşın adını anımsayamıyorum. Beni affetsin. Yolda çevreyle ilgili bilgi de veriyordu. Güzel sohbetler yapıyoruz. Silvan’a uğradık. Ardından Bitlis’e ve sonunda Tatvan’a geldik. Konumuz olmadığı için Bitlis’in il olup Tatvan’ın oraya bağlı İlçe olmasına şaşırdığımı anlatmıyorum. Bitlis’in içinden geçip çıktığımızda Bitlis’i görmedik sanki. Neyse…

Tatvan’a geldiğimizde ilçeyi çok beğenmiştim. Göl kıyısında (Van Gölü’nün deniz gibi olduğunu düşünürsek deniz kıyısında da diyebiliriz.) yeşil, düzenli, temiz, insana ferahlık duygusu veren bir yerleşimdi. Ülkemizin neredeyse en doğu ucunda olduğumuzu hissettirmiyordu. Otelimize gelince daha da şaşırmıştım. İki katlı, taşıyıcı sistemi yığma taş olan hoş bir binaydı. Burası İşletme Oteli diye biliniyordu.

Kısa öyküsü şöyle… Denizcilik Bankası 1945 yılında Tatvan’a Fethi Algon isimli memurunu göndermiş. Burada tersane kurularak öncelikle Tatvan-Van arasında gemi seferleri yapılmasını istemiş. Ayrıca Van, Tatvan, Ahlat, Erciş ve Gevaş’a  iskeleler de yapılmış. Siirt Kurtalan’a gelen insanlar karadan Tatvan’a gelip gemiye bineceklerdir. Ancak trenin gecikmesi durumunda gemiyi kaçıran yolcular zor durumda kalmaktadır. Fethi Bey Denizcilik Bankası’na durumu bildirir ve buraya otel gerektiğini belirtir. 1947 yılında başlayan çalışma sonucu 1950 yılında otel bitirilir. Adı Denizcilik Bankası İşletme Otelidir. İstanbul ve Yalova’dan şefler, aşçılar, müdürler getirilir, personel eğitilir. Sonunda doğu ilçelerimizden birinde dört yıldızlı bir otel hizmete başlatılmış olur.

Otelin İlk Zamanlarından Bir Görüntü

İşte biz bu otele gelmiştik. Alt Katta binanın ortasından girişi ve girişin yanında restoranı vardı. Üst katta ise odalar... Oda çok şaşırtmıştı beni. Açık söyleyeyim daha sonraki yaşamımda her yıldızdaki otellerde kaldım. Emin olun yaşamım boyunca bana en lüksü yaşatan bu oteldeki odadır. Pirinç başlıkları olan yataktan göl görünüyordu. Öyle kabarık yatakları ancak Topkapı Sarayında görmüştüm diyebilirim. Akşam yemek için alt kattaki restorana indik. Açık söyleyeyim gerek yiyecekler gerek servis mükemmeldi. İçerisi çok kalabalıktı. Gelenlerin çoğu doğunun hayvan, et, süt, peynir tüccarlarıydı. İçerde oturmuştuk. Bahardı sanırım. Akşam dışarısı serindi çünkü. Salon doluydu ve herkes rakı içiyordu. Biz de… Biraz gürültülüydü. Çıkarken ‘Bir yaz mevsiminde bahçede akşam yemeği yemeye gelirim umarım.’ demiştim içimden. Akşam odamıza çıkarken sabah erken uyandıracaklarını, buradaki kahvaltıda gölün karşı kıyısından güneşin doğuşunun seyredilmesinin ve tabii o güneşe benzeyen rafadan yumurta yenmesinin önemli olduğunu söylediler. Bu tip adetleri severim. Zira oraya aittir, orayı yaşatacaktır ve bir daha oraya gitmeniz mümkün olmayabilir. Sabah gün doğmadan kalktık, bahçedeki masamıza oturduk, nefis kahvaltı çeşitleriyle gelen rafadan yumurtamızın kabuğunu çatlatırken karşı kıyıdan doğan koca bir yumurta sarısı benzeri güneşi seyretmenin doyumsuz keyfini anlatmam mümkün değildir. O Tatvan, o göl ve o otel hafızamda yer etmiştir tüm güzelliğiyle.

Ertesi gün Van’a gidip dönmüştük. Van da doğunun gerçek Paris’i olarak yer etmişti hafızamda. Çok moderndi. Sokakları, düzgün binaları, temiz caddeleri... Bir de heryerde ‘Vanlıyam, Şanlıyam, Kılıcı Kanlıyam’ türküsü çalıyordu o yıllarda. Göl de, sodalı suyundan dolayı çevresindeki çakıl, kum, kayalar da tertemizdi. Demiştim ki tüm samimiyetimle ‘İnsanlar tatile buralara gelmeliler.’  

2011 yılında o bölgeye tekrar gitme şansım olmuştu. Bitlis yeni binalarla büyümüş. Bence yenileri temizleyip eski Bitlis’i ortaya çıkarsalar o bölgeye yeni bir Mardin kazandırılmış olur. Van çok kötü gelişmiş. Eski gidişimdeki güzel duyguları uyandırmadı hiç. Ayrıca göl kıyıları sinek, çöp içindeydi. Gelelim Tatvan’a ve İşletme Oteli’ne. Orası da tam bir hayal kırıklığıydı. Yıllar önce adeta Ege kıyılarındaki tatil kasabasını anımsatan güzel yerleşim çok kötü bir hale girmişti. Ben hemen İşletme Otelini soruşturdum insanlara. Kimse bilmiyordu. Sonunda duygularımla buldum onu. Harabe halindeydi. 1999 yılında kapanmış. Çok üzüldüm. Hüzünle yıllar önceki anılarımı aklıma getirdim.

2011 Yılında Çektiğim Fotoğraf. Otel Girişi Solda Binanın Ortasından.

Bugün 2025 yılındayız. Oralarla ilgili okuduklarım 2011 yılından sonra çevrenin olumlu anlamda çok değiştiğini ve geliştiğini göstermektedir. En önemlisi İşletme Oteli restore edilip yenilenmiş ve 2017 yılında açılışı yapılmış. İnanın çok sevindim.

Tatvan İşletme Oteli Günümüzdeki Haliyle.

Bu yazıyı hazırlarken İşletme Oteli’nin geçmişini araştırdım doğal olarak. Merakım şuydu. Hizmete girdiği günden beri bu kadar lüks bir otel sadece vapuru kaçıran vatandaşlara mı hizmet etmişti? Değilmiş… Öğrendim ki açılışından itibaren çok sayıda yerli-yabancı devlet büyüğü, sanatçı ve ünlü insan konuk edilmiş burada. Eh… Bir de ben kalmıştım. Biline…

ARİF ATILGAN 2025 EKİM       

 https://atilganblog.blogspot.com/2025/10/tatvanda-isletme-oteli-okuyucularmn.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/tatvan-da-i%CC%87%C5%9Fletme-oteli%CC%87

 

 

 

 

 


16 Ekim 2025 Perşembe

 İskeleler

TARABYA İSKELESİ

Tarabya, İstanbul Boğazı’nın Avrupa Yakasında, Sarıyer ilçesinin bir mahallesidir. Yeniköy ve Kireçburnu Mahalleleri arasında yer alır. Nüfusu 17852’dir. Tarabya İskelesi ise adını mahallesinden almıştır.  

Tarabya İskelesi

Büyük Türk lügati Kamus-ül Alam’ ın yazdığına göre Argonotlar Karadeniz sahillerinde Altın Postu aramaya giderler. Dönerken Tarabya’ da mola verirler. Onların bu seferini her sene temsili olarak Yunanlılar da yaparmış.

Antik çağlarda buranın adı Pharmakia imiş. Zehir anlamında Pharmakon’dan gelen bu isim Konstantinopolis Patriği Attikos’u rahatsız etmiş. Pharmakia’yı  Therapeia (Terapi-Şifa) olarak değiştirmiş. Bölge 1453 yılında Osmanlı’nın eline geçer. 1570’lerde Osmanlı Padişahı 2. Selim burayı çok beğenir ve adını Tarabya koyar.                                                                              

Alman (1887-1900) ve İtalyan (1905-1906) sefaret yazlıkları, 1985 yılından beri Cumhurbaşkanlığı Köşkü olarak kullanılan Huber Köşkü (1900), Aya Paraskevi Kilisesi (1860), Ayios Konstantinos ve Ayia Eleni Kilisesi (1873), Surp Andon Ermeni Kilisesi (1871), ayazmalar, çeşmeler, parklar Tarabya’daki tarihi yapılardır.

1800’lü yıllarda iki oteli vardır. Sümer Palas ve Petala Otelleri. Sümer Palas 1890’larda inşa edilmiş. Ancak 1940’larda kapanmış. 1950’de yıkılarak yerine Sümer Sitesi apartmanları yapılmış.

Tarabya Koyu. Üstte Otel, Koyun Alt Ağzında Plaj, Altta Sümer Sitesi

Petala Oteli’nin hikayesini çevresiyle ele alalım… Terkos Metropoliti bu havalideki Rum Ortodoksların bağlı olduğu din adamıdır. Sahip olduğu makamın adı Metropolitlik. Metropolitlik binası 1772 yılında Terkos’tan Tarabya’ya taşınmış. Yanına da 1796 yılında Ayios Yergios Kilisesi yapılmış. Petala Oteli Kırım Savaşı sırasında 1850’lerde inşa edilmiş. Metropolitlik Petala Oteli’nin arkasında, kilise de onun arkasında yer alıyormuş. 1909’da Petala Oteli’nin yerine mimar Vallaury’nin eseri olan Tokatlıyan Oteli inşa edilmiş. 1940’larda Tokatlıyan Oteli Konak Otel olmuş. Konak Otel 1954 yılında yanmış. 1955  yılındaki 6-7 Eylül olaylarında Metropolitlik binası da yanmış. 1958 yılında Kilise istimlak edilerek yıkılmış. Bu son iki olayda siyasi bir şeyler olmuş ama bunlar bizim alanımızın dışında.

Soldan Sağa Kilise, Metropolitlik ve Otel.

1957-1966 yılları arasında tüm bu arazileri satın alan Emekli Sandığı mimar Kadri Eroğan’ın eseri olan Büyük Tarabya Otelini inşa etmiş.

Otel İnşaatı Sırasında Ayios Yergios Kilisesi Henüz Yıkılmamış.

20. Yüzyılın ortalarına kadar burası Rum köyüdür. 1950’li yıllardan sonra Türkler ve Ermeniler de yaşamaya başlamıştır.

Tarabya İskelesi…

İskeleler Şirket-i Hayriye’nin kuruluşu olan 1850’li yıllarda yapılmış. Ancak Tarabya iskelesinin 1800’lü yılların sonlarında yapıldığı bilgisini edinebildim.

1908’de henüz resmen açılmamış olan Tokatlıyan Oteli'nin altındaki iki dükkan kiralanır. Birinci ve İkinci Mevki yolcuları için Bekleme Salonu yapılır.

1911 yılında kıyıdaki iskele yıkılır ve yeni iskele inşa edilir.

İskelenin tüm alanı 202.80 m2 olup 132.20 m2 si yolculara ayrılmıştır. 47.88 m2 si ise büro olarak kullanılmaktadır. Yanaşma yeri uzunluğu 16.90 metre, su derinliği 4 metre, denizden yüksekliği 1.40 metredir. Tarabya, Galata Köprüsü’ne 9.65 Deniz Mili (17.87km) mesafede olup vapurlar bu mesafeyi 47 dakikada alırlar.

1960’lı yıllarda kara taşıtlarının artması, vapur yolcularınınsa azalması dolayısıyla  ahşap yapıda olan iskele kapatılmıştır. Boş bina Tarabya Oteli konuklarının plajı gibi kullanılmaya başlanır.

İskele Plaj Gibi Kullanılıyor.

1980’li yıllarda iskele yıkılır. Bugün onun bulunduğu yerde Tarabya İskelesi otobüs durağı bulunmaktadır.

Tarabya İskelesi Otobüs Durağı

2012 yılından beri Tarabya Koyu marina olarak kullanılmaktadır. Koyun Marmara denizi tarafında Tarabya Plajı bulunur. Plajın geçmişi yüzyılı aşar aslında ama ben 1950’li yıllardan beri bilirim.

Tarabya koyunu gezmek bana çok keyif vermiştir hep. Marina olmadan önceki doğal halini daha çok severdim tabii ki. Kara tarafına giren sokaklardaki esnafların sıcaklığı oradaki mahalleyi hissettirirdi. 1970’li yıllarda koydaki restoranların yolun karşısındaki deniz kıyısında da masaları vardı. Sakin ve keyifli yemek yenilirdi. 1980’lerde restoranların yerine tavernalar oluştu. Çok renkli bir dönemdi. Oralardan bir çok sanatçı da yetişti. Ama ben o tip mekanları pek sevmezdim. Hiç gitmedim.

Buna karşın uzun yıllar Tarabya Oteli’nin lobisini kullanmışımdır. Herkes pek bilmez. Lüks otellerin lobilerinde saat  15’te başlayan 18’e kadar devam eden ‘Beş Çayı’ programı olurdu. Çay ve yiyecekler ortalıkta dolaştırılan servis arabası ile ikram edilir, kahve ve meşrubat ise siparişle...  Bir de piyano ile klasik müzik tabii. Arada popüler parçalar da olurdu. Otelin önüne arabayı park edebiliyorsun. Giriş kattaki lobide otururken hem denizi hem boğazın karşı kıyısını hem de otelin önünden geçenleri izleyebiliyorsun. Ve de sandalyede değil rahat koltuk-kanepelerde oturuyorsun. Daha ne olsun? Evlenmeden önce eşimle. Evlendikten sonra eşim ve oğlumla.  Çoğu cumartesi günü giderdim buralara. Buralara diyorum. Çünkü İstanbul’daki tüm beş ve üzeri yıldızlı lüks otellerin lobilerinde olurdu bu program. Sanırım bugünkü Köy Kahvaltısı modasının temeli atılmış o yıllarda. Köy kahvaltısını hiç yemedim ve öyle mekanlara hiç gitmedim. Tıklım tıkış yerleri sevmem.

Eklemeden bitirmeyeyim. Bir de düğüne gitmişliğim vardır bu otelde. Eşimle evlenmemiştik daha. Müstakbel kayınpederimin düğünüydü. 

Sözün kısası… Tarabya hep güzel duygular bırakmıştır bende. Keşke iskelesi yıkılmamış ve çalışıyor durumda olsaydı.

ARİF ATILGAN EKİM 2025

https://atilganblog.blogspot.com/2025/10/tarabya-iskelesi-tarabya-istanbul.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/tarabya-i-skelesi